Kapitalizm Öldürür: Silikozis ve Çine

Ege’nin bir güzel yöresi, Çine. Cennetten bir köşe gibi, büyüleyici güzellikteki Madran ve Gökbel Dağları’nın arasında, Apollon’un gazabına uğrayan Marsyas’ın kanından beslendiği düşünülen Çine Çayı şimdilerde gemlendi. Çine Barajı su tutmaya başladı. Gelin Geçmez Köprüsü, önce kaya bloklarıyla örtüldü. Çok geçmeden su altında kalacak. Ancak, öyle ağır bir dert yükü var ki Çine’li emekçilerin omuzlarında bu tarih ve kültür kıyımı orada pek bir tepki doğurmadı.

Çine’yi madencilik ve seramik sektörü çalışanları feldspat yatakları ve kuvars ocaklarıyla tanıyor gelip geçen yolcular ise, Çine Köftesi ile. Tek tük gezi ve tırmanma amacıyla gelenler de büyüleyici dağları, ormanları ve sularına tutkun. Suları şimdi bir yandan da su baronlarının fabrikalarında PET şişeler ve damacanalara hapsedilip kentlerde paraya dönüştürülüyor. Bir de dağların doruklarına göz diken RES yatırımcıları.

Bütün bunlar Çine ve çevre köylerinin emekçilerine de geçim kaynağı sağlıyor.

Gibi görünüyor!
Ama, göründüğü gibi değil. Çine’nin yerel “Uğur Gazetesi”nde Celal Şenol’un önceki hafta yazdıkları dehşet verici. Çine’de “seramik ve cam sanayinin ham maddesi olan Feldspat ve Kuvars Madenleri çıkarılmakta ve işlenilmekte. Aralarında Eczacıbaşı, Çanakkale Seramik, Kaltun Maden AŞ, AK Maden AŞ ve Belçikalı Maden tekeli OMM’nin de bulunduğu çok sayıda fabrika üretim yapmakta. Bu fabrikalardaki üretim ilişkilerinin ortak özelliği, hiç birinde sendikal örgütlülüğün olmayışı ve bir işçinin ortalama çalışma süresinin 7 ila 10 yıl olması. Bir de bunlara ücretlerin düzensiz ödenmesi eklenmiştir. Burada bir çark kurulmuş ve bu çark tıkır tıkır işletilmekte. Bu çarkın çalışma prensibi ise şöyle: Bir işçi tam teşekküllü bir hastaneden sağlıklıdır sağlam raporu alarak adı geçen maden fabrikalarının birinde iş başı yapar. Üretim sürecinde fabrikalarda iş yeri hekimi vasıtasıyla işçilerin altı aylık periyodik sağlık kontrolleri yapılır. Yapılan sağlık kontrolleri sonucunda ileri derecede "silikozis" meslek hastalığı tespit edilen işçiler SGK Keçiören Meslek Hastalıkları Hastanesine sevk edilir. Hastanede yapılan ölçüm ve kontroller sonucunda silikozise yakalanan işçiye bedensel olarak yüzde bilmem kaç oranında iş gücünü kaybetmiştir tozlu işlerde çalışamaz raporu verilir. Aldığı raporla iş yerine dönen işçiye işverenler üç beş kuruş tazminat ödeyerek alınan bu rapor gerekçe gösterilerek işine son verilir. Tedavi olanağından mahrum olan bu işçiler kaderine terk edilir. İşine son verilen işçinin yerine bir yenisi alınır ve bu çark böyle döner durur.”

“Çine merkez ile Karakollar, Yolboyu, Çaltı, Gökyaka, Saraçlar ve Kahraman Köylerinde her on evden üçünde ya bir silikozis hastası ya da bu hastalıktan yaşamını kaybetmiş işçi ailelerine rastlarsınız.”

