Bir Kıyı Kolonisi mi Burası?

Ege’de bir ilçemiz var. Sanayi Emekçileri oluşturuyor nüfusunun bütününe yakınını.

ENKA’nın kurmaya hazırlandğı bir termik santralde, Ukraynadan, ya da G Afrika’dan, ya da Brezilya’dan gelecek kömür yakılacak Petkim, Orta Doğu’dan gemilerle taşınan petrolü işliyor ENKA-BECHTEL’in santralinde Kafkaslardan gelen doğal gaz yakılıyor dizi dizi demir çelik tesisleri dünyanın dört bir yanından getirilen hurdaları ergiterek demir üretiyor … Bunun için iskeleler limanlar yapılıyor, dünyanın dört bir yanından gelen gemiler pisliklerini körfeze salıp çekip gidiyor. Yetmiyor, gelişmiş ülkelerde yasaklanan gemi sökümleri de burada yapılıyor. Buraya pislik akıyor, Türkiye’li emekçilerin, çiftçilerin, memurların, esnafın ürettiği değerler bu pisliğin karşılığında dışarıya kanıyor. Ülkede en çok kanser yaşanan yer burası. Denizine girilemiyor. Havası solunamıyor. Bir örneği daha yok. Burası, küresel emperyalizmin bir kıyı kolonisi mi oldu? Kraliçe’nin Valisi’nin mi sözü geçiyor burada?

Burası Aliağa.

Bir anda olmadı bu. Adım adım gelişti ve ilerliyor. Aliağa kentinin hemen burnunun dibinden başladı, Nemrut Körfezi’ne yayıldı, şimdi batıya Yeni Foça’ya ilerliyor. Yöre halkı tedirgin. Foça Yarımadası’nda yaşamı savunmak üzere bir platform, FOÇEP kuruldu. Duyarlığın yükselmesi ve örgütlenme geçen yıl bir Rapor’un kamuoyuna açıklanmasıyla başladı. Önceki yıl, sivil toplumun dikkatinden kaçırılarak başlatılan bir çalışmanın sonuçlarını sergileyen Aliağa Çevre Durum Tespiti Ve Taşıma Kapasitesinin Belirlenmesi Projesi 1.Ara Rapor’u, bu kez sivil toplumun dikkatinden kaçırılamadı. Tartışmalı bir toplantıyla kamuoyuna açıklandı.

Aliağa’da yaşananlar yetmezmiş gibi, yeni kirlilik yüklerinin gündeme getirilmesi Aliağa’nın ve ister istemez Ege’nin gündemdeki yerini öne çıkardı.

Hazırlatanlar ve destekleyenler, neyi amaçlamış olurlarsa olsunlar Rapor’u hazırlayanların metinde yer verdikleri öyle saptamalar var ki, ister gizleyememiş, isterse gerçekleri gizlemeye gönülleri elvermemiş olsun, Aliağa’nın durumunu öğrenmek ve Aliağa’yı bu duruma düşürüp beterini isteyenlerden hesap sorarken yararlanmak için Rapor’u dikkatle okumakta yarar var.

Rapor’a konu olan araştırmanın kapsamı kabul edilemeyecek denli dar tutulmuş. Pek çok çevre kirliliği ögesi araştırmanın dışında kalmış. Yetmemiş, yalnızca hava kirliliği yükünü incelemeyi hedefleyen çalışma, dendiğine göre söz verilen kaynak sağlanamadığı için kısıtlı kalmış. Çok sınırlı bir fiilî ölçüm çalışmasının dışında, kuramsal hesaplama ve model çalışmalarıyla yetinilmek durumunda kalınmış. Üstelik, hava kirliliğinin konusu olan kirleticilerden insan sağlığı açısından en tehlikeli olan bazıları da veri derlenemediği için gelecekte incelenmeye bırakılmış. Hele yeni kurulması gündeme gelen bazı santral, liman ve endüstri tesisi projelerinin etkilerini yumuşatmaya yönelik anlatımları, Rapor’un saygınlığını iyice yıpratıp, siparişe uygun bir biçimde hazırlandığını ortaya koymaya yetti.

ALİAĞA’DA DURUM VAHİM

Aliağa, bölgedeki endüstri yoğunluğu nedeniyle hava kalitesi açısından hassas bölgelerden biri. Bölgede en önemli kirleticiler Kalıcı Organik Kirleticiler, Uçucu Organik Bileşikler, SO2, NOx, O3, Partikül madde ve metaller.

