Kapitalizmin Enerji Dünyası (2): Çok mu Elektrik Enerjisi Gerekli

İstatistikler bizi ikna etmeye çalışıyor.

İNANIRSANIZ, büyük enerji açığımız var. Gelecek yıllarda bizi karanlık bekliyor.

Kamu eli ile yatırım yapma olanağı kalmadığına göre, enerji pazarını bütünü ile liberalleştirmemiz, özel kesimin bütün gücü ile enerji yatırımlarına girmesini özendirmemiz, bu alana yabancı yatırım çekmenin yollarını bulmamız gerekli.

Yoksa karanlıkta kalacağız, soğuktan donacağız, dışa daha bağımlı olacağız, üretim duracak.
İstatistikler öyle söylüyor.

Örneğin DPT ve ETK Bakanlığı, 2010’da 208 milyar kWh (208.000GWh) olan elektrik tüketimimizin, yüksek ve düşük kalkınma hızlarına (%7,8-6,4) bağlı olarak 2020 yılında 406-499 milyar kWh’a yükseleceğini öngörüyor. İTÜ Enerji Enstitüsü’ne göre, DPT-ETKB’nin Türkiye için kestirimleri Dünya Enerji Ajansı ve ABD Enerji Bakanlığı kestirimlerinin 2 katı kadar yüksek. Gerçekçi bir kabulle 2020’deki tüketimin 317 milyar kWh olabileceği öngörülürken Bakanlığın bu uçuşu ve özel kesimi elektrik yatırımlarına zorlamasının altında ne yatıyor?

Yine örneğin, Dünya Enerji Konseyi TMK’ne göre ulusal gelirimiz 2500 USD iken kişi başına 600 kwh elektrik tüketirken, ulusal gelirimiz 13.000 dolara çıkınca bu tüketim 2.800 kwh’a yükselmiş. Zenginleştikçe daha çok tüketiyormuşuz. Daha da zenginleşmeyi istersek daha çok elektrik tüketeceğimizi bilmeliyiz.

Ya buna ne demeli? TEİAŞ ve Delolitte’nin öngörülerine göre de, bugün 44559 MW olan kurulu güçe, yapım aşamasında olan 9681 MW eklense bile, 2018’e kadar ayrıca 12434 MW kurulu güçlü başka santraların da kurulması gerekli.

İstatistikler böyle söylüyor.

Üretmek, daha çok enerji üretmek, daha çok dışalım yapmak, daha çok yatırım yapmak zorundayız. Bol bulunca daha çok, daha savruk tüketmeli, bu yüzden yeniden ve daha çok üretmek, bunun için daha yeni ve daha çok yatırım yapmak kötü mü olur. Sermaye büyür, biz kendimizi daha konfor içinde yaşıyor sanırken tiranlar daha da güçlenir. Parayla yatacak halleri yok ya. Yatırım, yeniden yatırım yapmak, üretmek daha çok üretmek zorundalar. Biz tüketelim diye de reklamlarla, meşrulaştırıcı söylencelerle, yanıltıcı istatistiklerle üzerimizde çalışırlar.

İnsan aklı, bilim, teknolojik gelişmeler bu sarmalın varlığını sürdürebilmesi için de kullanılabilir, kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri bugünkü gibi sürebilsin diye ya da, insan aklı, bilim, teknolojik gelişmeler bu sarmalın kırılabilmesi, enerji gereksinimini büyütmeyen, daha az enerji tüketen teknolojilerin geliştirilmesi, enerjinin israf edilmemesi, çevre dostu ve yaşamın sürdürülebilirliğini tehlikeye atmayan enerji kaynaklarının geliştirilebilmesi, enerji tüketiminin daha eşitlikçi daha hakça ve daha demokratik biçimde düzenlenebilmesi için kullanılabilir, kapitalizmin dayattığı kalıplar kırılırsa.

Bu bir düş değil.

Daha kapitalizm aşılmadan bile örnekleri filizlenmeye başladı. Alın iki değişik örnek.

Güney Afrika Cumhuriyeti bugünlerde bir yol deniyor. Engineering News Dergisi’nde 17 Ocak 2011’de yayınlanan Petronel Smit’in yazısına göre Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 2004 ile 2010 yılları arasında tüketicilere, kullandıkları akkor ampullerin yerine karşılıksız olarak 43,5 milyon kompakt flüoresan ampul (KFA) dağıtılarak 1800 MW gücünde elektrik tasarruf edilmiş. Yalnızca evlerdeki aydınlatmada yeni teknolojili ampul kullanılarak sağlanabilmiş, bu tasarruf. Meksika’da da şimdi 30 milyon ampullük bir kampanya başlatılıyor. Bu yeni ampuller eski (AKP!) ampullerinden %80 daha az elektrik tüketiyor. Hem de aynı aydınlatmayı sağlayarak. Bu yöndeki talep artışından ötürü de 2004’te tanesi 60-80 RF olan KFA fiyatları şimdi 15 RF’e düşmüş.

