“Sadece o güne uyanmak”

KENTİN SESİ - BURSA yazıları

Geçtiğimiz Pazar günü, Türkiye Komünist Partisi’nin yaklaşık iki aydır süregelen “İşçi Okulu” eğitimlerinden birine katıldım. İstanbul’un ilçe örgütlerinden birinde, işçi arkadaşlarımızla Kapitalizm ve krizler üzerine yaptığımız tartışmanın bir yerinde şu soruyu sordum: “Bu düzende, bir işçi olarak güne nasıl başlıyorsunuz?” Yanıtlarda egemen olan şey, çoğunlukla geçime dayalı olarak, korku ve kaygılardı. Genç bir inşaat işçisinin yanıtı ise şöyleydi: “Ben sadece o güne uyanıyorum!”

“Var olması” bile günlük, “yarını olmayan” bir işçi!

Bu kahpe düzenin ve onun işbirlikçi, asalak patronlarının genç bir işçiye hayatı yirmidört saate bölerek yaşatması, artık onlar açısından bir zorunluluktur! Üretim sürecinde büyük kârlara doğru giden yol, zerre kadar insanlık bırakmamaktadır. Çin’de işçiler intihar etmesin diye binanın etrafını ağlarla çevirmeler tuvalete gitmelerini önlemekiçin işçilere çocuk bezi kullandıranlar toplama kamplarına benzer alanlarda, alt alta, üst üste bir halde barındırarak ücretsiz ve uzun süreli çalıştırmalar...

Köleci ve feodal dönemlerin insanlık dışı uygulamalarını daha fazla sömürü ve kâr için işçilere dayatan bu patron düzeninin ortadan kaldırılması merkeze konmadan, hiçbir tartışma gerçek değildir, olamaz da.

***

10 Aralık 2009 Perşembe günü, Bursa'nın Mustafakemalpaşa ilçesine bağlı Bükköy’de, 19 maden işçisi de, o gün “ölüme uyanmıştı”. Grizu patlaması 3.yılına girerken, patlamayla birlikte Bükköy madenine gömülen insanlık, o günden bu yana çıkarılmayı bekliyor!

Kazadan sonra yazdığım yazıda, “19 işçinin katili, maden patronu Nurullah Ercan’dır. Madenin insanlık dışı koşullarda çalıştırılmasına izin vererek katliama neden olma, katili koruma ve kollama suçu da AKP hükümeti, Bursa ve Mustafakemalpaşa’nın yerel yöneticilerine aittir” diye yazmıştım.

Patron parasına para katmaya, AKP hükümeti memleketi satmaya, Bursa ve Mustafakemalpaşa’nın yerel yöneticileri de “sahibinin sesi” olmaya devam ediyor. Peki ya, patlamada babasını, kocasını, kardeşini kaybedenler? Onlar da hergün ölmeye devam ediyor!

O günden bu yana, bu cinayetin neden işlendiği yakınların zihninde bir türlü net hale gelemiyor? İlk günden başlayarak, başta patron olmak üzere, yerel yöneticilerin hepsi, süreci yönetmeye çalıştılar.

- Dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer ve yerel yöneticiler, kazanın dinamit patlatılmasının hemen akabinde olduğunu belirterek, doğal olarak patrona, onun kâr hırsına değil, madendeki tahkimatın yetersizliğine dikkat çekti!

- Patron Nurullah Ercan, "Yaraların sarılmasına her zaman ve her aşamada dayanak ve olanak sağlamak, hem insani ve hemde vicdani sorumluluğumuz altındadır" dediği halde söylediklerini unutmuş haldedir.

- Patlamanın ertesi günü, Yurtsever Cephe İşçi Birliği (YCİB) avukatları ve üyeleri, Bükköy’e gittiğinde, kaymakam ve polis, ölen maden işçilerinin yakınlarına tek tek gidip, “bunlar komünist, vekalet vermeyin biz size avukat ayarlarız” dedi.

- Bükköy’den çıkmış, Mustafakemalpaşa’nın önde gelen kişileri olmuş kimileri, devletin yönergesiyle, köylülerin tepkilerini soğurmaya başladılar. Köyün evladı ya, çok bilirler ya!

- Ankara’dan acılı köylüler aranıp, “buzdolabı, çamaşır makinesine ihtiyacınız var mı” diye soruldu!

- Kazanın ertesinde, Bükköy’e Siirt’ten “kanaat önderleri” oldukları söylenen bir gurup, başsağlığı için gelmişti! Sadece Zaman gazetesinin verdiği haber şöyleydi: “Ülkenin üzerinde oyunlar oynandığına vurgu yapan heyettekiler, 'Biz biriz ve beraberiz. Allah'ımız, Peygamberimiz, dinimiz, dilimiz bir. Bu kadar bir varken bizi kimse bölemez' diyor!”

- Üç gün önce de, 19 işçinin yakınlarının patlamanın yıldönümünde düzenlediği yürüyüşü haber yapan Cihan Haber Ajansı’nın yaptığı haberin son paragrafında da şöyle deniyor: “Öte yandan yürüyüşte işçi ailelerinin arasına katılan bazı kişilerin siyasi içerikli slogan atmak istemesi dikkat çekti.” Ne demek istiyor, cemaatin ajansı?

- Cihan Haber Ajansı, patronun ve adamlarının üç yıldır ortalıkta dolaşmalarına değil de, sokağa çıkan madenci yakınlarının ne yapacağına gözünü dikmiş durumda.

Göçüğün ilk gününden bu yana, yapılanlar neyi anlatıyor?

Bu düzen, genç bir işçinin yarınını nasıl yok ediyorsa, yok ettiği maden işçisinin geride bıraktığı yakınlarının da mücadele etmelerini istemiyor, istemez de.

***

Bükköylüler, madene gömülen insanlığın çıkarılması için yollara düşerken, genç inşaat işçisi de yarınını avuçlarına alma mücadelesi için İşçi Okulu'ndaydı. Bu adımların siyaset ile buluşması, başta patron ve düzen için tehdittir.

Bu düzenin (kapitalizm) “yarınımızda olmaması” ve tarihin çöplüğüne atılması...

Bu da bizim zorunluluğumuzdur.

[email protected]