Kazdağları'nda umduklarını bulamıyor birbirlerini kandırıyorlar

Birkaç hafta önce Çanakkale Olay Gazetesi’nin haberleri Kazdağları'ndaki altın arama ve işletme girişimlerini yeniden güncelleştirdi. İyi de oldu.

Gecikmeden öğrendik ki, çalışmaların en önde gideninin sahibi Fronteer ve ortağı Teck şirketleri pek bir umutla araştırdıkları, ballandıra ballandıra sağa sola anlattıkları Kirazlı ve Ağı Dağı ruhsatlarını bir başka Kanada şirketine Alamos Gold’a devretmiş.

Devir için geçen yılın ikinci yarısında pazarlıklar edilmiş, yatırımcılar, uzmanlar Bayramiç’e Etili’ye, Çanakkale’ye gidip gidip gelmişler. Kim ne bilsin ki, ülkemiz toprakları ve yer altı kaynakları haraç mezat. Satış serbest. Gelen giden, lüks jiplerle Kazdağları’nın kuzey yamaçlarında toz kaldıran bu düzgün giyimli, çok uygar görünümlü uzmanlar dünya çapında saygın, akredite, hem de bağımsız yeniden değerleme uzmanlarıdır. Alamos Gold’a rapor hazırlamak için geziyorlar buralarda. Kazıklanmasınlar diye gelmiş geçmiş bütün verileri, bilgileri doldurmuşlar çantalarına, satılacak şeyin değerini hesaplamakla görevliler. Öyle çok bilmiş bir havaları yok. Efendi efendi gezip gitmiş, raporlarını hazırlamışlar ve Ağı Dağı, Kirazlı, Deli Halil tepeleri, çevreleri, su kaynakları, gelecekteki hava kalitesi, toprak örtüsünün temizliği, biyoçeşitliliği, orman yolları satılıvermiş. Üzerinden de epey geçmiş. Şimdi öğreniliyor ki “Kazdağları Satılmış”. Hayır sahibinden değil! Çünkü yer altı kaynakları Devletin malı. Devlet bu şirketlere süreli çalışma ruhsatları veriyor. Herşeyi alıp gitmediler. Kazacaklar, öğütecekler, yığacaklar, yıkayacaklar, ayıklayıp zenginleştirecekler 40-50 ton metali çıkarıp götürecek, gerisini bırakacaklar. Hem de götüreceklerinin ocak başı satış fiyatı üzerinden Devlet’e yüzde 1 Devlet Hakkı ödeyecekler. Gerisi kalacak. Ne kalacağını artık herkes biliyor. Ayrıntıya girmeye gerek yok.

Neden sattılar acaba ruhsatlarını? Satanlar daha güçlü ve daha girişimci idiler.

Üstelik, daha önce de yazdığımız gibi, Fronteer’in 2006 yıllık raporunda bir önceki yılbaşında belirlenmiş olan işletilebilir altın kaynağı iki milyon ons (70 ton) olarak bildiriliyordu. O yılın Ağustos ayı değerlendirmeleri de toplam 120 ton kadar altın kaynağına değiniyordu.

O zaman Alamos Gold iyi bir alış veriş yapmış olmalı.

Pek benzemiyor. Çünkü, o “düzgün giyimli, çok uygar görünümlü uzmanlar dünya çapında saygın, akredite, hem de bağımsız yeniden değerleme uzmanları”n raporları önceden söylenenlerden farklı bir sonuca varmış görünüyor.

Rapora göre, Ağı Dağı ve Kirazlı’da, 0,2 gram/ton cut off değerine göre hesaplanmış olan görünür 39,864 ton ve muhtemel 19,276 ton altın (rezervi değil) kaynağının var olduğu sonucuna varılmış.

Demek ki, öyle 120 ton altın rezervi yok buralarda. Kendi borsalarına böyle haberler uçurup kâğıtlarının değerinin düşmemesini sağlamış değiller mi idi, Fronteer ve Teck? Demek ki, söyledikleri doğru değildi. Söylediklerinin yarısı ancak var. O zaman, daha büyük işlere girişmek için mi yoksa, umduklarını bulamadıkları için mi elden çıkardılar ülkemizin kaynaklarını.

Alamos Gold’un, bunun için 48 milyon ton cevher ve 59 milyon ton pasa, toplam 17 milyon ton kazı yapmasının gerekeceği hesaplanmış. Yatağına göre cevherin yüzde 52-90 arasında değişen, ortalama yüzde 85,5 bölümü elde edilebilir görünmekte. Yani yeraltındaki cevherin 0,2 g/t’ndan daha zengin bölümü çıkarılacak ama, bunun da yüzde 15’i atıkların içinde kalacak. Ne teknoloji, ama!