“Madenlerde çalışan işçilere iş güvenliği ekipmanı olarak maske verilmekte. Madende çalışan işçilerin söylemiyle verilen bu maskelerin iki günde özelliğini kaybetmesine karşın iş yerlerinde maske dağıtımı on günde bir yapılmaktadır. Tek başına maske kullanmak silikozis meslek hastalığını önlemede yeterlimidir? Bu soruya İşçi Sağlığı ve İş Güvenlik Uzmanları şöyle yanıt veriyor: Toz maskesiyle korunmak önemli ama yeterli değildir. Bu toz maskeleri özellikleri itibariyle beş mikronun üzerindeki maden tozlarının solunum yollarıyla akciğerlere ulaşmasını engelleyebilir. Asıl sorun beş mikrondan küçük maden tozcuklarının solunum yoluyla akciğerlere taşınmasındadır. Özellikle Kuvars Madeni yapısı itibarıyla kristalize (toz şeker gibi)bir yüzeyi olduğundan akciğerlerdeki bronşçuklara yerleşirler. Yerleştikleri yerlere battıkları için orayı tahriş eder vücut bunu hiç bir surette oradan atamaz.

Sosyal Güvenlik Kanunu'nda meslek hastalığının açık seçik bir şekilde tanımlanmaması ya da muğlak bir biçimde tanımlaması silikozis meslek hastalığına yakalanan işçilerin tedavi edilmesini engellerken, bu tedavilerin masraflarını üstlenmek zorunda olan maden patronlarını da büyük bir külfetten kurtarmaktadır.” Uğur Gazetesi’nin Eylül ayı içinde “Kaymakam ne iş yapar?” dediği için toplatıldığını anımsayınca, aynı soruyu yinelemek farz olmuyor mu: insanların böyle döküldüğü bir Çine’de kamu görevlileri ne yapar?

Türk Tabipler Birliği’nin “Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi”nin Mart 2000 sayısında yayınlanmış olan ve 2 örnek olayı tanılayan SSK Ankara Meslek Hastalıkları Hastaneleri Göğüs Hastanesi hekimlerinden Dr İbrahim Akkurt’un yazısı, olayı, hekimlik açısından, ne güzel anlatıyor.

“Olgu 1: (Erken tanının önemi)
D.U., Ekim-1998'de Aydın SSK hastanesinden hastanemize sevk edilen olgu, 1962 doğumlu, erkek, sigara hiç kullanmamış.

Olgunun sevk nedeni üç aydır başlayan eforla artan dispne, öksürük ve göğüs ağrısı yakınmaları ve radyolojik durumunun yaptığı işle ilgisinin düşünülmesidir. Öyküsünde sekiz yıldır Aydın-Çine'de bir maden işletmesinde taş kırma-öğütme-torbalama işinde çalıştığını, aynı iş yerinde 59 kişinin çalıştığını, işyeri hekimlerinin olduğunu, altı ayda bir tüm işçilerin akciğer grafilerinin çekildiğini söylüyordu.
Fizik incelemesinde bulguları normaldi, her iki hemitoraks bazal kesimlerinde inspiratuvar raller ve ekspiratuvar ronküsler duyuluyordu. Hemogram, biyokimya gibi rutin laboratuvar incelemeleri normaldi. PA akciğer grafisi Resim1'de görüldüğü gibi iki taraflı yaygın 3-10 mm çaplı ve tüm akciğer alanlarını kapsayan, akciğerin normal dallanmasını bozacak biçimde ve yoğunlukta granüler ve nodüler dansite artışı izlenmektedir. Sağda orta zonda nodüllerin birleşmeye başladığı (kitleleşme) izlenmektedir. İlk geliş grafisi küçük opasitelerin en ileri aşamasına gelmiş durumda ve progressif masif fibrosisin habercisi olan kitleleşme de gelişmiştir.

