Nakba

Yarın 14 Mayıs. Birçoğumuz için belki fazla anlam taşımaz ama bu acılı bir halkın, acılarının daha da katmerleştiği bir gündür. İsrail Devleti, 65 yıl önce, 1948’de bugün kurulmuştu bilindiği gibi. Filistinliler, İsrail devletinin kuruluşunu, bu nedenle, Türkçede “büyük felaket” anlamına gelen Arapça “nakba” kelimesiyle ifade ederler.

Haklılık payı taşımadığı söylenebilir mi? Bugünden başlayarak binlerce Filistinlinin yurtlarından göç etmek zorunda kalması felaketten başka hangi kelimeyle açıklanabilir?

Suriye’de okullarda çocuklara kompozisyon yazmayı öğretmek için hazırlanan resimli Arapça ders kitabını karıştırırken bir resim dikkatimi çekti. Bir zamanlar Yaser Arafat’ın “küçük generallerim” dediği, tanklara sapanlarıyla taş atarak “karşılık” veren, İsrail askerlerinin üzerine sıkılı yumrukları ile yürüyen Filistinli çocukların resmiydi bu. Altındaki metnin ilk cümlesi aynen şöyle: “Amerika’nın desteğiyle Filistin halkını yok etmek amacıyla en modern silahları kullanan Siyonistler tarafından büyük acılar çektirilen kahraman, dirençli Filistin halkı ne kadar da yüce bir halk!”

Çocuk kitabındaki bu kısa okuma parçasının devamında dikkatimi çeken diğer bazı sözcükler ise şunlar: Savaş, mücadele, soykırım, siyonizm, düşman, ölüm.
Çocuk kitabında yer alan bu metin ve resim bu coğrafyanın nasıl da kanlı ve acılı bir coğrafya olduğunun en açık göstergesi... Bu coğrafyanın kaderi midir nedir hep gerilim, hep kavga, hep komplo, hep savaş... Hep savaş... Suriyeli çocuklar, kelimenin tam anlamıyla “enternasyonal” bir dayanışma ruhuyla yanı başlarındaki kardeş halkın dramından haberdar edildiler hep. İlkokuldan beri yani. Suriye’nin “Filistin Davası”na verdiği desteğin çok küçük bir örneği olarak anımsanmalıdır bu.

Tam bunları düşünürken İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun “3 yaşında çocuktum, bahçede oynuyordum. Canım birden süt çekti, uçup eve koşturdum.” diye başlayan anneler günü şiiriyle karşılaşınca gülmek ve öfkelenmek gibi iki farklı duygunun arasında kaldım birden. Güldüm, çünkü bulunduğu makamın gücünü en azından gezi direnişçilerine karşı nasıl kullandığından haberdar olduğumuz birinin “sevecenliği” inandırıcı gelmemişti. Öfkelendim, çünkü yine aynı makam sahibinin asıl sahiplerine ait olması gereken dizeleri, olan bitenden sorumlu değilmiş gibi bir rahatlıkla dillendirmesi “pes” dedirtmişti. Söyleyen Berkin olmalıydı bu şiiri.

Bu şiir bu haliyle bile Filistinli çocuklara çok uzak. Yaşıtlarının çoğunun bütün dertleri okul ve sınav iken onlar vaktinden çok önce tanışıyorlar hayatın ağırlığı ile. Filistinli çocuklar, daha ufacıkken İsrail hapishaneleri ile tanışıyorlar. Bu çocuklar, Arafat’ın “generalleri” de olsalar, dünyanın en donanımlı ordusuna karşı mücadele etseler de çocuklar. Filistin halkının zulme karşı direnişi, sadece İsrailli egemenleri değil işbirlikçi tüm Arap rejimleri ve kuşkusuz büyük emperyalist güçleri de rahatsız ediyor. Savaş uçaklarının bomba yağdırdığı bir ülkede tanklara taşla, sapanla karşılık veren çocukların resimleriyle beraber savaş, o coğrafyadaki çocuk kitaplarına da giriyor...

“Nakba” gününde iktidar sözcülerimizin İsrail’i “eleştiren” sözler söylediğini duyabilirsiniz. Ama on dört yaşındaki Berkin’i vuranların, on dokuz yaşındaki Ali İsmail’i döverek katledenlerin, Filistinli çocuklar için söyleyecekleri her söz “anlamsız”dır. Diledikleri kadar “sevecen” görünmeye çalışsınlar, faydası yok.

Berkin’in, Ali İsmail’in öldürüldükleri günler de bizim “nakba”mızdır çünkü.

Ne kadar çok “nakba”mız var.