AB'de krizden çıkma arayışları üzerine

Avrupa Birliği, süregelen krizden çıkabilmek için gerekli alternatifleri son haftalarda daha açık bir dille gözden geçirmeye başladı. Krizin finans ayağını aşabilmek için düşünülen ve yapılanlarla, krizin gerçek nedeni –karlılığın uzun bir süredir düşük seyrediyor olması- arasındaki bağlantının kurulmasının zorunluğu giderek daha sık vurgulanır hale geldi. Kısaca sınırlı kaynaklar finans kesiminin günlük ihtiyaçları göz önüne alınarak büyük ölçüde finans kuruluşlarına aktarılmaya devam mı edilmeli, yoksa karlılığın asıl düştüğü yere, yani endüstriye –özellikle de yüksek katma değerli üretim yapan kesimlerine- mi daha çok önem verilmeli, Avrupa’nın, daha belirgin olarak Avrupa Birliği’nin ve onu sürükleyen Almanya’nın konusu bu.

Çok yazıldı, kapitalizmin krizleri, karlılığın düşmeye başlaması ile boy gösteriyor. Sözü edilen karlılık, bir marketin karlılığı değil, o marketin de içinde bulunduğu büyük ekonomik süreci sürükleyen ve yüksek karlılık sağlayacağı beklentisiyle milyar, trilyon dolar boyutundaki kaynakları belirli bir alan ya da konuya yoğunlaştıran sermaye kesimlerinin karlılığı.

Bu büyük sermaye kesimlerinin karlılığı düşmeye başlayınca, 1940-1975 yılları arasında sağlanan olağanüstü büyük karlılığın finans ayağı -ki elinde yüzlerce milyar dolarlık kaynak birikmiş bulunuyordu- görece yüksek getiriler sunmaya devam etti. Finans kesiminin sunduğu getiriler, endüstrinin karlarını aşan bir görünümü böylelikle sundu. Sahip olduğu fonları yeni yatırımlara ya da genişletme projelerine aktarmaya, düşen karlılıklar nedeniyle isteksiz olan sanayi kesimi de, ‘neden olmasın’ düşüncesiyle, elindeki paraları, görece hala yüksek getiriler sunan finans kesimine yöneltmeye başladı.

Hikayenin bundan sonraki bölümünü, saadet zinciri oluşturulmasını ve her getirinin, yeni yatırılan fonlarla karşılanması sürecinin vardığı noktayı biliyoruz. Krizin finans krizi olarak sunulması, çözümün de gene finans alanında olacağı yanılsamayı –ya da bu yanılsamayı körükleyen finansçıların çabalarını- getirdi. Devletlerin tüm olanakları finans kesimine hızla, milyar, yüz milyar, trilyon dolar düzeyinde aktarıldı.

Ancak bu politika, karlılıkların artmasına yol açmıyordu. Karlılık artışı, ancak sanayi kesimine, daha doğrusu onun en yüksek katma değerle çalışan bölümüne fonların aktarılmasıyla sağlanabilirdi diye düşünen kesimler seslerini yükseltmeye başladılar Avrupa’da ve özellikle de Almanya’da.

Büyük fonların, ister kamu ister finans kuruluşları aracılığıyla yüksek katma değerli üretim yapan sektörlere aktarılmaya başlanmasının, kapitalizmin krizini önleyip önleyemeyeceği ayrı bir konu.

Ancak su anda önemli olan, yüksek fonlamalara alışmış finans kesiminin önümüzdeki dönemde bu olanaktan bir ölçüde de olsa yoksun kalacağı olasılığının konuşulmaya başlanması.

Fransa Cumhurbaşkanlığı’na Holland’ın seçilmesinin, bu tartışmanın yüksek sesle sürmeye başlamasının önemli nedenlerinden biri olduğu belirtiliyor.

Kapitalizmin krizinin daha ne gibi süreçler izleyeceği, yaşanıp görülecek.

[email protected]