Bronkoskopik incelemede endobronşiyal patoloji saptanmadı, bronş lavajında özgün başka patoloji görülmedi, transbronşiyal biyopside subendotelyal fibrosis vardı. İşlevsel incelemede solunum fonksiyonlarında restriksiyonun yerleştiği, akciğer diffüzyon kapasitesinin azaldığı, arter kan gazlarında hipokseminin geliştiği saptandı. Şu ana kadar söz ettiğimiz en ileri evrenin belirtili, klinik, radyolojik ve işlevsel tüm bulguları yerleşmiş durumdadır. Peki bu olgu bu duruma nasıl geldi? Gelmemesi için birincil koruma önlemlerinin yani teknik önlemlerin alınması ortamda toz ve silika oluşumunun önlenmesi gerekir. Olgunun iş yeri ortam analizleri Tablo 1'de izlenebilir.

Tablo 1'de görüldüğü gibi normalde solunabilir tozun %5'inin geçmemesi gereken solunabilir kuvars neredeyse solunabilir tozun yüzde 50'sini oluşturmaktadır. Hekim olarak iş yeri ortam analizlerinin teknik ve yasal yönleri belki bizi çok ilgilendirmiyordur. Ancak bu kişi izin verilebilir bir toz ve kuvars ortamında çalışıyor olsa bile silikosis-pnömokonyozlar açısından risk grubu olduğu için radyolojik izlemi gerekir. Bu işlerde dünyada genellikle yasal olarak iki yılda bir ya da en fazla yılda bir radyolojik izlem zorunluluğu varken ülkemizde bu zorunluluk altı ayda birdir. Kişinin öyküsünde bu zorunluluğun işverence yerine getirildiğini öğrendiğimizde çekilmiş olan bu grafileri işyerinden isteme gereği duyduk. Sekiz yıldır çalışmakta olan kişinin dosyasında bulunması gereken 16 grafiden iki tanesini elde edebildik. Resim 2'de bu kişinin 1996'da yani hastanemize gelmeden iki yıl önceki PA akciğer grafisi görülmektedir. Resim 2'de görülen grafiyi incelediğimizde skapulaların görülüyor olması dışında belirgin bir kalite defektinin olmadığı izleniyor. Bu PA Akciğer grafisi değerlendirildiğinde özellikle her iki akciğer parankiminde üst ve orta zonlarda, akciğerin 1/3 periferinde 3-10 mm büyüklüklerinde opasitelerin olduğu ancak bunun akciğerin normal parankiminin yapılarını henüz bozmadığı görülmektedir. Bu dönemde kişide henüz herhangi bir belirti ve klinik bulgu gelişmemiştir. Bu nedenle olsa gerek filmi normal değerlendirilerek aynı ortamda çalışmaya devam etmektedir.

Resim 3'de aynı kişinin 1997'de yani hastanemize gelmeden bir yıl önceki PA akciğer grafisi görülmektedir. Bu grafide kalite olarak yumuşak dozda ve yine skapulaların görülmesi dışına bir kalite defekti görülmemekte. Resim 3'de görülen bu grafide her iki akciğer parankiminde tüm zonlarda, periferde ve santral alanlarda da lokalize, parankimin normal anatomisini bozmaya başlayacak yoğunlukta yaygın 3-10 mm boyutlarında granüler-nodüler opasiteler izlenmektedir. Bu evrede de kişide hala belirti, klinik ve işlevsel etkilenme olmamıştır.

