Her gecenin sabahı

İnsanın olduğu yerde umut bitmez deriz hep. Bitmez tabi. Titiz bir tarih okuması, aslında “karanlık” dönemlerin aynı zamanda nasıl da “ışığın habercisi” olduğunu kanıtlar bizlere.
İnsanlığın, tarih boyunca elde ettiği kazanımlar, gökten zembille inmemiştir. Belirli bir birikimin, sürecin ve ciddi bir mücadelenin sonucudur her kazanım. Hayatı “din” kavramı üzerinden tanımlayanlardan bu tespite katılmayacak olanlar çıkacaktır hiç şüphesiz. Ne var ki, geldikleri dönemler açısından görece ileri, hayata dair farklı cümleler kuran dinsel kurallar da, ciddi mücadeleler sonrasında yaşamda bir karşılık bulabilmişlerdir.
Her ne şekilde olursa olsun, yaşam içerisinde, erki elinde bulunduran, sistemi yöneten güç, kendi kazanımlarını geriletecek hiçbir değişimi kabullenmek istemez. Bu anlamda, bugün baktığımızda, dönemin şartları açısından görece “ileri” kimi değişimler, zaman içerisinde, özelikle sistem idarecileri sayesinde, “geriliğin” sembolü haline gelirler.
Medeniyet tarihinde buna en ideal örneklerden biri hiç şüphesiz Hıristiyanlık ve Engizisyon tarihidir. Uzun bir sosyolojik makaleye esas teşkil edebilecek böylesi bir konuya, günlük bir gazetede haftada bir yazılan köşeden dalmak, sadece okuyan için değil, sanırım yazan için de, akıl sağlığı açısından “yazık oldu adama” dedirtecek bir durum yaratacaktır. Yine de konuyu gideceği yere bağlamadan önce altının çizilmesi gereken şey, Latin Amerika ülkelerinde, anti-sömürgeci, anti-emperyalist hatta anti-kapitalist mücadelelere hatırı sayılır destekler vermiş hatta bizzat katılmış olan Hıristiyan din adamlarıyla, Engizisyon Avrupa’sı Hıristiyan din adamlarını, sosyolojik açıdan aynı kefede değerlendiremeyeceğimizdir.
Engizisyon ve aynı dönem Avrupa tarihi, kanımca, ciddi bir okuma gerektirmektedir. Zira bugün dönüp baktığımızda, o kavuran ateşin uzağında, soğukkanlı bir okuma yapma şansını yakalayabiliyor olmak önemli bir nokta.
Her gecenin bir sabahı, her karanlığın bir aydınlığı olduğu gerçeği, o dönem Avrupası üzerinde yapılan böylesi soğukkanlı bir okumada daha net anlaşılır diye düşünüyorum. Ancak, bu tip tanımlamalar, hiç şüphesiz kimi yanlış anlamalara da uygundur. Yani her gecenin bir sabahının olması, bilimsel bir gerçektir ve fakat coğrafi kimi farklılıklar taşır. Gecenin ve gündüzün altışar ay sürdüğü yerleşim birimlerinde, bu cümle pek de iç açıcı görünmese de, yine de bilimsel gerçekliğinden bir şey kaybetmez.
Toplumsal değişimlerin de her ne kadar bu mutlaklığa tâbi olduğunu ileri sürsek de, insan faktörü nedeniyle, süreleri açısından net bir ifade kullanmak asla mümkün olmaz. Belirleyici olan birçok unsur arasında en önemlilerinden biri, o toplumun mücadele kültürü ve geleneğidir.
“Laisizm” ve “Üniversite” kavramları, aslında Engizisyon Avrupası’nın bir ürünüdür. Taassuba, gericiliğe, bilim dışılığa karşı yapılan mücadelenin ürünleri. Yani o gecelerin, sabahlarıdır bu kavramlar. Engizisyon karanlığından çıkar Laisizm ve Üniversite.
Sunucusuyla alıcısının, bire bir ilişki içerisinde olduğu sahne sanatlarının, ülkemizde uzun bir süredir salon ve sahne sıkıntısı çektiği bilinen bir gerçek. Opera, Bale, Dans gibi geniş alan isteyen sanat dallarıyla kıyasladığımızda, daha şanslı sayabileceğimiz Tiyatro, küçülerek büyüme yoluna gitmekte gibi görünüyor. Şüphesiz her geçen gün daha büyük bir baskı altına giren ödenekli tiyatrolardan değil, zaten varoluşu nedeniyle, en azından maddi olarak her dem baskı altında olan özel tiyatrolardan bahsetmekteyim.
Dikkat ettiniz mi, özellikle büyük kentlerde ne kadar çok tiyatro topluluğu ve alternatif tiyatro mekânı var? Dikkat ettiniz mi diye sormamın sebebi, dikkat edilmediğinde ya da özellikle bakılmadığında, çoğu zaman fark edilemeyecek yerlerde yer alıyor olmaları.
Bunlardan biri de İstanbul Kadıköy Moda Caddesi üzerindeki Altkat Sanat. “Ve Tiyatro” topluluğunun 50 kişilik mekânı. Daha ikinci seneleri dolmadı bile. Bir iş hanının alt katında gerçekten. Çocuk oyunları, yetişkin oyunları, pantomim üzerine çalışma yapan Mimhane ve atölyeleriyle, yaşayan bir yer Altkat Sanat. Bu ekip aynı zamanda, kısa sürede tiyatro dünyasının önemli haber kaynaklarından biri olan tiyatroportal.com web sitesini de hayata geçiren ekip.
50 kişilik bir salonda, ABD’li yönetmen Neil S. Fleckman’ın yönetmenliğinde bir Hamlet yorumu yapan Altkat Sanat, New York Times’a dahi haber olmuş. Ama finansman sağlanamadığı için yurtdışından gelen “Shakespeare Festivali”ne katılamamış. Amerika’ya haber ol, Avrupa’ya gideme. Böyledir bu ülkede sanat.
Ama işte tam da bu zaten bahsettiğim. Bu küçücük salonlar, sahneler, bu yürekli sanatçılar ve onları izlemeye gidip iletişime geçen kocaman yürekli seyirciler aslında ışığın habercileri. Aslında tam da bu zaten bahsettiğim. Öyle ya da böyle su yolunu bulur ve sanat yeniden filizlenip çiçeğini açar elbet bu kuruyan toprakta. Boşuna demiyoruz, her gecenin bir sabahı var diye.