"Türkiye Pazarına Girmenin Tam Zamanı"

Bunu Önce Almanya Fark Etti

Bugünlerde Türkiye’li jeotermal yatırımcılarını, Almanyalı mühendislik ve malzeme şirketleri ile buluşturmak amacıyla düzenlenen ve “Dışsatım Girişimi” adı konularak Almanya Hükümeti’nce de desteklenen bir gezi ve sözde “Türkiye’nin Jeotermal Potansiyeli Sempozyumu”na çağrı metinleri dolaşıyor ortalıkta.

Etkinliği düzenleyen NUMOV, Alman Yakın ve Orta Doğu Derneği. Benzer etkinlikler düzenleyip Orta Doğu’lu iş adamlarını Alman firmalarına sunmaya çalışıyor. Şimdi de, “Yenilenebilir Enerji Dışsatım Girişimi” çalışmaları çerçevesinde bir Türkiye’li İş Adamları Gezisi düzenlemeye girişmiş. Bunu Alman “Federal Ministry of Economics and Technology” için yapacakmış.

Bir de, pişkin pişkin organizasyon masraflarını biz karşılıyoruz, yolculuk ve konaklamanızı siz yapın diyorlar.

Alman mühendislik ve malzeme sektörü jeotermal kaynak geliştirme konusunda son derece deneyimsiz, başarısız ve çapsız. Ama, Türkiye pazarını ele geçirmek konusunda da son derece girişken ve saldırganlar. Bu kaçıncı etkinlikleri. Bugüne kadarkilere bazı kamu görevlileri de katılıp bu işportaya çığırtkanlık yaptılar.

Jeotermal Kaynaklar Kanunu ve Yönetmeliği uygulamaya girdikten sonra, önce yasadan yararlanmak üzere bir Almanya şirketi ülkemizde bir şirketler kurup bazı ruhsatlar edindi. Kaynak getirip arama yapacak, belki de yatırım yapıp enerji üretecek diye beklerken, bir süre boşa zaman geçirip sahayı Türkiyeli bir yatırımcıya devretti. Beklentilerini bulamayan o yatırımcı da sahayı birkaç hafta önce yeniden geri verdi.Saha halen atıl duruyor.

Sonra, bir başka Alman Firması’nın, MTA tarafından zaten araştırılıp bulunmuş olan önemli bir jeotermal alanımızda 3 boyutlu jeoloji modeli kurmak ve sondaj yerleri belirlemek üzere Türkiye’li yatırımcı ile bir sözleşme imzaladığı haberi dünya elektronik ortamlarında dolaşmaya başladı. Bu haberlerden anlaşıldığı kadarıyla, yapılan anlaşmayla yeni bir teknoloji, bir finans desteği ya da bir buluştan yararlanma değil, doğrudan doğruya sıradan bir Alman Firması’nın Aydın’daki bu sahanın 3 boyutlu jeoloji yapısını aydınlatması konusunda hizmetinin alınması yoluna gidilmiş. Sonradan bu ilişki de akim kaldı.

Bir ülke olarak Almanya dünya jeotermal dünyasında yok denecek denli zayıf bir konumda. Jeotermal kaynakları çok sınırlı olduğundan ötürü bu alanda yetişmiş insan gücü, uzmanlık birikimi, yaratıcılık ve yenilikçilik becerisi de pek gelişmemiş ve birikmemiştir. Dünyada jeotermal elektrik üretiminde Almanya’nın yeri son sıralardadır. Doğrudan jeotermal ısı uygulamalarında da Almanya, Türkiye’yi olsa olsa imrenerek izlemek durumunda.

2005 yılında Antalya’da gerçekleştirilen Dünya Jeotermal Kongresi’nde (wgc2005) sunulan ve 5-6 ay sonra Endonezya Bali’de gerçekleştirilecek olan WGC2010’a sunulacak bildiriler incelenecek olursa, hele ülkelerin jeotermal gelişmelerini sergileyen “country update” bölümündeki bildiriler incelendiğinde bu durum görülebilir.

