Ayvalıklılar, Dikilililer ve Altınovalılar, Karahayıt Köylüleri Sizi de Savunuyor

Kuzey Ege’de bir baraj var, Madran Barajı. Sulama amaçlı yapılmış. Dikili ile Ayvalık arasındaki geniş kıyı ovasında tarım yapılan alanları sulamak için. Sonradan da, suyunun 1/6’sının Altınova ve Ayvalık yerleşimlerinin içme ve kullanma suyu gereksiniminin karşılanmasında kullanılması kararlaştırılmış. Yani o baraj ve suyu Ayvalık halkının, Altınova halkının, Altınova’nın bütün köyleri ve bir çok Dikili köyleri halkının yaşamında büyük önem taşıyor.

Kozak yaylasının, Madran Dağlarının suyu akıp birikiyor o barajda. Granit kayalarından yeraltına süzülemeyen, ama fıstık çamlarından oluşan doğal örtünün toplayıp Madran Çayı’na yönlendirdiği su birikmeye başladı, orada.

Gerçi artık Altınova’nın bitek topraklarına, o doğal örtüden dökülen organik gereç, kaya ve toprak örtüsünden topladığı kırıntılar ve inorganik gereci taşıyıp besleyemiyor Madran Çayı. Görünür bir gelecekte, aşırı sulama, aşırı ilaç kullanımı, yöreye yabancı tohumlar ve Pazar için zorlanan tarımsal üretim Altınova’yı eskisi kadar üreten bir ova olmaktan çıkaracak ama, bu Madran Barajı’nın değil büyük bayındırlık yapılarının o yörenin ekosisteme etkilerinin ayırdında olmayan tasarlayıcılarının yanlışı. Yine gerçi, artık Madran Çayı özgür akarken Kozak Yaylası’ndan topladığı kaya kırıntılarını denize kadar taşıyamıyor, bu kıyıdaki sürekli kuzeye esen rüzgar ve denizdeki o yönlü akıntının etkisi ile beslenen ve varlığını sürdüren o güzelim kum oku, Altınova kentinin gözbebeği kıyıya koşut uzanan bu kum Seddi eskisi gibi beslenemiyor, yavaş yavaş ufalıyor, on onbeş yıl sonra yok olunca Altınova sahili bugünkü gibi yaşanır olamayacak. Bu da Madran Çayı’nın kusuru değil, onu ketleyenlerin. Artık o gereç Madran Barajı’nın gölünde birikiyor. Madran Barajı artık o bölgenin ekosistemi içinde yerini aldı. Oldu bir kere. Artık yavaş yavaş bitkiler, böcekler, kuşlar, yerel iklim ve insan yaşamı Madran Barajı gölü ile birbirine ısınmaya, aralarında eskisinden farklı bir denge kurmaya başladı. Barajda biriken ve durgunlaşan su yaşamın bir parçası olmaya başladı.

Ama gelecekte orada başka şeylerin birikme tehdidi doğdu. İşte, Kozak Yaylası’nın girişindeki Karahayıt Köylü kadınlar ve erkekler, yarın köylerinde yeniden yapılacak ÇED Halkın Katılımı Toplantısı’na bunun için hazırlanıyorlar. Onlar, yörede geçmişten beri zaman zaman işletilen demir madeninin yeni işletmecilerinin cevher zenginleştirme tesisini getirip te köylerinin bitişiğine, meralarına kurmasına tepki göstermişlerdi. Başlarına gelmeyen kalmadı. Elektriklerini kesitler, kuyularından su alamadılar, baskı gördüler. Başta ben o madende on yıl çalışmıştım diyen yaşlı kadınlar olmak üzere Karahayıt köylüleri direndiler. Yurtseverler dört bir yandan yardımlarına koştu. Toplantılar yapıldı, davalar açıldı ve kazanıldı. Yargı kararı bu girişimi durdurdu. Buna, köylüler de sevindi, Yurtseverler de, Madran Barajı da. Ama, sermaye oraya keyif için göz dikmemişti. Yılmadı. İşlemlere yeniden başladı. Yarın, Karahayıt Köyü’nde yeni bir Halkın Katılımı toplantısı yapılacak. Dosyada, bu zorunlu toplantıyı yaptık, halk ta katıldı, devam edelim beyler, önümüzü açın diyebilecekleri bir tutanak olması gerekli. Halk için ise bu toplantının başka bir önemi var. Havamızı, suyumuzu, bitki örtümüzü, börtü böceğimizi, yaşamımızı ve artık bizim olan Madran Barajı suyunu bu işletmeye karşı korumak için direnme günü yarın. Yine kazanılması zorunlu bu direnişin.

