23 Nisan’da çocuklarımızın fotoğrafı

Takvimler 23 Nisan’ı gösterdiğinde sokaklarda, stadyumlarda, ekranlarda, her yerde çocuklar daha görünür oluyor. Giydikleri güzel kıyafetlerle gösteriler yapıyorlar, oyunlar oynuyorlar, dünyada çocuklara ait tek bayram olduğu belirtilen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyorlar. Ne güzel. Güzel olmasına güzel de, ülkemizde çocukların durumuna bakıldığında, ne yazık ki ortada bir bayram havası yok. Çocuklarımızın yaşam hakkını bile yeterince koruyamadığımız bir noktada artık Türkiye.
Geçtiğimiz hafta Gündem Çocuk Derneği “Türkiye’de Çocuğun Yaşam Hakkı” başlıklı 2013 raporunu yayımladı. Rapora göre 2013 yılında en az 633 çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı yaşamını yitirmiş. 2012 yılında yaşam hakkı ihlaline uğrayan çocuk sayısı en az 609 imiş. Sayıların “en az” olarak belirtilmesinin sebebi, ancak kayıtları tutulabilen ya da medyaya yansıyan yaşam hakkı ihlallerine ulaşılabiliyor olması. Neredeyse günde iki çocuğumuzu kaybediyoruz. Ölümlerin nedenlerine bakıldığında, trafik kazaları, zehirlenme gibi başlıklarda ortaya çıkan ihmal sonucu yaşananlar 406 ölüm sayısıyla ilk sırada. Diğer taraftan 2013’te 89 çocuğumuz çocuk işçi olarak çalıştığı için ya da işyeri kazalarından dolayı yaşamını kaybetmiş. 41 çocuk şiddet, 21 çocuk sağlık, eğitim gibi hizmetleri alırken kamu görevlilerinin ihmali sebebiyle yaşamını yitirmiş. Raporun dikkat çeken bir yönü de, 2013 yılında, toplumsal olaylar sırasında, mayın ve mühimmat, yargısız infazlar nedeniyle de 12 çocuğumuzun hayattan kopmuş olması. Bir de bütün bu nedenlerle hayatının bundan sonraki dönemini sakatlanmış olarak geçirmek zorunda olan çocuklarımız var.
Çocukların yaşadıkları bunlarla sınırlı da değil ne yazık ki. Ülkemizde çocukların çok küçük bir bölümü, ailelerinin sınıfsal durumuna bağlı olarak beslenmeden sağlığa, eğitimden spora çok geniş olanaklarla çocukluklarını yaşarken, çok büyük bir bölümü yoksulluk ve bunun getirdiği olanaksızlıklarla karşı karşıya. Ülkemizden 0-15 yaş arası çocukların sayısı yaklaşık 20 milyonu bulurken, geçtiğimiz yıl Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi tarafından yapılan araştırmaya göre, çocukların yaklaşık yüzde 40’ı ısınma ihtiyacını yeterli derecede karşılayamıyor, yine yüzde 40’ı eskiyen giyeceklerini yenileyemiyor ve yaklaşık 12,5 milyon çocuk gün aşırı et, tavuk ya da balık yiyemiyor. Diğer taraftan Türkiye’nin batısından doğusuna gidildikçe çocuk yoksulluğu da artıyor, Güneydoğu Anadolu bölgesine gidildiğinde çocuk yoksulluğu dibe vuruyor. Ailelerinin sınıfsal durumlarına göre çocukların yaşadığı bu yoksulluk ve ortaya çıkardığı sorunlar onların çocukluklarıyla sınırlı kalmıyor, geleceklerine, yetişkinliklerine de kendini yeniden üretecek şekilde aktarılıyor.
Yoksulluğun çocuklar üzerindeki en önemli yansımalarından biri çocukların işçileşmesi oluyor. DİSK 2013 yılında çocuk işçiliği üzerine bir rapor yayımlamış ve ülkemizde çocuk işçiliğine ilişkin olarak “Türkiye Çocuk İşçiliğinde Afrika’laşıyor” tespitini yapmıştı. Bu tespitin nedeni, son yıllarda dünyada 5-14 yaş arasında çocuk işçiliğin sadece Alt Sahra Afrika ile birlikte Türkiye’de artış göstermiş olması. Raporda, 2012 yılında çocuk işçi sayısının 893 bine ulaştığı kaydedilirken, bunda özellikle ev işlerinde ve tarım sektöründe çalışan çocukların sayısının artışının etkili olduğu kaydediliyor. Çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ucuz istihdam stratejisinin ve 4+4+4 sisteminin yarattığı zemine dikkat çekiliyor. Sömürü, dayak, sakatlıklar, ölüm. İşçileşen çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı durum bu.
Türkiye’de özellikle kız çocuklarının yaşadığı çok ağır sorunlardan biri de çocuk yaşta evlendirilmeleri. Türkiye’de her 3-4 evlilikten birinde çocuk gelinler olduğu bilinirken, son 4 yılda çocuk gelinlerin sayısının yaklaşık 180 bin olduğu kaydediliyor. Bu durum yoksulluk düzeyinin arttığı bölgelerde daha yüksek oranlarda görülüyor ve bu çocuklarımız yine ömür boyu, cinsel, ekonomik, psikolojik sömürüyle ve travmayla karşı karşıya kalıyor.
Çocukların durumuna bakıldığında ne yazık ki fotoğraf bu şekilde. Gerçek fotoğraf bu olunca, bugün her yerde yapılacak gösteriler, şenlikler, günü kurtarmaktan, ülkemiz çocuklarının yaşadığı gerçeklerin üzerini örtmekten öteye gidemiyor. Çocuklarımızın sokaklarda güvenle, dertsiz, kaygısız, özgürce koşturarak uçurtmalarını uçurduğu günleri kurduğumuzda, o zaman gerçek olur bayramlar.