Ülkemizde ise, 1964 yılından bu yana sistemli ve örgütlü bir şekilde jeotermal mühendisliği çalışmaları yapılıyor. Bu sayede gerek pratik ve gerekse akademik ortamda güçlü bir kadro yetişti, çok zengin bir bilgi dağarcığı oluştu. Almanya’da bu kadro ve birikimle kıyaslanabilecek bir birikim ve beceri olmadığı çok açık. Olsa idi bile, jeoloji yapısı ve jeotermal sistemlerinin nitelikleri bütünüyle farklı olan ülkemizde başarılı olmalarını sağlayacak bir birikim edinebilmeleri de olanaksızdı.

Ancak, 2007 yılında Jeotermal Kaynaklar ve Mineralli Sular Kanunu yürürlüğe girdiğinden beri ülkemiz, kendi ülkelerinde çalışma olanağı olmayan özellikle AB ülkesi şirketlerinin girmeye heves ettikleri bir Pazar gibi görünmeye başladı. Eylül ayı başında İstanbul’da düzenlenen bir yenilenebilir enerji teknolojileri toplantısının sloganı bunu çok iyi açıklıyordu: “Türkiye Pazarına Girmenin Tam Zamanıdır”.

O zaman bu haberin “German expertise for Turkish geothermal exploration” olarak sunulmasının şaşılacak bir tarafı da yok.

Bundan olmalı yaz ortasında İzmir’de Alman Jeotermal firmalarını tanıtmak üzere bir başka Çalıştay yapıldı. Kendilerini ilgili mühendis odalarının toplantılarından esirgeyen EPDK yetkilisi, MTA yetkilisi, Vali ve bir kamu şirketi olan İzmir Jeotermal AŞ yöneticileri de, bu pazarlama toplantısına konuşmalarıyla onur verdi!

Jeotermal uzmanı olduklarına ilgili kamuoyunu inandırmaya çabalayan Alman firmaları bir de Türkçe web sayfası oluşturdu.

Şimdi de, iş adamlarımız Almanya’ya çağrılı.

İşadamlarımız bir mektupla, önümüzdeki ay Almanya’da, Almanya jeotermal firmalarının bürolarında bir gezi, bir tanışma ve oı sırada düzenlenen ve bütünü Almanya’lı olan konuşmacıların katılacağı “Türkiye’nin Jeotermal Potansiyeli” konulu bir sempozyuma çağrılıyor. Bu girişimin ülkemiz jeotermal yatırımcılarını Almanyalı mühendislik ve malzeme şirketleri ile buluşturmak amacıyla düzenlendiği, “Dışsatım Girişimi” adı konularak Almanya Hükümeti’nce de desteklendiği ve firmaları buluşturup sözde “Türkiye’nin Jeotermal Potansiyeli Sempozyumu” başlıklı bir toplantıyla sanki ülkemizi avuçlarının içi gibi bildiklerini sergilemek amacıyla yapılacak bir pazarlama girişimi olduğu açık. Açıkça bir pazarlama toplantısına çağırırken, pişkin bir tavırla da konuklarına organizasyon masraflarını biz karşılıyoruz, yolculuk ve konaklamanızı siz yapın da diyorlar.

Toplantıda Türkiye’li bir işbirlikçi de “Türkiye Jeotermal Enerji Sektöründe İş Fırsatları” başlıklı bir konuşma yapacak.

Bu çağrıların altında “yenilenebilir enerji Made in Germany” logosu var.
Türkiye jeotermal araştırma ve işletmeciliği nerede ise 60 yıllık bir deneyime sahip. Şu anda 3 jeotermal elektrik santralı, onun üzerinde kent ısıtması ve onlarca sera, yüzlerce balneolojik uygulama deneyimine sahip bir ülkeyiz. Mühendis ve yapımcı kadrolarımız bu alanda ileri derecede yetkindir. Buna karşılık, bugüne değin bu sektörde nerede ise hiçbir başarısı olmayan Almanya’lı mühendislik firmalarının ülkemizdeki bilgi ve deneyim birikimiyle kıyaslanamayacak kadar zayıf olduğunu da herkes bilmektedir.