Yoksa, …

Karahayıt köyünün merasında cevher zenginleştirmede direnen şirket köyün merasında kurmaya kalktığı cevher zenginleştirme tesisinin izinleri Mahkeme tarafından iptal edilince, yeni bir ÇED süreci başlatmış ve bir Başvuru Dosyası hazırlatmış. Bu dosya henüz bir incelemeye dayanmıyor. İşleme başlamak için hazırlanması gerekli. Yine de projenin bir geçmişi olduğu için içinde yeterli ve doğru bilgi olması beklenirdi. Ama, hayır. Dosya çok sayıda yanlış, saptırma, gerçeği gizleme ve uydurmayla dolu.
İlk saptırma tesisin kurulduğu yerin MERA niteliği ile ilgili.

Körfez STAR Gazetesi’nin http://www.korfezstar.com/star/haberdetay.asp?ID=154 adresinde yayınlanan 08 Ocak 2009 tarihli haberinde Karaayıt Köyü’nün merasında kurulmaya başlanan demir ve bakırsülfür zenginleştirme tesisiyle ilgili davanın bilirkişi incelemesinin ayrıntıları duyuruluyor. İlginç konulardan biri de sahanın Mera niteliğinin kaldırılması ve yeniden konulmasıyla ilgili.
Balıkesir İli Mera Komisyonu adına konuşan Proje İstatistik Şube Müdürü ve Mera Komisyon Başkanı Erdal Aldağ, “Konu komisyona ilk intikal ettiğinde teknik ekip ilk etapta buranın mera olmadığına karar vermişti. Aradan 3 aylık bir zaman geçti. Davalı firmanın burayı kiralamasının önü açıldı. Biz komisyon olarak itiraz ettik. Komisyon olarak yerinde inceleme yaptık. 40 Dekar civarında mera vardı. Biz incelemeden sonra 1400 dekar mera çıkardık. Bizim tespitlerimizden sonra tamamı tescillendi, aplikasyon ve tahsisi yapıldı. Ayvalık’ta tapu sicile bu köy mera olarak tahsis edildi.” dedi. Daha sonra firmanın bu yolu aşamayınca ilgili maddenin başka fıkrasına göre başka bir maddeden talepte bulunduğunu belirten Aldağ, “Burada maden arama söz konusu değildir. Sadece madencilik kapsamı içerisinde zenginleştirme tesisidir. Komisyonumuza şartlar uygun olarak gelmiştir. Defterdarlığın görüşü alındıktan sonra Milli Emlak müdürlüğü burasını 20 yıllığına adı geçen firmaya 1400 Dekarlık alanın 124 Dekarını kiralamıştır. Buranın 20 yıl sonra mera olarak tekrar kullanımı için teminatını almıştır. Biz komisyon olarak Valilik olarak tahsis değişikliği yaparken Madran Barajı’nın kullanma sahasında kalıp kalmaması gibi durumu bizim komisyonumuzun görevi değildir.” demiş.
Oysa şimdi şirketin parasıyla projeyi yeniden ayağa kaldırmaya çalışan ve diplomalarını alırken ülkesi, halkı, çevresi için gerçeği, yalnızca gerçeği savunacaklarını söylemiş olmaları gereken ÇED Mühendisleri Başvuru Dosyası’nda gerçekleri saptırmaktan erinmiyorlar,

Önceki sayfalarda söylediklerini unutup şaşırmış ve “mera vasfı taşıyan arazi niteliğinde olup” deyivermişler. Bula bula mera üzerinde cevher zenginleştirme tesisi kurmaya kalkmak ve bunda inat etmek neden?

Tesis suyla çalışacak. Tesiste yaklaşık 25.000 kişinin yaşadığı bir yerleşim yerinde tüketilecek kadar su kullanılacak (125 lt/sn). Bunu bulamayacaklarını ve kullandıklarını atarlarsa Madran Barajı’nın başına gelecekleri bildikleri için aynı suyu sürekli kullanmak ve dışarıya hiç su atmamak (?) yolunu seçmişler. Başarabilirlerse elbette. O zaman bile kayıplardan ötürü 5,3lt/sn (459 ton/gün) (yaklaşık 3500 kişinmin su gereksinimi) kadar su bulmak zorundalar. Böylesi değerlendirmelerde hep çevrede suyun bol olduğu, kullanacakları suyun da sanıldığı kadar çok olmayacağı izlenimi doğuracak saptırmalar yapılagelir. Burada da, ÇED Raporu hazırlandığında çok daha fazla su gereksindikleri yazılırsa şaşmamak gerekli.