Bazı yorumcular bu yolla 7,5 milyar USD kazanıldığını hesaplıyor. Bazıları da, KFA’lerinin içerdikleri cıvadan ötürü sakıncalı olduğunu ileri sürüyor. Buna karşılık, 30-40000 saat dayanabilen ve bugünkü akkor ampullerden %90 daha az enerji tüketen LED ışıklarının bu sakıncasının da olmadığı vurgulanıyor.

Benzer çalışmalar daha önce Sri Lanka ve Bangladeş’te de yapılmış. AB’nde de 4 ülkede yürütülen EURECO projesi ile benzer sonuçlar elde edilmiş. Yalnızca bu projede bile %60 daha az elektrik harcanabileceği anlaşılmış. Avrupa’nın bütününde bu yolla 180.000 TWh/yıl, ülkemizde 2009 yılında tüketilen elektrik enerjisinin yaklaşık 1000 katı kadar tasarruf sağlanabileceği ortaya çıkmış.

İTÜ Enerji Enstitüsü’nce, İstanbul Kağıthane’de az sayıda konutta denenen bir pilot araştırmanın sonuçlarına göre yalnızca ampul değiştirerek sağlanabilen elektrik enerjisi tasarrufu %30. Konutlarda yalnızca 5 ampul akkordan flüoresana değiştirilince aydınlatmada tüketilen enerjide %62, toplam elektrik tüketiminde %14,2 tasarruf sağlanabilmekte.

Henüz yerleşmiş, duraylılaşmış bir süreç değil elbette bu. Bilim ve teknoloji daha nelere kadir olabilir. Yeter ki, birkaç ampul üreticisinin çıkarları onlarca banka, yüzlerce inşaat firması, mühendislik ve danışmanlık orduları, enerji dağıtım şirketleri, vb’nın çıkarlarına baskın gelsin. Gelsin de karar vericileri, “Bakan”ları, “uzman”ları, “Prof”ları, “Bilir”(!)kişileri, medyayı, kanaat önderlerini ikna edebilsinler.

Ülkemizde 2010 yılında tüketilen elektrik enerjisi yaklaşık 208.000 GWh ve bunun tutucu bir kabulle % 20’si olan 41.000 GWh’ı aydınlatma için tüketilmiş. Konutlarda tüketilen elektrik enerjisinin toplam enerji tüketimine oranı %22,5. DPT 8. Beş Yıllık Plan’ına göre ülkemizde konutlarda tüketilen elektrik enerjisinin %30-40’ı aydınlatma için tüketiliyor. Bunun, yalnızca %50 azaltılması ile bile, bütün akarsularımızı tehdit eden yapım aşamasındaki HES’lerin ve ithal kömüre dayalı termik santraların ve Ilısu Barajı’nın toplamı olacak olan 8.600 MW kurulu kapasiteye gerek kalmayacağı anlaşılıyor. Üstelik, doğası gereği 8.600 MW kurulu güçlü olan HES’ler bu kapasitenin %35’i kadar elektrik üretebiliyor: 20.000 GWh/yıl. Bunun da, bugün için %15’ten çoğu taşıma sırasında kayıp oluyor. Yani, Güney Afrika Cumhuriyeti ya da Meksika’nın yaptığını yapsak ta, yalnızca evlerdeki ampulleri değiştirsek yapılmakta olan HES’lere ve öteki santralarla gerek bırakmayacak.

İTÜ Enerji Enstitüsü araştırmacıları, 2004 yılı verilerine göre yaptıkları değerlendirmelere göre, her konutta 1 ampul değiştirilse bunun toplam mal oluşu 64 milyon TL olacak iken, sağlanacak tasarruf yoluyla kazancın 505 milyon YTL olacağını hesaplamışlar. Hesapladıkları bir başka şey de bu yolla havaya 1,5 milyon ton daha az CO2 gazı salınmasının sağlanması!

İyi de, neden bu yolda bir şey yapılmamış. Akıl, bilim, teknoloji bu kadar açık bir kazancı işaret ederken, neden binlerce HES yapılmaya başlandı. Neden, insanların bahçelerinde, dağ başlarında, yaylalarda, ulusal parklarda, koruma alanlarında dozer dolaştıracak yerde ampul değiştirmiyor bu şirketler? Komik olmamalıyız. Bu yatırımcılar ampul değiştirme kampanyalarıyla ne kazanabilir? Onların çıkarı elektrik üretmekte. Yani bizimkinin, biz insanların çıkarlarının tersi yönde, kapitalistlerin çıkarı.

Oysa, yalnızca evlerde, yalnızca aydınlanma amacıyla tüketilen elektrikten sağlanacak bu tasarrufla kaç kişi kanserden kurtulabilecek, kaç ırmak özgür akabilecek, kaç taşocağı açılmayabilecek, kaç çimento ve kaç demir çelik ve kaç başka endüstri tesisi bugünkü çılgınlıkla çalıştırılmayacak.