Yeni bir yasal düzenleme sonrasında bu alanda yerli yatırımcının yoğun ilgisinin yaşandığı bu sektörde bundan sonra yapılacaklar, ülkemiz mühendislik ve imalatçı kadro ve kuruluşlarının daha da yetişmesi ve gelişmesi açısından önemli bir fırsattır.

Bütün bunlar ortada iken, ülkemizde büyük bir Pazar oluştuğu düşüncesi ve yaşadıkları dünya ekonomik krizinin etkisi altında çok sayıda yabancı kuruluşun ülkemiz jeotermal pazarında yer tutma ve pay kapma yarışına girdiğini hepimiz görüyoruz.

Arkasından ABD de Şirketlerini Bu Pazara Sokma Çabasına Girişti

ABD Ticaret ve Kalkınma Ajansı, USTDA olarak anılıyor ve kendini tanıttığı cümlelerle, ABD dış satımını desteklemek için çalışıyor. Bir Federal Devlet kuruluşu. Kaynaklarını ABD’nden alıyor. Dünyanın her yerinde, onların deyişiyle toplumsal ve çevresel yararları olan, projeleri hibelerle destekliyor. Ama asıl, bu projelerde ABD mühendislik ve yönetim hizmetleri ile ABD mallarının kullanılması koşulunu öne sürüyor.

2008 yılında Kolombiya’yı “Yılın Ülkesi” olarak ödüllendirmişler.

Geçtiğimiz yıl sonunda kimi ödüllendirdiklerini ise kolayca öngörebilirsiniz: Türkiye.

Ne mutlu bize! Basında galiba fazla yer almadı. 7 Aralık 2009 tarihli basın açıklamalarına göre, USTDA yılın ülkesi ödülünü Başbakan Yardımcısı Babacan’a sunmuşlar ve bundan da gurur duymuşlar. USTDA Uygulama Müdürü Loocadia I. Zak ödülü ekselansları Ali Babacan’a takdim etmiş.

Uygulama Müdürü Zak “USTDA’nın Türkiye’yi de Ajansın verimli iş ortağı olan seçkin ülkeler arasında görmekten mutlu” olduğunu söylemiş ve “Bu önemli ödül Türkiye ve Bi,rleşik Devletler arasındaki güçlü ekonomik işbirliğini ortaya koymaktadır” demiş.

USTDA basın açıklamasında, iki ülke arasındaki bu işbirliğinin bir sonucu olarak Ajans’ın, Türkiye’nin süren kalkınma çabalarında ABD endüstrisinin önemli bir rol oynamasını ve ABD üretimi mal ve hizmetler alanında 630 milyon dolarlık bir dışsatım sağladığı da söylenmeden edilememiş. Bu arada, USTDA’nın web sayfasındaki başka bir haberde, 1981 yılından beri USTDA’nın Türkiye’deki projeler için (elbette ABD firmalarına) kullandırılan hibelerinin 20 milyon USD kadar olduğunun not edildiğini de bir kenara not etmek gerekli. 1 birim para koyup bunun 0,8’ini kendi firmalarınıza harcatırsanız sizden 31 birimlik mal ve hizmet alırlar. Yurt(ABD)severlik böyle olur.