Yeraltısuyu kuyularından sağlayacaklarmış bunu. DSİ’nden Yeraltısuyu “Arama” (dikkat) Belgesi almışlar. Ama, bulabilmişler mi belli değil. Verilen bilgiye göre bir kuyu açılmış ve su analizi yapılmış(?). Ama, daha fazla bilgi yok. Çünkü, bulamayacaklar. Kendi başvuru dosyalarında bile yazıyor.

Yöredeki kaya birimleri geçirimsiz. Doğru da söylüyorlar. Ne yapsınlar, göz boyayabilmek için izleyen bir sayfada Balıkesir Ovası’ndaki, dikkat Balıkesir Ovası’ndaki alüvyonları ve yeraltısuyunu anlatıp karamsarlık havasını dağıtmaya çalışmışlar. Evet, bu yörede pratik olarak geçirimli, içinde yeraltısuyu dolaşıp birikebilecek, akifer nitelikte bir kaya birimi yok. Bu geçirimsiz katmanların ince çatlaklarında cılız bir yeraltısuyu dolaşabiliyor. O yüzden de, Karaayıt Köylüleri işletmeye karşı çıkınca ilk iş olarak köyün kuyusunun elektriğini kestirdiler. O kuyunun verimi de son derece sınırlıydı.

Nitekim, buraya yaklaşık 8 km uzaklıkta işletmeye hazırlanan Kaplanköy altın işletmesi yerinde açılan kuyularda yapılan testlerde de çok düşük hidrolik iletkenlikler ölçülmüş. Kaya birimleri aynı. Hidrojeoloji özelliklerinin de bir o kadar aynı olması beklenir. Orada, açılan kuyuların debileri de bu yüzden 0,5 lt/sn dolayında. O da ilk açıldıklarında. Açık olan bir şey var, tesisin su gereksinimi yeraltısuyundan karşılanamaz. 459 ton/gün suyu uzun erimde 6-7 kuyudan bile çekemezler. Çekmeye kalktıklarında yöredeki su düzeyi hızla düşer ve kuyular verimsizleşir. Elbette Karaayıt Köyü’nün kuyusu da.

Başvuru Dosyası’nda, başka saptırmalar da var. Örneğin Madran Barajı ile ilgili gerçeklerin gizlenmeye çalışılması. Bu barajın sulama yatırımlarının henüz yarısı tamamlanabildi. 117 milyon TL harcandı ve 895 hektarlı arazi sulanabilecek. Altınova ve Dikjli çiftçileri için bu baraj yaşamsal. Güneyde, Çandarlı çiftçileri bile bu barajdan su istiyor. Proje tamamlandığında sulamanın dışında Ayvalık ve Altınova’da kentsel kullanma suyunun bir bölümünü de buradan karşılayacak. Dosya “ilerleyen yıllarda içme suyu ihtiyacının artması durumunda Madran Barajı’ndan 185 lt/sn içme suyunun temin edilmesi”nin planlandığını söylüyor. Bu kadar su 100.000’den çok insanın günlük tüketimi. Demek ki, Ayvalık ve Altınova Belediyeleri sularını kuyulardan çekmekten kurtulmayı planlıyor. İhtiyaç artarsa değil, mutlaka bu barajdan yararlanmaya kararlılar.

Dosyaya göre cevher zenginleştirme sırasında köpürtücü olarak ksantat kullanılacak. Dosya, bununla ilgili hiçbir kaygı dile getirmiyor. Ama, hem işletme sırasında bu kimyasal taşınacak, depolanacak ve kullanılacak ve hem de işletmeden sonra bu kimyasalla işlemden geçmiş 1.000.000 ton atık kalacak Karahayıt Köyü’nün merasında!