Olgu 2: (Maruziyetin erkenden sonlandırılamamasının sonucu)
H.S., 1959 doğumlu, erkek, sigara içmiyor. 10 yıldır kuvars, bentonit, profilit gibi taşların öğütüldüğü bir kuvars değirmeninde çalışmaktaydı. Aynı işyerinden peş peşe iki ileri evre silikosisli olgunun hastanemize gelmesi üzerine Eskişehir’de bulunan işyerine teknik elemanlarında bulunduğu bir ekiple resmi işyeri gezisi yapıldı. İşyerinde bulunan olgular çalışma süreleri ve öykü yönünden irdelendiğinde halen en uzun süre orada ustabaşı olarak çalışan kişi olan olgumuz hiçbir belirtisi olmadığını söylemekteydi. Ancak bunu söylerken bile bir dispnesi bulunduğu, konuşurken yardımcı solunum kaslarının solunuma katıldığı, supraklaviculer retraksiyonları, takipneik olduğu gözlenebiliyordu. Fizik incelemede aynı bulguların bulunmasıyla birlikte oskültasyonda yaygın inspiratuvar ve ekspiratuvar rallerin bulunduğu duyuldu. İşyerindeki kişisel sağlık dosyası incelendiğinde Resim 4'deki PA akciğer grafisinin dosyada bulunduğu hayretle görüldü. Bu grafinin çekildiği merkezde kendisinde hafif derecede akciğerin toz hastalığının başladığı söylenmişti ancak işten atılma korkusu ile bunu patronundan bile sakladığını belirtiyordu. Resim 4'deki PA akciğer grafisine baktığımızda teknik açıdan çok belirgin bir kalite defektinin olmadığı, her iki akciğerde tüm zonlarda yaygın granüler-nodüler dansite artışının bulunduğu, bazallerde amfizematöz değişikliklerle birlikte her iki üst zonda kitleleşme olduğu bunların tahmini ikisinin çapının toplamının 5 cm'den fazla olduğu görülmektedir. Bu akciğer grafisine sahip olgunun çalışma koşulları Tablo 2'de görülmektedir.

Bu olguda toz hastalığı, silikosis geç evrede de olsa fark edilebilmiş ancak yasal tanı konulması koşulları yerine getirilmemiştir. Olgu ilk değerlendirmeden sonra maluliyet oranı da hesaplanarak izlemimizde kaldı. Yaşadığı süre içinde iki yıla yakın antitüberküloz tedavi gördü. İki kez pnömotoraks geçirdi, genel destekleyici tedaviler, uzun süreli oksijen desteği gibi palyatif yöntemlere karşın Kasım-1997'de öldüğünü öğrendik. Resim 5 tanının konulmasından iki yıl sonraki PA akciğer grafisi olup elimizde olan en son grafisidir. Burada artık tüm akciğer parankiminin PMF ile kitleleşmiş kitlelere dönüştüğü izlenmektedir.

Silikosis başta olmak üzere pnömokonyozlarda bu gün için bilinen bir tedavi yöntemi yoktur. Silikosis tanısı konulduğunda kesinlikle maruziyetin sonlandırılması gerekmektedir. İşyeri hekimliği yapan arkadaşların da sık rastladığı gibi hastalığı nedeniyle iş değişikliği verilen kişiler kısa sürede kendilerine uygun işin olmadığı söylenerek kapı dışarı edilmektedir. Oysa dünyada, örneğin ABD'de silikosis ya da diğer pnömokonyoz tanısı konulan işçiler ortam toz konsantrasyonu 1 mg/m3'ün altındaki yerlerde çalıştırılmakta ve bunlara eski yerlerinde çalışıyormuş gibi ödeme yapılmaktadır.”

Doğal olarak yer yer uzman olmayanların anlamakta güçlük yaşamasına neden olacak tıp terimleri ile de olsa silikozis ne kadar açık anlatılıyor. Yani, bu süründürücü, öldürücü sağlık sorunu bir kader değil. Belli bir iş kolunda, çalışma ortamında solunan havaya karışan özel bir mineral tozunun yarattığı bir akciğer hastalığı. Daha acısı bunu bütün çalışanlar biliyor. Çalışma gücünü yitirip işten atılana kadar ellerinden geldiğince herkesten saklıyorlar da. Çünkü, günlerini kurtarmaları, ailelerini geçindirmeleri gerekiyor. Canlarını kurtaramayacaklarını onlar da biliyor. Bunu bütün Çine biliyor.