Örneğin, 2009 Mayıs’ında devreye giren Germencik Jeotermal Santralı için USTDA’nın desteklediği bir fizibilite çalışmasının dayattığı kavramsal modelleme ve planlama sayesinde ABD özel sektörüne 22 milyon dolarlık mal ve hizmet satma olanağı doğmuş. Bu satışın bir bölümü de, bir Idaho firmasına, bu jeotermal santralın tasarım ve mühendislik hizmetleri karşılığında ABD Eximbank’ın 15 yıl garantili 4,86 milyon USD’lık desteği ile gerçekleşmiş. Firma, Power Engineers Inc. Ex-Im Bank’ın Başkan Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Linda Conlin "Ex-Im Bank bu şirketin ve öteki ABD kuruluşlarının bu büyüyen pazarda iş yapışını desteklemekten mutludur." Power Engineers Başkanı Jack Hand’de "Bu destek, jeotermal mühendislerimizin iş bulması ve iş hayatlarının iyi sürmesini sağlamakta da yararlı olacaktır" diyordu. Üstelik bu firmaya, Geologica Inc. ve Veizades & Associates, Inc. de taşeron olarak katkıda bulunacaktı. Kanada Toronto’da kurulu The Toronto-Dominion Bank ta bu desteğin garantörü olacaktı.

Kim daha kazançlı acaba? Bu konuda, kazananın yatırımcı olmadığına ilişkin ciddi eleştirilerin de var olduğunu unutmamak gerekli.
Geride kalan bu başarıdan ötürü Nisan 2009’da USTDA ve Türkiye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Bakan Hilmi Güler iken) ABD-Türkiye Temiz Enerji Ortaklığı anlaşmasını da imzalamış.

Açıklama metnine göre “U.S. Ticaret ve Kalkınma Ajansı gelişmekte olan ve orta gelirli ülkelerde ekonomik kalkınmayı ve ABD ticari çıkarlarını geliştiriyormuş. Ajansın fonları, modern bir altyapı ve serbest bir ticaret ortamı yaratmak üzere teknik yardım, erken yatırım analizleri, eğitim, yönlendirme gezileri (!) (orientation visits) ve iş çalıştayları gerçekleştirmeye harcanırmış. USTDA’nın yardım edilen ülkelerde doğru bir yatırım politikası ve karar vericilik konusunda yabancı desteği stratejik olarak kullanışı ticaret, yatırım ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma için güçlü bir ortam yaratıyormuş. Misyonlarını yürütürken USTDA ABD ürün ve servis dışsatımından yararlanabilecek sektörlere ağırlık verirmiş.

Bunlar USTDA’nın kendi söyledikleri.

Bizde ise, bugüne değin yardım alıyoruz sandığımız projelerde yediğimiz kazıklar, söylediklerinde ne kadar samimî olduklarını gösteriyor. Adamlarda yalan yok!

Kamu kurumlarında enerji verimliliğini geliştirmede de yol göstermişler. Bunu US Washington Enerji Birliği yüklenmiş. ABD Enerji Bakanlığı Ulusal Yenilenebilir Enerji Laboratuvarı (NREL) da USTDA’nın sağladığı 186.297 USD ile Türkiye’nin kendi güneş enerjisi kaynaklarından yararlanma yeteneğini geliştirmeye katkıda bulunmuş. Germencik Ömerbeyli Jeotermal Santralı’nın nasıl yapılması gerektiği konusunda ayrılan 259.621 USD hibe ile Shaw Grubu’ndan Stone and Webster firması bir şeyler düşünüp yazmış Arkasından ABD’li firmalar 23 milyon USD mal satabilmiş. Soma’da kurulan bir rüzgar santralı çiftliği için de USTDA’nın 245.780 USD hibesini alan Bilgin Enerji bunu fizibilite çalışması yapsın diye Electric Power Engineers of Waco, TX firmasına devretmiş.