Nedir KSANTAT? Daha çok cevher zenginleştirmede kullanılan bir kimyasal. Daha 1976’da yayınlanan bir araştırma sonucuna göre, atıktan süzülecek suyun yeniden kullanılması zenginleştirme sürecini aksatıyor. O yıllarda ABD, EPA’nın yaptığı çalışmalardan sonra bu suların çevreye atılması da yasaklanmaya başlanmış. 1999’da yapılan bir yayında da ksantat tuzları güçlü iyonik potansiyellerinden ötürü sucul yaşama çok zararlı. Ksantat tuzlarının sudaki yarılanma ömrü 4 gün. Ama, sudaki ve balıklardaki ağır metaller ile kompleksler kurması bu yarılanma ömrünü çok uzatıyor. Araştırmacıya göre ksantat ile işlenmiş atık su yüzey suyu haznelerine, sucul bitkilere, omurgalılara ve balıklara bulaşmanın en sık karşılaşılan yolu. Üstelik, yazara göre cevher hazırlamada giderek artan bu uygulamalardan ötürü ksantatların zehirleyiciliği konusunda henüz bilgimiz az ve bu konunun çok araştırılması gerekli. 1988 tarihli başka bir yayında da ksantat mide asidinde hidrolize olduğunda çıkan alkol ve disülfidin asıl zehirleyici olduğu belirtiliyor. Ksantatlar güçlü bir balık zehiri olarak bilinmekte. Bir grup Çin’li araştırmacının 2003 yılındaki yayınında da, bakırlı sulara katılan ksantatın esas olarak oluşan bakır ksantatların zehirleyiciliği tartışılıyor.

Başvuru Dosyası bu konuyu ve Madran Çayı ve Barajı’ndaki ekosistemin, Dikili ve Altınova çiftçileri ile Altınova ve Ayvalık halkının bu tehlikeden nasıl korunacağını es geçmiş görünüyor.

İşletmeden geride kalacak 1.000.000 m3’lük, yaklaşık 2.000.000 tonluk işlenmiş atığın Madran Barajı beslenme alanı ve gölünü nasıl etkileyeceği üzerinde de bir değinme yok, Başvuru Dosyası’nda. Dosyaya bakarsanız bu atıklar “nihaî atık” ama, geçici pasa(!) depolama alanında depolanacak. Geçici de, sonra bir yere götürülecek mi? O da belli değil.

Hele bakır sülfür minerallerinden geride kalan ve başka metal sülfürlerden doğacak asit maden drenajı ve bunun Madran Barajı Gölü’ne etkisi anılmamış bile, Dosya’da.

Su bulamayacağı belli olan işletmede çevreye toz yayılmasın diye söz verdikleri gibi basınçlı su püskürtme uygulanamazsa ne yapılacak belli değil. Böyle bir şeyi düşünmek bile istememişler.

Başvuru Dosyası’na bakılırsa tesiste oluşacak evsel atıklar biriktirilip Ayvalık ve Altınova Belediyeleri tarafından alınıp bertaraf edilecek. Belediyeler bundan haberli mi? Söz mü verdiler, bunun için? Kendi hemşerilerinden toplanan kaynakları neden bu şirket için, su kaynaklarını kirletecek bir işletme için harcasınlar? Yaparlarsa bu sorgulanmaz mı? Kim kandırılıyor? Böyle şey olur mu? Bu atıkları Ayvalık ve Altınova Belediyeleri alıp defetmezlerse bunlar nerede bekletilip, nasıl bertaraf edilecek?

Bu Başvuru Dosyası işleme konulamaz. Yalan ve yanlışlarla dolu bu metin, ÇED sürecini başlatamaz. ÇED Genel Müdürlüğü ve İl Çevre Müdürlüğü bu metni işleme almanın sorumluluğunu yüklenmemelidir. Bu metin esas alınarak “Halkın Katılımı Toplantısı” yapılamaz. Bu kadar yanlış, eksik, gerçek dışı bilgi(!) dillendirilip halkın görüşü nasıl alınabilir? Bu metin esas alınarak “Halkın Katılımı Toplantısı” yapılamaz.

Ama, yarın yapılacak. Üstelik Madran Barajı’nın başına gelecek tek bela bu değil.

Bu tesis Madran Çayı’nın kuzey yamaçlarında yer almak istiyor. Madran Barajı’na su taşıyan çayın güney yamaçlarında da Bergama’daki işletmesine cevher taşımak üzere bir başka şirket te altın madeni işletmesi açmak üzere hazırlanıyor, bir ÇED hazırladı ve kolaylıkla onay aldı. Onların ulvî destekleri vardı, hemen onaylarını aldılar. Şimdi, konu yargıya taşınıyor.

