Yürü gidiyoruz!

Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü ve “Danıştay ve İdari Yargı Günü” nedeniyle yapılan toplantıya Başbakan’ın yeni çırpınış şovu damgasını vurdu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, yeni bir “taraflar” inşası için yeni çatışmalar arayan Başbakan’ın, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun konuşmasına yaptığı açık müdahale, aslında hiç de yeni bir şey değil.

Ne var ki, çok korktuğu yerel seçimlerden, -göreceli- güç kaybetmeden çıkan Başbakan’ın, sürekli çatışma yaratıp, toplumu kamplaştırarak başarılı olma taktiğinin bu seferki uzantısı daha büyük tehlikeler içermektedir.

Şüphesiz artık toplumun zaten kamplaşması gerekmektedir. AKP faşizmine ve Başbakan’ın diktatöryel heveslerine dur demek için, toplumun sıkıntı ve acı çeken tüm kesimlerinin sesini yükseltmesi değil, artık çığlık atması gerekmektedir.

Ancak korkak ve basiretsiz siyasi figürlerin “usuletle ve suhuletle” yaklaşımı, “ne şiş yansın ne kebap”çı tavrı, oluşması gereken kamplaşmayı, Başbakan’ın belirlemesine bırakmakta ve istediği şekilde at koşturmasına meydan vermektedir. Ülkenin hemen her kurumunu ele geçiren ya da hizaya getiren(!) Başbakan’ın, istediği sonucu bir türlü alamadığı belki de sayılı kurumlardan biridir TBB. Zira söz geçiremediği birçok STK ya da Meslek Birliği gibi, TBB de, atama sistemiyle değil, demokratik katılım ve demokratik seçim mekanizmasıyla işlemekte ve toplumsal duyarlılık taşımaktadır.

Oysa Başbakan’ın, her şeyin onun istediği gibi olmasını beklediği herkesçe biliniyor. Sorun, destekçi kitlesinin ve bu ortamdan nemalanmaya çalışan işbirlikçilerinin de “o ne derse o” mantığında olmasıdır. İyi bir örnektir aslında Danıştay günü toplantısı.

Nelere çıkış yapmıştır Başbakan, Feyzioğlu’nun konuşmasında?

Mesela, konuşmanın uzun olduğuna kızmıştır. Olabilir. Olmaması gerekirken de olabilir. Bunun yeri ve yolu, senin de misafir olduğun bir toplantıda, külhanbeyi edasıyla ayağa kalkıp, çocuğunu azarlar gibi Birlik Başkanı’nı azarlamak mıdır? Başbakan, tüm ülke avukatlarının seçilmiş birlik başkanını, “peki babacığım, tamam babacığım, inşallah babacığım” diyen oğluyla mı karıştırmaktadır?

Başka?..

Mesela, Van depremzedelerinin konut durumuyla ilgili yalan söylediğini ileri söylemiş, yani alenen yalancılıkla suçlamıştır. İyi de, “Dinime küfreden Müslüman olsa” şeklinde bir deyim vardır bu coğrafyada. Başbakan’ın belgelerle kanıtlanmış aleni yalanları varken, bu ithamı inandırıcılıktan uzak olmak bir yana, aynı zamanda tek kelimeyle ayıptır. Zira o kadar iyi niyetten uzaktır ki, yanlış bilgilendirme ya da eksik bilgi olabileceğini bile düşünmeden, doğrudan yalancılıkla itham etmektedir konuşmacıyı.

Başka?..

Mesela, siyasi konuşma yapmakla itham etmiştir. Ama hayat zaten siyasettir. Başbakan da bunu çok iyi bilir aslında. Hayatın her alanını siyasetten uzak tutmaya çalışanlar, ya bu işi bir geçim kaynağı olarak görüyorlar ya da kitlelerin siyasete karışmamalarından nemalanıyorlar demektir. Kaldı ki zamanında, kendisini, belli davaların savcısı ilan eden bizzat kendisi değil midir? Başbakan yargıya müdahale ederken iyi, barolar birliği bir eleştiri yapınca kötü. Vay ki vay!

Yandaş medyanın ortak bir dille “Van Minüt” başlığıyla sunmaya çalıştığı bu gösterinin en can alıcı yerleriyse, Başbakan’ın “niye konuşturuyorsunuz bu adamı?” cümlesiyle, Cumhurun başına yaptığı “dinlemek zorunda değiliz” dediği “yürü gidiyoruz” şeklindeki el hareketidir.

Toplumsal hassasiyetleri duymak istemeyen diktatör heveslisi Başbakan, sadece kimin konuşup konuşmayacağına karar vermekle kalmayıp, aynı zamanda Cumhurbaşkanı’na “yürü gidiyoruz” diyebilmektedir.

Bu nasıl bir ahbap çavuşluktur? Herkesten kendisine olmasa da, konumuna saygı duymasının zorunlu olduğunu söylediği halde, Barolar Birliği Başkanı’na asker arkadaşıymış da, kahvede sohbet ediyormuşçasına “sen” diye hitap ederek “yalancı, edepsiz” diye seslenen Başbakan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Reisi’ne, Cumhurbaşkanı’na, el hareketiyle “yürü gidiyoruz” diyebiliyor. Cumhurbaşkanı da yürüyor ve gidiyor!..

Yalancılık mı dediniz Sayın Başbakan?.. Edepsizlik mi?

Daha da bir şey demiyorum. Ne diyeyim?