USTDA bu kez ülkemiz jeotermal yatırımcılarını görüşmeye çağırıyor. Bu kez, uluslar arası bir yönetim şirketinin aracılığı ile, ülkemizdeki uygun jeotermal yatırımlara hibe desteği sunacaklarını söylüyorlar. Aracı şirket Greenmax Capital. Genel Müdürü J. Clifford Aron, Şubat ayı başında ülkemize gelecek. Görüşmek isteyen yatırımcılar ya da birer temsilcisinin Bay Aron ile görüşebilmeleri için projeleriyle ilgili oldukça ayrıntılı bilgileri Aron’un ülkemizdeki temsilcisi olan ve daha önce de bazı rüzgar santralı projelerinde birlikte çalıştıkları anlaşılan İstanbul’da kurulu bir aracılık şirketine önceden göndermek gerekiyor.

Ne kadar doğru olduğu bilinmez ama, USTDA’nın böylesi projelere 200.000-1.000.000 USD arasında değişen miktarlarda hibe verebildiği belirtiliyor. Yukarıda aktarılanlar bunların 200-250 bin USD’ı pek geçmediğini gösteriyor.

Ama evet, hibe bu. Ne kadar çekici. Hangi yatırımcı buna ilgi duymaz.

Yalnız, bunun için önce USTDA’nın kurallarına göre bir ABD şirketi seçip anlaşacaksınız. Şirket, USTDA’nın vereceği hibenin %80’ini kendisine ya da ABD’li kişi ve firmalara harcarken, en çok %20’sini Türkiye’deki danışmanlarına harcayabilecek. Bunun da, (herhalde önemli) bir bölümünün kime harcanacağı belli!

Olsun, kim yaparsa yapsın bir işimiz görülsün diye düşünmek kolay. USTDA parayı, teknik ve ekonomik fizibilite çalışmaları, ayrıntılı mühendislik değerlendirmesi ve ihale dosyası, yasal başvurular ve sözleşmeler hazırlanması, finansal danışmanlık hizmetleri için verecek. Yani saha araştırmak, geliştirmek, sondaj, öteki yatırım uygulamaları için bir hibe verilmeyecek. harcamalarınızı nereye, kime, nasıl yapacağınız konusunda yardımcı(!) olacaklar. USTDA da, aracıları da açık açık, bu hibelerin ABD kuruluşlarına dışsatım olanağı yaratmayı amaçladığını söylüyor. Elleri açık, özel şirketlere olduğu kadar kamu kuruluşlarına da yardımcı oluyorlar. Yeter ki, ABD’li danışmanlara danışın ve onların yol göstericiliğinde ABD mal ve hizmeti alın.

Üstelik özgürsünüz. Kendi ABD’li danışmanınızı bile kendiniz seçeceksiniz. Kararsız kalırsanız size neden yol göstermesinler.
Şimdi işadamlarının ve kamu kuruluşlarımızın ellerindeki sahalarına ilişkin bütün bilgiler, Mr Aron’un ülkemizdeki, bugüne değin hiç bir jeotermal proje ile tanışıklığı olmayan bir Kimya Mühendisi olan aracısına gönderilecek. Sonra da, 1-5 Şubat günleri İstanbul’da Mr Aron’a projelerin üstünlükleri anlatılacak. Bunu gözlerimize büyütmeye gerek yok. Çünkü Mr Aron da bugüne değin hiçbir jeotermal projeyle ilgilenmemiş. Çeşitli ülkelerde işler örgütlemiş, kurduğu şirketin çeşitli ülkelerde temsilcileri var. Ama, jeotermalle bir ilgileri olmamış. İkna edebilirsek, onlar da bizim adımıza bir ABD şirketi seçip 2-300.000 USD’lık hibeyi çıkarması için USTDA yöneticilerini ikna edecekler ve bu paranın en çok %20’sini de buradaki temsilcileri aracılığıyla, birazını da erişecekleri Türkiye’li mühendis ve ekonomistlere verip tüketecekler. Para bizden çıkmayacak. Ama, sahayı nasıl geliştireceğimiz, yatırımımızı kaça mal edeceğiniz, proje ve danışmanlık hizmetlerini hangi koşullarla kimlerden alacağımız, makine ve donanımları hangi ülkelerden hangi şartnamelerle alacağımızı onlar belirleyecek. Biz bu sıralarda hiç yorulmayacağız. İyi de olacak. Çünkü bu güce sonradan gereksinimimiz olacak. Saha işletmeye geçip, onlar ortadan çekilince onların daha çok kazanmak ve ABD firmalarına daha çok kazandırabilmek için bilerek yaptıkları yanlışlardan ötürü fark edeceğimiz tesis zaaflarıyla başedebilmek için, bu güç bize gerekli.