Yatırımın toplam mal oluşu 121 milyon USD olacak ve yatırımın içsel geri dönüş oranı yüzde 21 olacak gibi görünüyormuş. Buna göre faiz olmasa net bugünkü değeri 317 milyon USD olacak olan projenin yüzde 5 faiz oranıyla NBD’i 179 milyon USD ve yüzde 10 faiz oranındaki NBD de 93 milyon USD olacak şekilde hesaplanmış.

Onlar adına bu uğraşa değer mi diye sormaya gerek yok. Adam olsunlar paralarını daha kazançlı bir yerde değerlendirsinler. Ama, ülkemiz adına düşünülünce, alınacak ocak başı satış fiyatının yüzde 1’i Devlet Hakkı ve şirket kâr ederse alınacak Kurumlar Vergisi için bu pisliği göze almaya değer mi? Yalnızca Alamos Gold’un bu projeleri için 6 açık ocak açması, 3 yığın liçi alanı oluşturması, ormanları yok etmesi, havaya siyanür ve nitrik oksitler, toz salması, suya asit ve ağır metaller salması, yöre tarımına zarar vermesi, yollarımız ve öteki altyapıları yıpratması ve hele su kaynaklarını tüketmesine değer mi?

Kazdağları’na kıymaya değer mi?

Şirkete sorarsanız, paydaşlarına söyleyeceği güzellikler var: düşük siyasal riskleri olan bir ülkede imişiz(!) 5’i altın işletmesi olan 14 çalışan büyük maden işletmesi varmış en az 7 yeni altın işletmesi izin almak üzere imiş yörede kaplamalı yollar hazırmış enerji hatları hazırmış su bolmuş(!) hele, istekli bir işgücü de varmış çağdaş iletişim alt yapısı varmış iki hazır şantiye devir almışlar. Daha ne isteyebilirlerdi ki? Onlara göre her şeye değer.

Kamu görevlilerine göre de değermiş ki, bugüne değer hiç bir izni almakta zorlanmadılar.

Yargı, hukuksuzluklara engel olucu kararlar verince de siyasal iktidar başka yerlerle birlikte Kazdağları’na da kıyılmasının önündeki engelleri kaldırmak için elinden geleni yapıyor, bugünlerde.

Ama Kazdağları’nın eteklerinde yaşayanlar farklı düşünüyor. Yine Çanakkale Olay Gazetesi’nin 26.04.2010 günlü haberine göre, “Köylüden Altıncılara Veto” geldi.

“Kazdağları’nda altın madeni arama çalışamalarını yürüten çok uluslu bir şirket, Bayramiç Karaköy’de köylüleri ikna etmek için sunumlu konferans vermek istedi, ancak buna köylüler katılmayarak tepki verdi. Konferansa katılmak üzere kahvenin yolunu tutan 5 Karaköy’lü, köylüler tarafından ‘Altıncılara destek vererek köyümüzü mü zehirletmek istiyorsunuz’ diye karşı çıkılınca, onlar da toplantıya katılmaktan vazgeçtiler. Uzun süre konferansın yapılacağı kahvede köylülerin yolunu bekleyen altıncılar, kimsenin gelmediğini görünce, yanlarında getirdikleri barkovizyon ve diğer sunumla ilgili elektronik ekipmanları toplayarak, köyden ayrılmak zorunda kaldılar.”

CHP İl Genel Meclisi Üyesi Halil Behçet Erdal, “Köylüler, altın madencilerine karşı demokratik tepkilerini koymuşlardır. Bayramiç’te altıncılar veto edilmiştir. Bu aynı zamanda köylülere rağmen arama ruhsatı veren bakanlık için de iyi bir derstir” dedi.

Halka rağmen bir şey yapılamayacağını söyleyen Erdal, “Bayramiç ve çevresinde altın madencilerini istemediğini bu halk, bugüne kadar çeşitli vesilelerle yapılan toplantı ve diğer etkinliklerde gösterdiler. Yeşil Bayramiç’in doğasının bozulmamasını isteyen halkımıza rağmen bir şey yapılmak isteniyorsa, Karaköy örneğinde olduğu gibi yine yalnız kalırlar. Halkın desteğinin olmadığı, halkın katılımının bulunmadığı bir işten, hiç kimse yararlı çıkmaz. Yapılacak tek şey kalmıştır, o da altıncıların taslarını taraklarını toplayıp, bölgemizden gitmeleridir”

Bakalım, el mi yaman, bey mi?