Eğitimde kiralık okul dönemi

Onur Seçkin'in “Eğitimde kiralık okul dönemi” başlıklı köşe yazısı 14 Aralık 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bu da oldu. Yaşayarak öğreniyoruz, AKP Türkiyesi’nde her şey mümkün! Artık bir süre sonra öğrencilerimiz eğitimlerini, devletin özel girişimcilerden kiraladığı eğitime ilişkin her türlü alanın ve hizmetin ticarileştiği okullarda almaya başlayacaklar.

Hatırlayacaksınız, 2011 seçimleri öncesinde ülkenin kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yönetildiği bir dönem var. O dönemde AKP ikidarı, TBMM’yi de saf dışı bırakarak oldukça geniş çaplı etkileri olan 35 tane KHK çıkarmıştı. Bunlardan biri de 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) teşkilat yapısı ve görevlerine ilişkindi. Değişikliğin birçok boyutu var, ancak bu yazıda bu KHK ile yasal çerçevesi oluşturulan eğitimde Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) modeline değineceğiz.

Bu KHK ile MEB daha esnek yapılı ve piyasanın taleplerine hızlı cevap veren bir örgüt haline dönüştürülürken, MEB’de içinde KÖO biriminin de olduğu İnşaat ve Emlak Grup Daire Başkanlığı oluşturuldu. Geçtiğimiz günlerde de yayımlanan bir ilanla buna dayanarak yasallaşan KÖO modeliyle 33 tane eğitim kampüsünün yapılacağı ve bu kampüslerin mimari modelleri için bir yarışma açıldığı duyuruldu.

652 sayılı KHK ve sonrasında ilgili düzenlemeleri yapmak için çıkarılan yönetmelikle KÖO modeli eğitimde artık tipik bir uygulama haline getirilirken, modelin uygulanmasında iki yöntem kullanılacağı ilan edildi. Birincisi okul binaları ve eğitim öğretim süreçlerinde gerekli olan spor salonu, kütüphane, yemekhane gibi ihtiyaçların doğrudan özel girişimciler tarafından inşa edilerek sağlanması ve devlet tarafından bunların 49 yıla kadar varan sürelerde kiralanması. Özel hukuk hükümlerine göre yapılacak sözleşmelerde kiranın bedeli yapılan yatırım, okulda hangi hizmet ve alanların özel girişim tarafından ticari faaliyet alanı olarak değerlendirileceği ve elde edilecek kâr gibi kriterler ekseninde belirlenecek.

İkinci yöntem de, halen eğitim öğretimin gerçekleştiği ve yenilenmeye ihtiyaç duyulan devlet okullarının özel girişimciler tarafından yenilenmesi. Bu yöntemde de özel girişimciler okullara yaptırdıkları yatırım karşılığında, eğitim ve öğretimin kendisi dışındaki hizmet ve alanlarda ticari faaliyet yürütme hakkına sahip olacaklar.

Yayımlanan yönetmelikte ticari olarak işletilebileceği belirtilen alanlar arasında okulların bahçeleri, varsa spor salonu, atölyesi gibi birçok alan yer alırken, kütüphane, yemekhane, taşıma gibi hizmetler de özel girişimciler tarafından ticari faaliyet alanı olarak değerlendirilebilecek. Öğretmenlerin istihdamı, eğitim öğretim hizmetinin kendisi gibi alanlar şimdilik modelin uygulama alanı dışında.

Türkiye’de okul öncesinden liseye kadar yaklaşık 16 milyon öğrenci ve 800 bin öğretmen eğitim sisteminin içerisinde. İhtiyaçlar düşünüldüğünde, bu alanın sermaye için nasıl iştah kabartan bir pazar olarak görüldüğünü rahatlıkla anlayabiliriz. Yıllardır izlenen politikalarla fazlasıyla erozyona uğratılsa da bugün eğitim sistemi örgütlenmesiyle, finansmanıyla halen büyük oranda bir kamusal hizmet olarak değerlendiriliyor. Sermaye şimdi aldıklarından daha fazlasını istiyor ve bu büyük alanı kapsayarak kaymağını yemek istiyor. Bunun yolu da yarattığı sonuçlarla büyük oranda meşruiyetini yitirmiş özelleştirme ile yol almaktan değil, ortaklık gibi olumlu olarak algılanabilecek bir anlamın yüklendiği KÖO modelinin eğitim hizmetinin sunumunda tipik bir uygulama haline getirilmesinden geçiyor.

AKP, KÖO yoluyla uzun yıllara yayılan sözleşmeler, riskin kamulaştırılması ve kârın özelleştirilmesiyle eğitimde kamu kaynaklarını tamamen özel sektöre aktarmaya hazırlanıyor. Bu arada da eğitime ilişkin ne varsa, ticarileştiriliyor, özelleştiriliyor.

Özel olan, kamuyu bitirmeye hazırlanırken nasıl oluyorsa bunun adı da ortaklık oluyor!