Bilim insanları da biliyor. Araştırmaları, hakemli dergilerde yayınları, aldıkları atıflar da var. Uzakta da değil. Örneğin Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı, KOAH uzmanı Prof Dr Orhan Çildağ’ın biyografisindeki şu yayınlar yalnızca iki örnek:

Polatlı M. ,Tuna H.T. ,Yenisey Ç. ,Serter M. ,Çildağ O. ,Lung function and interferon gamma levels in the sera of silica-exposed workers., Journal of Interferon and Cytokine Research, 28, 5, 311-316, 2008.
Çildağ O., Kuvars işçilerinde silikosis riski ,Solunum Hastalıkları, 12, 90-95, 2001.

Türk Toraks Derneği Kongreleri’nde de bu konuyu ele alan sunumlar oluyor. Daha nice araştırmaların olduğu, sorunun bilim çevrelerinde oldukça bilindiği kuşkusuz.

Evrensel’de Celal Emiroğlu’nun yazdığı gibi “SSK istatistiklerine baktığımızda 2003-2007 yılları arasında tüm işkollarında 1192 silikozis hastası görülmüş, ancak nasıl olmuşsa bunların hiçbirisi ölümle sonuçlanmamış(!). Dünya literatürüne geçecek başka ilginç bir durum da, söz konusu yıllar arasında toplam 1917 meslek hastalığı görülmüş ve bu hastalıkların yüzde 62’si inkarı mümkün olmayan silikozis hastalığı.”

2005 yılında İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından yürütülen “Aydın/Çine Bölgesindeki Kuvars Ocak ve Değirmenlerinde Çalışanlarda Silikoz Sıklığı ve İş Koşullarının Pnömokonyoz Oluşumuna Etkisi Projesi”nde, ILO standartlarına göre değerlendirilen filmlerin % 23.0'nın silikozla uyumlu 1/0 ve üzeri kategoride olduğu da saptanmıştı.

Celal Bayar Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmada da seramik işçilerinde silikoz oranı %6,57 olarak bulunmuştu.

Aydın Çine’de çalışanların %38.1'i bir yıl ve daha az, %35.8'i 1.5-4.5 yıl arası, %5.7'sinin 7.5-10 yıl çalıştıkları tespit edilmiştir. (%23 olgu) Silis ile ilk temas ile klinik bulguların ortaya çıkması arasında uzunca bir sürenin geçmesi gerekebilir. Kronik seyirli silikozda toz maruziyetinin ilk yıllarında herhangi bir bozukluk görülmeyebilir, klinik belirtilerin yıllar sonra ortaya çıkabileceği göz önüne alındığında saptanan olguların yanı sıra kumlama yapan diğer işçilerin de yıllar boyunca izlenmesi gerekir.

Kim bilmiyor ki bu konuyu? Özellikle bugünlerde aynı dertten muzdarip kot taşlama işçilerinden ve onların mücadelelerinden ötürü konu iyice güncelleşti. Çine halkı yine ilgiden yoksun, ailelerinin geçimlerini sağlayabilmek için ölümlerinin gecikmesine dua edip çalışmayı sürdürüyor. İşverenler 6 ayda bir akciğer filmi çektirip, çoğunu sendikasız ve sigortasız çalıştırdıkları işçilerin gözden çıkarılanlarını işten de çıkarıp sorunu ört bas ediyor.