Rafineri, petrokimya ve demir-çelik sektörlerindeki bu tesislerden çok az sayıda tesis Yönetmeliğe göre emisyon izin işlemlerini tamamlayarak “emisyon izni” alabilmişler. Bir kısmının emisyon izin dosyaları değerlendirme aşamasında, bir kısmı ise uzun süredir faaliyette bulunmasına karşın emisyon izni için başvuruda bile bulunmamış.

Bölgede faaliyette bulunan tesislerin bacalarından kaynaklanan emisyonlardan PM saatte 505 kg, yılda 4.000 ton ve bunun %64’ü bir, %90’ı ise 3 tesisten salınıyor SO2, saatte 2653 kg ve yılda 21.000 ton ve bunun %50’si bir, %68’i ise 2 tesisten salınıyor NOx, saatte 1420 kg ve yılda 8341 ton ve bunun %68’si yalnızca 3 tesisten salınıyor CO, saatte 8.341 kg ve yılda 66.000 ton ve %90’ı tek bir tesisten salınıyor.

Sanayi tesislerinden kaynaklanan emisyonlar yalnızca bunların bacalarından atmosfere verilen de değil. Sektörlere göre hammadde ve ürünlerin depolanması-taşınması işlemleri sırasında rüzgar etkisiyle havaya karışan tozlar, buharlaşan organik gaz ve buhar emisyonları gibi emisyonlar da bölge hava kalitesini olumsuz etkilemekte. Demir çelik tesislerinde açıkta depolanan hurda, cüruf ve baca tozu gibi malzemeler, hem bunların taşınmaları sırasında hem de depolandıkları alanlarda rüzgar etkisiyle tozuyarak önemli bir kirletici kaynak durumuna gelmekte. Bu tesisler hurda metalleri ergittikleri için bu yığınlardan kalkan tozların içinde ağır metaller, iz elementler, zehgirli organik kirleticiler var. Benzer emisyona sahip bir diğer sektör ise kömür depolama ve paketleme tesisleri.

Aliağa’da rafineri, petrokimya ve bunlara bağlı sektörlerdeki işletmelerin bulunması, bu bölge için en önemli kirleticilerin başında uçucu organik bileşiklerin yer almasına neden olmakta. Rafineri ve petrokimyada üretim sırasında bu emisyonlar oluşurken, hem bu iki tesiste hem de diğer depolama ve dolum tesislerinde buharlaşma ve kaçaklar nedeniyle önemli miktarda organik bileşik havaya karışmakta. Çok sayıda kaynağı olması nedeniyle miktarları tam olarak hesaplanamayan emisyonların arasında, yüksek derişimleri ile VOC çok ciddi boyutta.

PAH’lar ve PCB’ler gibi kalıcı toksik organik kirleticiler de önemli. Bölgede bulunan beş demir-çelik tesisinin PAH emisyon debileri 0,5 g saat-1’i önemli ölçüde aşmakta. Tesislerin üç tanesinin baca gazındaki toplam PAH konsantrasyonu da 0,1 mg Nm-3 değerini aşmakta.

Demir-çelik tesislerinin tümünün baca gazındaki toplam PCB konsantrasyonu da izin verilen 0,01 ng Nm-3 değerini önemli ölçüde, 47600-1350000 kez aşmaktadır!

Hurda ön ısıtmalı (şaft ocaklı) tesisteki emisyonlar ötekilere göre çok yüksek. Söz konusu demir-çelik tesislerinin kontrollü emisyonlarının çok üzerinde parçacık POP emisyonu var.

Elektrikli ark ocaklı demir-çelik tesislerinden kaynaklanan global ve yerel PBDE, PCB ve PAH emisyonları toplam emisyonlara önemli katkıda bulunuyor. Durum Türkiye ölçeğinde değerlendirildiğinde, hammadde olarak kullanılan hurdanın büyük bir bölümünün ve bunun sonucu olarak bu zehirli ve kanserojen kirleticilerin ithal edildiği görülüyor.

Ek olarak demir-çelik tesislerinin baca gazlarından alınan örneklerinde daha bir çok organik bileşiğin ve de yüksek konsantrasyonlarda oldukları belirlenmiş. Bu bileşikler arasında alkil-PAH’lar, aromatik ve alifatik hidrokarbonlar, klorlu, oksijenli, azotlu ve kükürtlü organik bileşikler ve çok sayıda klorlu naftalinler (PCN) var.