Bu işletmede büyük ölçüde yer altı madenciliği yapılacak. Bu bir tercih değil damar tipi cevherin geometrisinin getirdiği bir zorunluluk. Bundan ötürü pasa miktarı ve yüzeydeki tahribat sınırlı. Yer altı işletmesinden çıkarılacak pasa da yeraltına geri doldurulacak. Yine bu işletmede cevher işlenmeyecek. Bundan ötürü öğütme yok, kimyasal işlem yok. Bunlara yönelik bir tesis te yok. Siyanür kullanılmayacak. Kırıcı, öğütücü, bantlı taşıyıcı, bunker, vb yok. Bütün bunlardan ötürü de yalnızca çalışanların gereksinimi ve yol sulama için su tüketilecek. Örneğin bir Kışladağ, Ovacık ya da Çöpler işletmesinin yanında çok masum kalır.

Ama yine de Madran Barajı tehdit altında.

1,5 milyon m3 cevherin buradan yüklenip Bergama Ovacık’a taşınması, bunun kamyonlarla yapılması ve var olan köy ve Devlet yollarının kullanılması önemli bir tehdit. Bunun yol alt yapılarına getireceği yük, bu yolları kullanmakta olanlar üzerinde yaratacağı risk ve işletmecinin hiçbir ekonomik katkı sağlamadan kamu kaynaklarıyla yapılmış ve onarılacak yollardan yararlanarak haksız üstünlük sağlaması ve 7 yıl boyunca her gün taşıma sırasında olacak kazalar bir tehdit. Taşıma için iki güzergah seçeneği düşünülmüş, biri Kozak Yaylası’nı bütünü ile kat edip Bergama’dan dolaşıyor. Bu seçenek bir cinayet. Maktul Kozak Yaylası ve Madran Barajı olur

Buradan çıkarılacak cevherin seçilerek ayrılması, seçilmiş cevherin ise götürüleceği Ovacık’ta oranın cevheri ile karıştırılması ve cevherin kendi mineralojik özelliklerine göre tasarlanmamış bir tesiste işlenmesinden ötürü metal elde etme oranı çok düşük olacak ve kamunun malı olan bir yer altı kaynağı verimsiz işletilerek telef edilecek.

İşletme bütünü ile Madran Barajı beslenme havzası içindeki orman alanında yapılacak.

Cevher geçici depolama alanı hemen Madran Çayı yatağı yakınında seçilmiş ve parçacıklar, asit kaya drenajı ve ağır metallerin Madran Çayı ve Barajı’na ulaşması kolaylaştırılmış.

İşletmenin etki alanı seçilirken tutucu davranılmış. Kirletici emisyonlar tepeleri aşmaz varsayılmış.

Meteoroloji verileri, hiç de işletme alanına benzemeyen koşulları temsil eden Dikili, Ayvalık ve Bergama istasyonları dikkate alınmış. Bundan ötürü çok büyük olasılıkla yağışlar az ve buharlaşma miktarları fazla hesaplanmış. Bundan ötürü yeraltısuyu beslenmesi ve yüzeysel akışlar olduğundan az öngörülmüş. Baskın rüzgar yönleri de yanlış varsayılmış.

Su kalitesi gözlemleri daha şimdiden, doğal koşullarda bile Madran Çayı’na doğru su kalitesinin bozulduğunu gösteriyor.
Oysa Madran Barajı sulama ve içme suyu sağlama amacıyla kurulmuş. İşletmenin kaçınılmaz etkilerine karşı çok duyarlı. Proje alanının Madran Barajı beslenme alanının yalnızca yüzde 4,5’unu oluşturduğu söylemek bir göz bağcılığı. Barajın bütün beslenme alanı orman ve bitkisel toprakla kaplı. Ama, o yüzde 4,5’luk alanda kazılıp çıkarılmış pasa yığınları, örtüsü kaldırılmış açık ocak yüzeyleri ve en önemlisi taşınmak için bekleyecek cevher yığınları olacak. Baraj Gölü’ne taşınacak kirlilik yükünün herhalde yüzde 90’ı proje alanından olacak.

İşletmenin barajın Koruma Alanına göre konumu üzerine değerlendirme yapılırken, Göle giden derelerin koruma bantlarına hiç değinilmemiş.

