AKP’nin yerel yöneticileri “Anadolu Kaplanı” gibi!

KENTİN SESİ - BURSA yazıları

Doksanlı yılların en popüler patronlarıydı onlar! Gazetelerde başarı öyküleri yayımlanır tek tezgâhla başlayarak “tırnaklarını kazıya kazıya” nasıl patron olduklarını anlatırlardı! Panelden panele koşarlar piyasanın erdemlerinden, devletin ve bürokrasinin hantallığından söz edip dururlar siyasetten dış politikaya her konuda “birikim”lerine aldırmaksızın konuşurlardı. Denizli, Gaziantep, Kayseri, Konya yaşadıkları kentler hep onlar sayesinde “marka” olmuştu!

“Anadolu Kaplanları” deniyordu, onlara!

Oysa öyle miydi? Teşvikler, vergi indirimleri ve her türlü yasal destek eşliğinde, emekçilerin üzerine çullanan bu patronların büyük bir kısmı edindikleri sermaye birikimiyle, AKP döneminde daha da büyüdüler. Sermaye sınıfı, onlar sayesinde yeni bir tecrübe edinmiş oldu. Çalışma sürelerinin uzaması, düşük ücret (ve hatta uzunca süre ücret vermeme), taşeronlaştırma vb. uygulamalar, “kaplanlar”ın işletmelerinde hayat buldu! Kayseri’de Boydak, Gaziantep’te Konukoğlu aileleri, iki özel örnektir.

***

Bir yazımda, “AKP döneminde valilerinin yerelliklerde AKP’nin neferi olduğunu, patronlarla iyi geçindiğini, sürekli fırsatlar(!) yaratma peşinde koştuğunu” belirtmiştim. Bu valilerin ilk prototipi, doksanlı yıllardan tanıdığımız Recep Yazıcıoğlu idi. Bu dönemin valileri de, kamu görevlisi görünümü ve tarzından tamamen uzaklaşıp, tıpkı “Anadolu Kaplanları” patronlar gibi, sermayenin yayılması, talan, yağma ve rant konusunda olabilecek tüm fırsatları kullanageldiler.

Her zaman söylediğim gibi, Bursa Valisi Şahabettin Harput, AKP eliyle kentte gerçekleştirilen dönüşümün mimarlarından… Büyük maliyetler ve her türlü teknik donanımdan yoksun bir şekilde jeotermal kuyularının açılmasıyla başlayan, şimdi de Dağyenice bölgesinde termal tatil köyü projesi peşinde koşan Harput, bakın ne diyor:

“Bursa biziz. Biz Bursa'ya aşığız. Çok fazla zenginliğe sahibiz. Bu imkânları iyi değerlendirmeliyiz. Termal, Bursa'nın bir simgesidir. Tarih, Bursa'nın bir simgesidir. Otomotiv, Bursa'nın simgesi değildir. Dün gelmiş, yarın ne olacağını bilmiyoruz. Otomotivle biz bir yerlere geldik ama bizim zenginliğimizi oluşturan bazı unsurları öteledik. Tek yönlü gitmeye başladık. Sahip olduğumuz bu zenginliklerin turizm şemsiyesi altında değerlendirilmesi açısından önemli bir hareket başlattık. (…) Yorulmadan hedefe varılmaz. Durmak yok, yola devam. Biz hayal peşinde değiliz. Sağlık turizminde hedefe ulaşacağız”

Bursa’nın tarihi, simgeleri, “marka kent” olması, otoyol projesi, Doğanbey TOKİ vurgunu konularında o kadar çok yazdım ki dileyen soL portalın arşivinden okuyabilir. Ben yazmaktan sıkıldım ama Bursa’nın patronları ve yerel yöneticileri yalan söylemekten, cehaletlerini sergilemekten ve Bursa’nın temel sorunlarını göz ardı etmekten sıkılmadılar. Varsa yoksa, rant, sömürü ve talan! Bu konularda hiçbir fırsatı kaçırmadılar. Şimdi Dağyenice’de yeni bir vurgun peşindeler.