Kimsenin buna kızmaya hakkı da olmayacak. Çünkü, adamlar gerçekten açık sözlü. Bunu bugünden söylüyorlar.

Ülkemizde jeotermal kaynaklar konusunda kamu eli ile yaklaşık 65 yıldır ciddi araştırmalar yapılıyor. Sahaların özelliklerini iyi tanıyan, nasıl araştırılıp geliştirileceğini iyi bilen 3 kuşak teknik kadro yetişti. Bir bölümü halen kamu kurumlarında, bir bölümü de serbest pazarda çalışıyor. Arama çalışmalarında, sondajda, testlerde, saha işletilirken kullanılması gereken mühendislik yöntemlerini, kullanılması gereken teknolojiyi iyi biliyoruz. Bunları kimlerden satın alabileceğimizi de. Bizi nerelerde yanıltır kazıklarlar hangi konularda dikkatli ve titiz olmamız gerekir öğrendik. Pazar araştırması nasıl yapılır, pazarlık nasıl yapılır bizim yatırımcılarımız ve onların profesyonellerinden iyi bilen azdır. Yürüyen projelere bir bakıldığında, içine girildiğinde tasarımın da, fizibilite hazırlamanın da, işletmenin programlanmasının da mektebi ülkemizde denebilir.

Artık jeotermal elektrik santralarının bile önemli bir bölüm imalatı ülkemizde yapılabiliyor. Jeotermal seralarda çiçeklerin döllenmesi için kullanılan arılar artık Artvin’de yetiştiriliyor. Böylece, onların bize dayattığı kendi üreyemeyen arılardan da kurtulduk. Sondaj sırasında servis veren firmalarımız var. Jeofizik araştırma donanım ve yazılım fazlamız var. Ülkemizin jeoloji özelliklerini ve jeotermal sahalarımızın özgünlüklerini herkesten iyi biliyoruz.

Bir eksiğimiz var. Jeotermal kaynaklarımızı serbest pazara açtık. Ama, yatırımcıya yol gösterecek bir kamu kuruluşumuz yok. 65 yıllık deneyimi yatırımcılara taşıyamıyoruz. Bunun yerine “Türkiye jeotermalde iyi bir Pazar oldu” diye koşup ülkemize doluşan Almanya’lı, ABD’li, Izlanda’lı, Fransa’lı, İtalya’lı, hatta İrlanda’lı(!) pazarlamacılara hoş geldiniz, Well Come diyoruz. Kamu görevlilerimiz gidip onların “Çalıştay”larında boy gösteriyor, işportalarında resim veriyor.

O zaman hadi enerji sektörüne, jeotermal kaynaklarına yatırım yapacak yatırımcılarımız gidip kendinizi tanıtın ve bu mühendislik alanında en az gelişmiş ülkelerin işadamları gibi onların kendilerine harcayacakları 100.000 USD’lık oltalarına yem olun. Ne yapayım deyip bir kamu görevlisinden de medet ummayın.

Kaynaklarımızı korumak, jeotermal enerji sektörümüzde en doğru tercihleri yapmak ve sömürülmemek için kamu görevlilerinin de, iş adamlarının da, mühendislerin de uyarılması gerekiyor.

Gecikmeden. İş adamları ve kamu kuruluşları emperyalizmin en cılız olduğu alanda bile bu işporta pazarına düşmeden.