Oysa Aliağa ve köylerinde ısınma amaçlı kullanılan yakıtlardan salınan emisyonlar, toplam emisyonların ancak %0,23-1,53’i arasında değişiyor. Yollardan ise sanayinin saldığı parçacık maddelerin %117’si kadarı kalkıyor. Araçlardan salınanlar da kayda değer değil.

Verilen kirlilik dağılım haritalarına göre, rafineri ve petrokimya tesisi Aliağa havası için önemli birer SO2 kaynağı. İlçe genelinde ölçülen NO2 seviyeleri de petrol rafinerisi ve petrokimya tesisinin bölge için önemli birer NO2 kaynağı olabileceğini işaret ediyor.

PM10 ölçüm sonuçlarına göre 484 veriden 33’ü, sınır değerini aşıyor. Çöken tozlar açısından hava kalitesi daha da kötü. Bölgenin çöken tozlar açısından daha kötü durumda olması, bu tozların kaynağının yakın çevreden havaya karışan iri tozlar olduğunu gösteriyor. Çöken tozların kurşun ve kadmiyum içeriklerinin çok yüksek olması ise bu tozların kaynağının demir çelik tesisleri olduğunu doğruluyor.

Yaz ve kış boyunca Aliağa ve sanayi bölgesinde Horozgediği yakınındaki eser element düzeylerine göre, endüstri bölgesinde toprak elementleri ve demir-çelik tesislerinin eser elementleri kentsel bölgede ise Ege Bölgesine özgü toprak elementleri ve deniz tuzu baskın.

Uçucu organik bileşikler, VOC’lerin en önemlilerinden biri kanserojen olduğu bilinen ve “Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği”nin dış havadaki konsantrasyonunu sınırlandırdığı benzen’dir. Çok sayıda noktada ölçülen benzen çok büyük değişkenlik gösteriyor. Yüksek konsantrasyonlar genellikle bölgedeki rafineri ve petrokimya tesislerine yakın noktalarda ölçülmüş. Bölgede ölçülen VOC’lerin 23 tanesi halojenli bileşiklerdir. Bu bileşiklerin önemi, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinden (toksik veya kanserojen), ozon tabakasına zarar vermelerinden ve birçoğunun güçlü sera gazları olmalarından kaynaklanıyor. Ölçülen bileşiklerin içinde en yüksek olanı etilen diklorit. Ölçümlerde elde edilen yüksek değer, petrokimya tesislerindeki kaçak emisyonların bir göstergesi. Aynı bölgede petrokimya tesisi alanında yapılan bir çalışmada daha önce rapor edilenin yaklaşık 2 katı değerler bulunmuş. Bu bileşiğim tesis dışındaki noktalarda, hatta Aliağa kent merkezinde de gözlenmesi hava hareketleri ile seyrelerek taşındığını göstermektedir.

Kalıcı toksik organik bileşiklerin, POP’ların dış hava konsantrasyonlarının ölçüldüğü Aliağa bölgesindeki ölçümlere göre bunlar Aliağa bölgesinde yüksektir. Sözgelimi daha önceki literatür değerlendirmeleri göz önüne alındığında, HABAŞ karşısındaki bir noktada ölçülen Σ41PCB konsantrasyonlarının (19000-136000 pg m-3) muhtemelen YERYÜZÜNDE BU GÜNE KADAR ÖLÇÜLEN EN YÜKSEK DEĞERLERDİR. Benzer bir değerlendirme Σ7PBDE konsantrasyonları için de geçerlidir. Ölçülen konsantrasyonların bölgede daha önce ölçülenlerden çok daha yüksek ve literatürde rapor edilen yüksek konsantrasyonlara yakın olduğu söylenebilir.

Aliağa bölgesinde ölçülen VOC’lerin bazıları kanserojen. Havanın solunması yoluyla ortamda bulunan VOC’lere ömür boyu maruz kalınması durumunda oluşacak kanser riskleri hesaplanmıştır. Tüm noktalardaki kanser riski seviyeleri, kabul edilebilir seviyeden daha yüksek. Hesaplanan en yüksek kanser riski değerleri petrokimya tesisiyle ilgili. Aliağa’daki kentsel noktada ölçülen konsantrasyonlar ve bunlara dayalı olarak hesaplanan kanser riskleri de oldukça yüksektir.

