Suriye’de serbest Türkiye’de yasak

Hatırlarsınız... Başbakan, 2011 yılında Erzurum’da, Ünlü Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un elinden çıkmış olan ve ‘İnsanlık Anıtı’ adı verilen Türkiye’nin en büyük heykeli için “Ucube” demiş ve “Yıkılacaktır” diye hüküm vermişti.

İstanbul’da, güzelim şehrin siluetini berbat eden otellerin, alışveriş merkezlerinin dikilmesine izin veren zihniyet, “mimari dokuya uygun olmadığı” için Kars'taki heykelin yıkılmasını istemişti.

Ülkenin herhangi bir köşesindeki bir sanat eserinin ayakta kalması veya yıkılmasının, Başbakan’ın ‘estetik ölçülerine’ bağlı olması, bundan sonra Başbakanın iki dudağının arasından çıkanların ‘emir’ haline dönüşmeye başlaycağının sinyallerini veriyordu. Bu tehlikeli eğilimi ortaya koyan “alkol içmeyin, üzüm yiyin” gibi basit görünen ama öyle olmayan başka birçok tuhaf açıklama ve uygulamaları da olmuştu tabii.

Halktan aldığı gücü keyfiyete, tahakküme, dayatmaya çeviren bir iktidarın 1 Mayıs’taki Taksim’i yasağı da bu uygulamaların en yakın örneğiydi.
Kendi değerlerine uygun olmayan her şeyden sürekli şikâyetçi olan bu yasakçı zihniyetin en fazla yön ve “ayar” vermeye kalkıştığı alan ise basın olmuştur. Demokrasilerde dördüncü kuvvet olarak değerlendirilen basının kendi siyasetinin ‘propaganda aracı’ olmayanına tahammül edememiştir.

3 Mayıs Cumartesi Günü Dünya Basın Özgürlüğü Günüydü. Her yıl ülkelerin basın özgürlüğü alanında geldiği noktayı analiz eden Freedom House bu yıl, Türkiye’yi “kısmen özgür ülkeler”den “özgür olmayan ülkeler” kategorisine düşürmüş. Yani Sudan, Libya gibi ülkelerle aynı kategorideyiz. Rapora göre Türkiye aynı zamanda 42 ülkenin yer aldığı Avrupa’da da basını özgür olmayan tek ülke. Küresel anlamda özgürlüklerin çok fazla geriye gitmediğini ifade eden sözkonusu rapor, Türkiye’nin ise en çok gerileme yaşanan ülkeler arasına girdiğini belirtmiş. Basın özgürlüğünde dünya genelinde 134’üncü sıradayız. Hükümlü gazeteci sayısı bakımından dünyada ilk sıralarda olduğumuz gerçeği var bir de.

“Twitter’ın kökünü kazıyacağız, gerekirse Youtube’u da kapatırız” dendi ve Twitter kapatıldı. Türkiye daha Twitter yasağını konuşurken, dünyaca ünlü video paylaşım sitesi Youtube’a da yasak geldi. Yolsuzlukları, hırsızlıkları kapatmak için bu iki sitenin kapatıldığını dünya âlem bildiği halde bizlerin zekâsıyla dalga geçer gibi başka gerekçeler ileri sürüldü. Youtube hala yasaklı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, az önce sözünü ettiğim Freedom House’un raporunu eleştirmiş. Davutoğlu, “Gazetecilerimiz ‘kısmen özgür’ denilen ülkelerden de ‘özgür’ denilen ülkelerden de daha özgür demiş. Oysa durum ‘özgür olmadığı’ için üç yıldır ‘özgürleştirmeye çalıştığımız’ ülkelerden daha az özgür olduğumuzu gösteriyor.

Suriye’den bahsediyorum. Savaşın ağır koşullarına rağmen Internet, Youtube, Twitter, Facebook gibi sosyal paylaşım siteleri yasaklanmıyor.

“Cihatçı” gruplar Internet üzerinden haberleşebiliyor, sosyal paylaşım siteleri üzerinden örgütsel faaliyetlerini sürdürüyorlar. Hatta bazı eylemlerini bu sosyal medya üzerinden organize ettikleri söyleniyor. Buna rağmen yasak yok.

Dünya üzerinde onlarca yüzerce televizyon kanalı Suriye aleyhinde dezenformasyon haberler yaymaya devam ediyor. Buna rağmen herhangi bir yasaklama getirilmiyor. Suriye’de yabancı kanalların tamamı izlenebiliyor.

Suriye yönetimi kendine güvendiği için yasak getirme gereğini duymuyor. Bizim yöneticiler ise kendi suçlarını, ayıplarını örtmek için basın yayın araçlarını kısıtlama yoluna gidiyor, denetim altında tutmaya çalışıyor. Kendine güveni olmayan suçluluk hissi duyan korkak yönetimlerin seçtiği yoldur bu.

Akp’nin ‘yasakçı’ zihniyetinin ürünü olarak, ucu başbakana dokunan her şeye başbakan da ‘dokunuyor’. Ülkeyi hukuk ile değil inatla, kibirle ve dayatmacı bir anlayışla yönetiyor.