Sermaye İstanbul'da insanları molozlara gömmeye kararlı

İBB’nin Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü iş birliğiyle hazırladığı 'İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminlerinin Güncellenmesi Projesi-2019' hayata geçirildi. İstanbul’da yaşanacak bir depreme karşı hazırlıklarını sürdüren İBB, ilçe ilçe olası hasar ve kayıpları raporladı. Sermaye İstanbul'da insanları molozlara gömmeye kararlı...

Haber Merkezi

Olası İstanbul depremi için simülasyonlar yapılmaya devam ediyor. İBB ve Kandilli Rasathanesi'nin hazırladığı rapora göre tablo ağır. Sermayenin talan ettiği İstanbul fotoğrafı şu şekilde. 

Hasar oluşacak ilçeler

Rapora göre Arnavutköy’de 2 bin, Ataşehir’de 3 bin, Bağcılar’da 10 bin, Bakırköy’de 6 bin, Beyoğlu’nda 4 bin 200, Büyükçekmece’de 9 bin, Çatalca’da 2 bin, Esenler’de 5 bin, Fatih’te 15 bin, Kâğıthane’de 2 bin, Kartal’da 4 bin, Küçükçekmece’de 13 bin, Sancaktepe’de 3 bin, Silivri’de 9 bin, Sultanbeyli’de 45 bin, Tuzla’da 7 bin, Üsküdar’da 4 bin yapıda orta ve üstü hasar meydana gelmesi bekleniyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) , deprem tehlikesi ve riskleri, güncel bilimsel analiz yöntemleri, mevcut üst yapı ve alt yapı envanter bilgileri kullanılarak yeniden ele alındı

Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü, bu projenin çıktılarını özelleştirdi. İlçelere özel olarak analizler ve haritalamalar yapılarak, İstanbul’un 39 ilçesi için ‘İlçe Olası Deprem Kayıp Tahmini Kitapçıkları’ üretildi. Olası bir depremde ilçe ve mahallelerdeki bina hasarları, olası can kaybı ve yaralanmalar, altyapı hasarları ve geçici barınma ihtiyacı gibi bileşenler analiz edilerek rapor haline getirildi.

Her ilçeye özgün sorunlar tespit edildi

ibb.istanbul’un aktardığına göre çalışmada her bir ilçeye özgün sorunlar teşhis edildi. İstanbul genelinde etkili olabilecek yıkıcı bir depremin, ilçelerde neden olabileceği hasarlar ve kayıpların boyutları ortaya konuldu. Bu veriler, afet yönetimi, kentsel planlama, depreme karşı yapısal iyileştirme ve kentsel dönüşüm gibi uygulama ve planlama çalışmalarına yol gösterici önemli bir altlık oluşturdu.

Kitapçıklarda, ilçelere ait genel bilgiler ile bina, altyapı ve nüfus bilgileri; üretilen analizler ve senaryo depremler neticesinde hesaplanan kuvvetli yer hareketi parametreleri baz alınarak hesaplanan olası hasarlı bina sayısı, olası can kaybı ve yaralı sayısı ile bunların mekânsal dağılımları; doğalgaz, içme suyu ve atık su şebekelerinde oluşması muhtemel hasarlar ve geçici barınma ihtiyacı bilgileri yer aldı.

Barınma ihtiyacı

Avcılar’da 35 bin, Başakşehir’de 13 bin 500, Beylikdüzü’nde 27 bin, Çekmeköy’de 4 bin, Esenyurt’ta 67 bin 410, Gaziosmanpaşa’da 14 bin, Kadıköy’de 17 bin, Maltepe’de 20 bin, Pendik’te 28 bin, Ümraniye’de 16 bin, Sarıyer’de 6 bin 600, Sultangazi’de 10 bin, Şile’de 900, Zeytinburnu’nda 31 bin hane için, geçici barınma ihtiyacı ortaya çıkacak.

Yapıların Bahçelievler’de yüzde 83’ü, Bayrampaşa’da yüzde 91’i, Beykoz’da üçte ikisi, Güngören’de yüzde 90’ı, Şişli’de yüzde 92’si 20 ve üstü; Beşiktaş’ta yaklaşık yarısı, Adalar’da yarıdan fazlası, Eyüp’te ise üçte biri 40 ve üstü yaşta bulunuyor

Kitapçıklar herkese açık 

39 ilçeye ait kitapçıklar, https://depremzemin.ibb.istanbul/guncelcalismalarimiz web sitesi üzerinden tüm kamuoyunun bilgisine sunuldu. Kitapçıklarda, olası bir İstanbul depreminde ortaya çıkacak bina hasarları ve geçici barınma ihtiyaçlarının büyüklüğü dikkat çekti.