Erdemli bir Maden Mühendisi’nin “madenmuhendisleri.org” adlı sitesinde geçen hafta AA’dan aktararak yayınladığı bir habere göre, “Çine'de bir maden işletmesinde çalışırken işten çıkartılan işçiler toplu dava açacak. Emek Partisi Aydın İl yöneticileri, işten çıkartılan maden işçileri ile bir araya geldi. Eğitim-Sen Çine Temsilciliğinde yapılan toplantıya, İl Başkanı Abdurrahman Saran, yönetim Kurulu üyeleri Hasan Ali Üçek, Tekin Arslan ile Dev Maden-Sen Eğitim Örgütlenme uzmanı Yılmaz Kızılırmak ve işçiler katıldı. İşçiler toplantının başında fotoğraflarının çekilmemesini ve isimlerinin yazılmamasını talep ettiler. En büyük sorunlarının 'silikozis' adı verilen meslek hastalığı olduğunu ifade eden işçiler maaşlarının düzenle ödenmediğini, şirketten üç aylık alacaklarını bulunduğunu belirterek geçimlerini banka kredileri ile sağladıklarını söylediler. Toplantıya katılan bir işçi, uzun yıllar maden şirketinde çalıştığını söyleyerek, 'Ankara Keçiören Meslek Hastalıkları hastanesinde benim için tozlu ve dumanlı işlerde çalışamaz raporu verdiler. Şirket yöneticileri bu raporu bahane ederek beni işten çıkardı. Benim durumumda Çine'de çok sayıda maden işçisi var. Bir çok arkadaşımız bu hastalık nedeniyle öldü' dedi. Dev Maden -Sen Eğitim ve Örgütlenme uzmanı Yılmaz Kızılırmak, sendika kanunlarında düzenlemeler yapıldığını ifade ederek, yeni çıkacak kanunda işyeri ve işkolu barajlarının kalkacağını dile getirdi. Toplantının sonunda bir komite oluşturulurken, komitenin meslek hastalıkları nedeniyle işinden atılan işçileri tespit etmesi ve sonunda da toplu olarak dava açılması konusunda karar verildi. (MŞ-SD-SY-ÜNS) - AYDIN (Anadolu Ajansı) ”.

Herkesin bildiğini egemenler bilmez mi?
Bu yılın 25 Mart’ında Ankara’da toplanan XIV. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi’nin görüştüğü “Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgesi II (2009-2013)”’ün “Eylem Planı”nda iş sağlığı ve güvenliği saha çalışmaları kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na 2011 Aralığı’na kadar tamamlamak üzere “Aydın/ Çine Ve Muğla/Milas Bölgesindeki Kuartz Ocak Ve Değirmenlerinde Çalışanlarda Silikozis Sıklığı Ve İş Koşullarının Silikozis Oluşumuna Etkisinin 5 Yıl Önceki Durumla Karşılaştırılması” projesi ile OYALANMASI görevi verilmiş.

Yetmemiş bir de sus payı düşünülmüş. İşte, AKP’nin kot taşlama işçilerinin durumuna çözüm olacağı savıyla “torba yasa”ya koyduğu silikozis hastalığı nedeniyle meslekte kazanma gücünün en az yüzde 40’ını kaybettikleri SGK Sağlık Kurulunca tespit edilmesi kaydıyla işçilere 2022 Sayılı Kanun’a göre yoksul özürlülerin yararlandığı aylık bağlanması öngörülüyor. Kaç para bu yoksul özürlü aylığı? 100-300 TL!

Tam da, yüksek yargı, Danıştay bu konuda iki gün önce aldığı bir kararlan “Silikozisin Sorumlusu Devlet”tir demişken:
“Danıştay, kot taşlama işçilerinin silikozis hastalığına yakalanmasında yeterli önlem almayan devlet görevlilerini sorumlu tuttu. Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Grup Başkanı, hizmet kusuru nedeniyle savcılık tarafından soruşturulacak. Bir kot taşlama işçisinin, yakalandığı silikozis hastalığı nedeniyle yargıya başvurması sonucu, Danıştay iş güvenliği tedbirleri almamasından dolayı Çalışma Bakanlığı yetkililerinin sorumlu olduğuna hükmetti. Silikozis hastalığına yakalanan bir kot taşlama işçisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Grup Başkanı hakkında, "gerekli denetimleri yapmayarak silikozis hastalığına yakalanmasına neden olduğu" gerekçesiyle şikayetçi oldu. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Grup Başkanı hakkında soruşturma izni vermedi. İşçinin karara itiraz etmesi üzerine, dosya Danıştay 1. Dairesi'ne geldi. Danıştay, işçinin lehine karar vererek, Çalışma Bakanının kararını kaldırdı ve dosyayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.