Daha şimdiden, doğal koşullarda, belli aylarda EC değerlerinin yükseliyor ve pH’ın düşüyor olması cevherin yatağında iken bile asit kaya drenajı oluşturabildiğini ortaya koyuyor.
Oysa ÇED Raporu bile Madran Çayı’nın biyolojik çeşitliliğe sahip olduğunu yazıyor.
Orman varlığı, serveti m3 olarak anılmakta ve ormanın bir ekosistem oluşu yok sayılmakta.

Var olan peyzaj, hava, yeraltısuyu, yüzey suyu ve gürültü kalitesi bu kadar yüksek olan bir alanda madencilik yapılacak!
Oysa bu bölgedeki işsizlik oranı yalnızca yüzde 0,17.

Cevher analizlerinde hiçbir anlamı olmayan kalsiyum, alüminyum, magnezyum, sodyum değerleri var da, arsenik, krom, vb ağır metal ve metalsilerin değerleri yok. Yine de, Asit Kaya Drenajı üretme gizilini araştırmak için yapılan testler bu riskin yüksek olduğunu, örneklerin yarısının asit üretebilir göründüğünü ortaya koymuştur. Yine krom ve kalay dışında ağır metal ve metalsilerin kaya içinde çok yüksek olduğu da ortaya çıkmış.

Sızıntı testleri de suyla temas eden kayadan suya arsenik, fluor, kadmiyum, kobalt, demir, mangan ve kurşunun izin verilebilir sınırların üzerinde geçtiğini göstermiş. Üstelik bu testlerde, işletmede gelecekte kaçınılmaz olarak yaşanacağı anlaşılan (şimdiden doğal koşullarda bile belli aylarda görülen) düşük pH’lar olmamıştır. Yani testler gelecekte geçerli olacak koşulları da temsil etmemekte.

Bu yüzden raporda “Ekonomik olmayan kayanın kimyasal olarak karakterizasyonu bazı kayaçların reaktif olduğu ve düşük pH ve yüksek konsantrasyonlarında metal drenajına sebep olabileceklerini göstermiştir. Bu tür kayaçlar kontrollü bir şekilde depolanmaz ise oluşturacağı drenajlar ile yeraltı suyu ve yüzey suyu kaynakları kirlenebilir. Bu yüzden işletme döneminde ekonomik olmayan kaya depolama sahasında oluşacak sızıntı drenajları ve yüzey suyu akışları kontrol altına alınarak etkiler önlenecektir.” denmektedir. Raporda sözü edilen önlemler ise gerçek anlamda FANTEZİ.

Ocaklar derinleştikçe çekilmesi zorunlu sudan ötürü oluşacak düşüm konisinin çevredeki kaynak ve yeraltısuyuna etkisi görünüşte doğru değerlendirilmiş. Ama, bu değerlendirme 7 yıl sürecek çekimin etkisini “kararlı durum”a göre incelememiş. Bundan ötürü de etki sınırlı görünüyor. Gerçek ise bundan farklı olacak. Geniş bir alanda yeraltısuyu düzeyleri düşecek. Bu, su tablasının üzerindeki vadoz zonun zaman içinde kurumasına ve ağaçları kesilmemiş komşu orman alanlarında ağaçların susuz kalmasına neden olacak.
Susuzlaştırmadan ötürü Madran Çayı’nın beslenmesinde yüzde 12 azalma olacağı hesaplanmış ama, önemsiz bulunmuş!

Cevherin Ovacık’a taşınmasında yaklaşık günde 90-120 kamyon gidiş gelişi olacak. 7.743 ağaç kesilecek.

Parçacık madde PM yayılması hesaplanırken, Dikili’nin Ayvalık’ın, Bergama’nın rüzgar yönleri dikkate alındığı için zavallı PM’ler Madran Çayı Vadisi boyunca BGB’ya gitmiyor da, kendini yamaçlara vuruyor! Ve bilim adamlarımız da bu olur mu yahu demiyor. Ayıptır, ayıp. PM’ler vadi tabanı ve yamaçlarına çökecek, sonra yavaş yavaş yıkanıp Madran Barajı’na gidecek.

Ama bu barajdan sağladıkları suyla sulama yapan üreticiler ve o barajın suyunu kullanacak kentliler bunlardan haberli değil.
Ayvalıklılar, Altınovalılar, Dikili ve Altınova köylerindeki çiftçiler Madran Çayı’na biçilen cezadan henüz haberli değil. Bunu Kaplan köylüler biliyordu. Şimdi ise Karahayıt köylüleri biliyor ve mücadelelerini sürdürüyor.

Yaşamı savunmada Karahayıt köylülerinin yanında olunmalı.