Deprem Çalıştayı yapılmıştı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde düzenlenen Deprem Çalıştayı'nda bilim insanları, İstanbul'da deprem sonrasına ilişkin uyarılarda bulunmuştu.

İnşaat mühendisi ve su politikaları uzmanı Dursun Yıldız ve İstanbul Üniversitesi Çevre Mühendisi Prof. Dr. Ayşegül Tanık, acil eylem planı hakkında değerlendirmelerde bulunmuştu. 

‘8 ilçede kanalizasyonlar çökecek’

Yıldız, deprem sonrası temiz su olmadığı için yangınların ve salgın hastalıkların meydana geleceğini belirterek “Deprem olduğunda fay hatlarına yakın olan Bakırköy, Fatih, Küçükçekmece, Avcılar, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Adalar ve Beyoğlu bölgelerinde kanalizasyonlar çökecek. Yetkililer, bu bölgelerde yaşayan yurttaşlara çok uzun bir dönem sağlıklı su ve çevre ihtiyacının karşılanma konusunda zorlanacak. Öncelikle bu alanlar depreme hazırlanmalı” diye konuşmuştu.

‘Klor ‘talebine ihtiyaç var’

Prof. Dr. Ayşegül Tanık ise ilk 72 saatte hayatta kalmanın önemli olduğunu kaydederek “Deprem sonrası temiz su olmayacak. Bunun için klor tabletlerine ihtiyacınız var. Tabii bunu nasıl kullanacağınıza dair eğitim almanız gerekiyor. Klor tableti kullanarak suyun temizleyeceğini 80 milyonda 8 kişi biliyor. Bunu herkes bilmeli. Aksi takdirde kolera salgını başlıyor” diye konuşmuş, Tanık, İSKİ’nin çalıştayda yaptığı açıklamada deprem sonrası 1 ay yetecek kloru olduğunu kaydetmişti. 

Kent sermayeye teslim oldu

Alman sismolog Prof. Dr. Marco Bohnhoff, yayımlanan bir söyleşinde İstanbul'da beklenen depremin kesin olduğunu vurgulamıştı. Sismolog Bohnhoff, depremin 7,0 ile 7,4 arasında bir büyüklükte olacağını söyleyerek “Mesele İstanbul'da bir deprem olup olmayacağı değil, çünkü olacak. Asıl büyük soru işareti ne zaman olacağı konusunda” demişti.

İstanbul’da bir depremin gerçekliği tartışılırken, geçtiğimiz on yıllar kentin sermayeye denetimsiz bir şekilde teslim edilmesine ve deprem için biriktirilen kamu kaynaklarının sermayedarlara teslim edilmesine sahne oldu.

Çadır alanlarının neredeyse tamamı yok oldu 

18 bine yakın yurttaşımızı kaybettiğimiz Gölcük Depremi’nin üzerinden 20 yıl geçmişken olası depremin zararlarının en aza indirilmesi herkesin kaygısı oldu ama hükümetin ve patronların böyle bir gündemi yoktu. Gölcük Depremi'nden sonra İstanbul’da deprem için 480 tane çadır alanı belirlenmişti. Çadır alanı olarak belirlenen alanlar için genellikle yeşil araziler ve boş araziler tercih edilirken bu alanlar sonraki yıllarda bir rant kaynağı olarak görüldü ve yüzde 90’ına yakın bir bölümü imara açıldı.

Daha önce soL’a konuyla ilgili değerlendirmede bulunan dönemin İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, “Bu alanların kimi AVM, kimi lüks konutlar için kullanıldı. Bu da bir milyon insanın evsiz kaldığı bir ülkede insanların kalabileceği bir çadır alanının bulunmadığı anlamına geliyor. Kalan yüzde 10’luk alanın ise çok büyük bir kısmının sahil bantları olduğu bir gerçek. Bu alanlarda doğa verdiğini geri alabilir” yorumunda bulunmuştu.

Çadır alanına değil AVM’ye sığınılacak 

İstanbul’daki çadır alanlarının ranta kurban verilmesinin iyi bir örneği Bostancı’daki 180 çadır kapasiteli alana inşaa edilen “Pragon Residence”. Bir başka örnek, Ortaköy’de bulunan 185 çadır kapasiteli Ermeni Vakfı’na ait arazide inşa edilen rezidans. Abide-i Hürriyet Parkı’nda 700 çadır kapasiteli alana inşaa edilen ‘Avrupa’nın en büyük adalet sarayı’ olmasıyla övünülen Çağlayan Adliyesi'ni de unutmamak gerek.