Durum sözcüğün tam anlamıyla vahimmiş!

Üstelik, Rapor yalnızca hava kirliliğini kapsamış. Buna karşılık, Aliağa ve çevresinde ekosistemin bileşenlerinde başka hangi sorunların olduğu sorgulanmamış. Su kirliliği, toprak kirliliği, termal kirlilik, katı atıklar, insan sağlığına yansıyan etkiler yok mu, diye sorulmamış.

Oysa herkes biliyor ki Aliağa çevresinde yüzey ve yeraltısuyu kaynakları ve deniz de ağır bir kirlilik yükü altında. Aliağa ve çevresine içme ve kullanma suyu sağlanan kaynaklardaki kirlilik ne düzeyde? Hangi kirleticiler insan sağlığını tehdit ediyor? Bu sorular yanıtlanmadan çevrenin durumu tespit edilmiş denilemez.

Şu anda bile bazı tesisler soğutmalarını denizden çektikleri suyla yapıyor ve artık ısıyla yüklü bu suları denize geri boşaltıyor. Gündemi zorlayan bazı yatırım projeleri bunu sonuna kadar götürecek türden. Gerçekten de, Aliağa çevresindeki deniz suyu kütlesine yüklenmiş olan ısıl kirlilik ne düzeyde? Bu kirlilik yükü nerelerden kaynaklanıyor ve sucul yaşamı nasıl etkilemiş? Bu etki gelecekte hangi düzeylere çıkacak? Sorulmaz mı? Aliağa denizlerindeki biyoçeşitlilik sürdürülebiliyor mu? Yoksa, mutasyonlar aldı başını gidiyor mu?

Ama, Rapor’un en önemli eksiği insan, canlı yaşamı ve biyoçeşitlilik. Rapordaki her şey yaşamla ilişkisiz maddeler, nesneler, yabancı olduğumuz, bizimle bir ilişkisi olmayan, etkileşmemizin söz konusu olmadığı, yabancı, dışsal şeylermiş gibi ele alınıyor.

Ama, Aliağa çevresinde durum vahim. Kimin için vahim? Bütün ekosistem için bütün canlı yaşamı için bakteriler, mikroorganizmalar, sürüngenler, böcekler, kuşlar, balıklar, algler, yosunlar, evcil hayvanlar, yabanıllar, insanlar için vahim. Biyoçeşitlilik hızla geriliyor.

Aliağa sağlık kuruluşlarının kayıtları derlenip, İzmir Devlet Hastaneleri ve Üniversite Hastaneleri’nin kayıtları incelenip bu yöre insanının hangi hastalıklardan muzdarip olduğu, ölüm nedenlerinin dökümleri çıkarılmış olsa neyle karşılaşılacağını öngörmek zor değil.

Aynı araştırıcılar, Haziran 2009’da uluslararası bir dergide yayınlattıkları makalelerinde “Aliağa’daki hurda işleyen elektrik ark ocaklı demir çelik fabrikalarında ölçülen kalıcı organik kirleticiler (POP),ü PAH’lar, PCB’ler ve PBDE’lerin yerel ve küresel ölçekte önemli kirletici noktalar olduğu havadaki derişimlerin bütün dünya ve bölgede ölçülenlerden çok daha yüksek olduğu, ve bu demir çelik tesislerinin POP’lar açısından birer “sıcak nokta” olduğu”nu söylüyorlardı.

PM salgılarının % 78’i, SO2 salgısının % 99’ı, NOx salgısının % 99’ı ve CO salgısının % 98’i doğrudan doğruya endüstri tesislerinden kaynaklanıyor. Ama, Rapor dikkatleri kentteki ısınma amaçlı yakıtlara ve yöredeki trafiğe yöneltmek için kendini paralıyor. Yollardan kaynaklanan kirlilik için “korkunç” terimini uygun göre Rapor’da yollar kaplanırsa sorun çözülür izlenimi yaratılmaya çalışılıyor.

Belli ki, Aliağa’da durum vahim!

Dünyanın dört bir yanından hurdalar, kirlilik yüklü hammaddeler, zehirli bileşikler buraya getiriliyor ve burada işleniyor. Foça Yarımadası, Aliağa ve Çandarlı Körfezi’ndeki yaşam saldırı altında.

Burası bir Koloni Kasabası mı?