Öteki örnek daha büyük yerden. ABD’nden!

2008 sonunda Steve Cohen’in bir elektronik dergide yazdığı “Promoting Energy Efficiency: Comparing New York State to California” başlıklı yazı bu alanda neler yapılabileceğinin küçük, ama önemli örnekleriniş sergiliyor.

Kaliforniya'nın enerji tasarrufu programı 1996’da başlatılmış. 2002’de de yenilenebilir enerji projeleri desteklenmeye başlamış. Kaliforniya’da 2000-01 enerji krizi sırasında dört ana kesinti yaşanmış ve arz talep dengesizliğine girilmiş.

Eyalette şimdi elektrik üretimi sugücü dışındaki yenilenebilir kaynaklara kaydırılıyor. 2006’da, 2020’de elektrik üretiminin %33’ünün yenilenebilirlerden karşılanması hedeflenmiş. Bu oran şimdi %11.

2005 Eylül’ünde CPUC 2006-8 arası için 2 milyar dolar fonla donatılmış. Kaliforniya Enerji Komisyonu’na göre, "Kaliforniya yapı ve donatı standartları sayesinde tüketiciler 1978’den beri elektrik ve doğal gaz maliyetinden 56 milyar dolardan daha çok tasarruf etmişler. Bu sayede 15 büyük enerji santralının yapılmasından kurtulunabilmiş. Bu standartlar sayesinde 2013’e kadar fazladan 23 milyar dolar daha tasarruf edileceği öngörülmüş."

Kaliforniya, ABD’nin enerjiyi en verimli kullanan eyaleti. Son 30 yılda ABD’nde kişi başına elektrik tüketimi %50 kadar artmışken, Kaliforniya’da bir artış olmamış. Çünkü, maliyeti gözeten yapı ve donatı verim standartları ve öteki enerji verimliliği programları başarılı olmuş. 2006’da ABD’nde kişi başına yılda 7185 kWh elektrik tüketilirken ABD ortalaması 12.000 kWh kadar.

Bu dönemde Kaliforniya’da 40 kadar yapı ve enerji verimliliği şirketi kurulmuş. Enerji verimliliği için Kaliforniya’da yılda 1 milyar dolar kadar harcama yapılıyor.

Şimdi New York Eyaleti’nde oluşturulan bir fon ile de 2700 kadar proje desteklenmiş, yıllık yaklaşık 198 milyon dolar tasarruf sağlanmış, 4,200 kişilik istihdam sağlanmış, bu fonla harcanan her bir dolar karşılığında 2,5 dolarlık özel yatırım sağlanmış, Yılda 1,400 GWh enerji tasarruf edilip 860 MW talep azalmış, yıllık CO2 salımı da 200.000 otomobilin salımı kadar azaltılmış.

Yapılanlar cihazların daha verimli çalışması, yapıların daha iyi yalıtılması, mimari destekler, aydınlatma elemanlarının tasarruflularla değiştirilmesi, vb. önlemlerin alınması.

Bunlar kapitalizmin akıl dışı pazar ve rekabet koşulları altında bile yapılabilenler.

Kuşkusuz kapitalizm aşıldığında insanlığın bütün becerileri, bütün ortak aklı, bütün bilimsel birikimi, bütün mühendisleri, bütün araştırmacıları insanlığın eşit ve gönenç içinde yaşayabilmesi için çevre ve insan sağlığının korunması gözetilerek, ekosistemin ve dünyada yaşamın sürdürülebilirliği kollanarak kaynakların daha verimli kullanılması doğrultusunda çalıştırılacak.

Ama, yukarıda verilen iki örnek, Kapitalizm koşullarında bile yıkımın, hiç değilse geciktirilebileceğini ortaya koymuyor mu? Nasıl oluyor bu? Devlet Kapitalizmi araçlarıyla.

Yetmez, Ama, Evet.

Sözün özü şu olabilir mi? “Daha çok elektrik enerjisi değil, daha verimli tüketilen elektrik enerjisi isteriz.”
Bizi kandırmaya çalışmayın. Nükleer felaketten vazgeçin. Kömür santralarını yeni teknolojilerle donatın. İthal kömüre dayalı santrallere izin vermeyin. Büyük barajlarla akarsuları öldürmeyin, dereleri kurutmayın.

Sermayeye daha az zararlı oyuncaklar bulun.

Yaşamımızı karartmayın.

Bizi bunlara ikna etmek için yalan söylemeyin, dikkatimizi dağıtmayın.

Bunları duysanız da, duymasanız da egemenliğiniz sonsuz olmayacak. Ya doğaya vermekte olduğunuz zararlardan ötürü hep birlikte yok olacağız ya da, sermayenin egemenliğine son vereceğiz ve insanlığı bu kıyametten kurtaracağız.