'BAKANLIK, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMALI'
Danıştay 1. Dairesi, kararında, iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin uygulanmasını izleme, çalışma hayatını denetleme ve çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları koruyucu ve çalışmayı destekleyici tedbirleri almanın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın görevleri arasında sayıldığı belirtildi. Danıştay, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünde, her türlü maden, taş ve kiremit ocaklarında, dökümhanelerde, tekstil, bütün şeker ve çimento, inşaat, seramik ve benzeri sanayi kollarındaki iş yerlerinde yapılan çalışmalarda, tozların zararlı etkilerinden korunmak için alınacak önlemlerin sıralandığına dikkat çekti.

'HİZMET KUSURU VAR'
Kararda, mevzuata göre, zararlı tozların bulunduğu iş yerlerinde çalışan işçilerin sağlığı bakımından, bu iş yerlerinin özellikle ve öncelikle denetlenmesi gerektiği belirtilerek, etkin bir denetim yapılaması veya denetlenmesine rağmen yasal yaptırımların uygulanmaması nedeniyle işçilerin zarar görmelerine neden olunmasının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu bakımından bir hizmet kusuru sayılacağı vurgulandı. Grup Başkanının, "Kumla kot yıkama işini yapan şikayetçinin çalıştığı şirkete ait iş yerlerini işçi sağlığı ve iş güvenliği yönünden denetim kapsamına almamak veya etkin bir şekilde denetlettirmemek suretiyle adı geçenin silikozis hastalığına yakalanmasına neden olduğu"nun anlaşıldığı ifade edilen kararda, bu nedenle Grup Başkanına isnat edilen eylemin, hakkında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte olduğu belirtildi.

Daire, bu nedenlerle itirazı kabul ederek, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını kaldırdı ve dosyayı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi.”.

Silikozise yakalanan hastalar son aylarını yatakta öksürerek, ciğerlerine bağlanan bir borudan gelen balgamlarıyla boyunlarına asılı bir kavanoza dolan silis tozlarını seyrederek, acılar içinde çaresizce geçiriyor. O son birkaç aya kadar da, kendi ve ailelerinin yaşamsal gereksinimlerini karşılayabilmek için bile bile ölüme yürüyorlar.

O güzelim Çine merkezi ve Karakollar, Yolboyu, Çaltı, Gökyaka, Saraçlar ve Kahraman köylerinde her on evden üçünde, ya bir silikozis hastası ya da bu hastalıktan yaşamını kaybetmiş işçi ailelerine rastlanması, nasıl bir düzenin ürünü. O silis ocakları ve hammadde işleme tesislerini kuranlar önce ayakta kalabilmek, sonra da el koydukları artı değerlerle yeni fabrikalar kurabilmek için, rakipleri ile maliyette yarışmak zorundalar. Bunun için, özellikle düşük ücrete razı olacak iş gücünü gereksiniyorlar. Bu ise, işsizlik, yedek işgücü ve işgücünü satarak yaşamını sürdürebilen emekçilerin birbiri ile rekabetiyle olanaklı. Düşük ücrete razı olmak zorundalar. Sigortasız çalışmaya zorunlular. Bu zorunluluktan ötürü sendikalara da üye olamıyorlar.

Bunun adı, kapitalizm. Süründüren, öldüren, dönüp te arkasında ölene bakmayan, acımasız üretim ilişkileri düzeni. Üretenler erken ve acılı ölüme mahkûm. Üretilen değere el koyanlar ise daha çok emeğin yarattığı daha fazla değere el koyma olanağını ele geçirme peşinde. Çine’li emekçilere acımak değil onların ve tüm emekçilerin gerçek kurtuluşunu sağlama yolunda yaşam savaşına katılmak gerekli. Kapitalizmin aşılmasıyla noktalanacak yaşam savaşı bütün “insan”ların gücünü katmasını gerektiriyor.