Devlet Malzeme Ofisi’nin Üsküdar’daki 270 çadır kapasiteli alanıysa sonradan özelleştirme idaresinin imar planını değiştirmesi üzerine Medeniyet Üniversitesi'ne dönüştürülmüştü.

1999 yılında belirlenen 480 çadır alanında yapılan incelemeler buralarda bolca AVM, rezidans ve lüks site inşaa edildiğini gösteriyor.

Sermaye insanları molozlara gömme kararlı: ‘Kumu denizden çaldım’ 

Ağaoğlu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, 2009 yılında yaptığı bir açıklamada 1970’lerde Anadolu yakasında yapılan çoğu inşaatın malzemelerini kendisinin sattığını söyleyerek sorumlu olduğu binaların ‘kağıt gibi yıkılacağını’ söylemişti. İnşaatlar için kumları Marmara Denizi'nden, demirleri hurdadan çektiğini söyleyen Ağaoğlu, “tüm firmalar aynı şeyi yapıyordu. Deprem olursa İstanbul'a ordu bile giremez, ölen şanslıdır” demişti. Bu sözlerdeki ağır trajedi ise Ağaoğlu'nun bunları yeni rant ve yağma alanlarında yapılacak inşaatlara talip olurken söylemesiydi. 

Binalar iman kuvvetiyle ayakta duruyormuş 

Ağaoğlu aynı demecinde “Tüm firmalar böyle çalışıyordu. Belki karamsar bir tablo çiziyorum ama ilkokuldan bu yana işin içindeyim. İşin mutfağında yetişen biri olarak söylüyorum ki mevcut yapı stoğunun yüzde 70'i deprem açısından güvenli değil. Binalar resmen iman kuvveti ile ayakta duruyor. Binaların 17 Ağustos'ta nasıl karton gibi yıkıldığını unutmamak lazım” sözlerini kullanırken “En lüks semtlerdeki o süslü püslü binalar için konuşuyorum çoğu sadece tuğla üstünde duruyor, içleri gitmiş. 1970'li yıllar, sanayağ ve benzinin karneyle alındığı zamanlardı” demişti.

Ağaoğlu’nun tepki çeken açıklamalarını daha sonrasında diğer inşaat partronları da tekrarlamıştı.

Bir varmış bir yokmuş: Deprem vergisi 

Gölcük Depremi’nin ardından toplanmaya başlayan deprem vergisi ilk başta geçici olarak toplanıyordu. Daha sonrasında 2009’da kabul edilen bir yasayla vergi devamlı hale gelmişti. Elekronikten gıdaya kadar hemen hemen her üründen alınan ‘deprem vergisi’nin akıbeti gene 2011’de Van Depremi’nin ardından merak edilmişti.

570 yurttaşın hayatını kaybettiği 2 bin 555 kişinin yaralandığı Van Depremi’nin ardından depremzedeler -10 derece sıcaklıkta çadırsız, barınaksız kalmışken tekrar gündeme gelen deprem vergisine dair açıklama dönemin AKP’li Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’den gelmişti.

Dönemin AKP’li Bakanı Ergün, yaptığı açıklamada “‘Deprem vergisi' diye bir vergi yok” demiş ve Deprem vergisine ne olduğunu sormanın siyasi istismar olduğunu savunmuştu.

1999 yılından 2011 yılına kadar toplanmış olan paranın 40 milyar lira olduğu tahmin ediliyor.

Depremzede misiniz? O zaman TOKİ’ye borçlanmaya hazır olun 

TOKİ, 2012’de Simav’daki depremin ardından evleri ağır hasar görenler için 6 ay gibi kısa bir sürede Muradınlar Mahallesi’nde toplam 928 kalıcı konut yapmıştı. Depremzedeler, büyüklüğüne ve mevkisine göre fiyatı 67 bin lira ile 88 bin lira arasında değişen, ilk 2 yılı ödemesiz 20 yıl vadeli, depreme dayanıklı konutlara kurayla yerleşmişti. Evlere yerleşen depremzedelerden daha sonrasında 12 bin liraya kadar ek ödemeler istenmişti.

2014’teyse Elazığ’da depremzedeler için yapılan konutlar çökmeye başlamıştı. Evler çökmeden önce de konutlarda kalanlar, konutların oturmaya elverişli olmadığını, kaloriferlerin çalışmadığını sürekli dile getirmişlerdi.