Duyarlı gazeteciler, oda temsilcileri bu konuda sorgulayıcı yazıları yazıyor, açıklamalarını yapıyorlar. Kamuoyunun dikkatini dağıtmadan, bu konuya başka bir açıdan yaklaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bir kenti yönetenler, patronlar, sağlık turizmi konusunda yeni rantlar oluştururken, Bursa’nın genel anlamda sağlık alanında zavallı bir konumda olması ironiyle açıklanabilir mi?

Sağlık alanında ciddi sorunları olan bir kentin “sağlık turizmi” alanında hedefe ulaşacağı söyleniyor. Sizce ciddiye alınır bir tarafı var mı?

Bursa’da bebek ölüm hızının çarpıcı sonuçları, sağlık alanında ihale ile işçi çalıştırma, aile hekimliğinde yaşanan sıkıntılar, aile sağlığı merkezlerinin mekân sorunu, hasta ve yoğun bakım yatağı sayısında yaşanan sıkıntılar tüm boyutlarıyla sürüyor. Çekirge Çocuk Hastanesi, Zübeyde hanım Doğumevi, Yüksek İhtisas Hastanesi, Prof. Dr. Türkan Akyol Göğüs Hastalıkları Hastanesi, Dr. Ayten Bozkaya Spastik Çocuk Hastanesi kapatılarak, Çekirge Devlet Hastanesi’nde olduğu gibi bazı devlet hastanelerinin de işlevi azaltılarak, Samanlı’da yapılması planlanan “Bursa Entegre Sağlık kampüsü” için gereksinimin arttırılması düşünülebiliyor.

Vali Harput, Bursa Tabip Odası’nın Ocak ayında yayımladığı “Kent ve Sağlık Gündemi” başlıklı kitabını okudu mu, acaba? Tavacı Recep Usta’nın lokantasının açılışına gidebilen Vali Harput, pekala Bursa Tabip Odası’nın 2 Şubat 2012 Perşembe günü yaptığı basın toplantısını da izletebilir veya büyük bir rahatlıkla gidebilirdi, öyle di mi?

***

Doğanbey’de TOKİ eliyle büyük bir rezalete imza atıldığında başta Faruk Çelik olmak üzere, yerel yöneticilerin rolleri ve söyledikleri hakkında düşüncelerimiTOKİ’nin tokadı kime?başlıklı yazıda dile getirmiştim.

Bakın Vali Harput, Doğanbey’de yaşanan TOKİ faciası konusunda şimdi ne diyor: "Doğanbey başta kentsel dönüşüm olarak başlanmış. Küçük kapasiteyle başlanmış. Daha sonra yüksek bloklar halinde şehrin tamamının tepkisini çeken ve görüntüde de fonksiyonda da ciddi bir sorun haline gelmiş durumda"

Ne oldu da, “Bursa'ya yakışan bir proje“ olarak nitelendirilen bu “ucube”, şimdi “tu kaka” mı oldu?

Hayır, böyle bir dertleri yok! Kentsel dönüşüm yasası, bir ay içerisinde meclisten geçecek!

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Ercan Tıraş, Vali Harput’u ziyaretinde meramını dile getiriyor: "Hastalığı yerinde teşhis ederek yapacağımız planlarda, ortak akla göre hareket edeceğiz. Her kente aynı projeyi yapmayacağız. Kentlere özgün projeler yapacağız. Doğanbey'de böyle bir hata yapılmış olabilir, ancak yeni projelerde böyle bir şey olmayacak"

Yani, talana ve ranta devam!

Müsteşar Tıraş diyor ki, "Yasayla birlikte iş ve işlemler hızlanacak. İlk olarak kent merkezlerini temizleyeceğiz. Bursa'nın önemli sorunlarından birisi olan ulaşım sıkıntısını gidermek için dönüşüme merkezden başlamamız gerekiyor. Yasa çıkmasıyla birlikte bu süreç hızlanacak. Şu an TOKİ ve belediye vasıtasıyla Valiliğin desteği ile kentsel dönüşüm yapılıyor"

***

Bir kentin en üst düzey kamu görevlisi, artık tüm bu süreçlerin içinde bir öznedir. Yasa, ödenek, yetki… Tabii ki partizanlık ve sadakat de cabası.

[email protected]