Kamil abinin ardından

(...)
Ne düştüğün gök ne varacağın toprak
Seni bir bitmişlik diye anlamayacak
Her yerde izi var kanatlarının
Her yere saçıldı duyarlıkların
İşte sonu geldi yorgunlukların
Başka kuşlar olacak bundan sonra
Zaman kadar bitimsiz göklerde

Güneşe en yakın doruklarda
Yeni kuş yuvalarında yeni kuşlar
Kanatlanıyor çığlık çığlığa
Göklere yeni çırpınışlar gelecek
Ne üzül ne kıskan ne acı çek
Bir sonsuzluk gibi geçtiğin göklerden
Artık başka güzellikler geçecek

AFŞAR TİMUÇİN (Savaşçının ölüm türküsü)

Tıpkı nihavend şarkıdaki gibi, “Geç buldum, çabuk kaybettim” Kamil (Kinkır) abiyi... Bundan bir yıl önce...

Kamil abiyi şahsen tanımadan tanır kadar olmuştum. Yoldaşımdı ama içtenlikle tanışmak mümkün olmamıştı. Sevgili Alpaslan (Savaş)'dan Bursa'da bulunan Grammer fabrikasındaki sendikal örgütlenme sürecini her dinlediğimde, onun nasıl bir öncü işçi olduğu konusunda fikrim oluşmuştu. Sonraları kendisinden ve kimi yoldaşlarından 1986'daki Netaş Grevi, 1992'deki ITT Schaub Lorenz televizyon fabrikasındaki direnişi dinleyince “her yerde izinin olduğunu” görüyordum. Bir örgütlenmeyi ve direnişi anlatırken sanki kendisi o direnişin içinde yoktu ama başkalarından dinlediğimde ise o örgütlenme ve direniş onsuz anlatılmıyordu!

Anlatılanlar, örgütlü, militan ve devrimci bir işçi önderinin yaptıklarıydı.

Evet, “geç buldum”. 2007 yılında partimin Bursa'daki siyasi çalışmalarında yer almak üzere, kente gittiğimde kaçınılmaz olarak yolum kendisiyle kesişti. Onunla ve Alpaslan ile konuşmadan Bursa'da işçi çalışmalarına başlamamız mümkün olmazdı. Gözlerimle gördüm, metal işçilerinin nezdinde Kamil abinin yerini... Bursa'ya her gelişinde organize olan işçilerin onu görmek için nasıl da can attıklarını...

Sendikal örgütlenmesi büyük bir emekle gerçekleştirilen ama büyük bir aymazlıkla kaybedilen Grammer fabrikasında 2009'da yapılan nafile direniş esnasında, alınması gereken siyasi dersleri yılların deneyimiyle tek tek anlatmıştı.

Fabrika önünde çaresiz ve yorgun olan işçilerin onu gördüğünde nasıl ayaklandıklarına, arkadaşlarına ihanet eden işçilerin ondan nasıl çekindiklerine de şahit oldum. O, sendikal mücadeledeki açmaz ve sıkıntıların farkında olmasına rağmen, dengeci değil devrimci bir tutumun nasıl sergilenmesi konusunda kafa yoruyor, öğrenme tutkusunu, deneyim ve bilinciyle harmanlayabiliyor, örnekler sergiliyordu. Son derece berrak bir düşünceye sahipti. Toplantılarda söylediği bir cümle, işçilerin kafasındaki onca sorunun yanıtı olabiliyordu. İşçiler, söylenenlerin afaki olmadığını, çünkü söyleyenin onlarla birlikte mücadelenin içinde yer aldığını biliyorlardı. Bilgi ve deneyimin yanısıra, samimiyet ve güven ilişkisi de tamdı.

Gördüklerim, örgütlü, militan ve devrimci bir işçi önderinin her dönemde kendini yeniden üretmesi ve bu konuda bitmeyen çabasıydı.

***
Beş yıl önce, katıldığım bir toplantıda bir sendikanın bölge temsilcisi bana “sendika mı, parti mi” diye sormuştu. Bu saçma sapan soruyu soran kişiyi gördükten sonra, Kamil abiyi tanımak iyi gelmişti! Ortalığın “başkan”dan geçilmediği sendikal camiada Kamil abi gibi bir kişinin makam, kariyer hırsı ve kişiliksizleşme örneklerinin dışında kalabilmesi ve bunu yaptıklarıyla göstermesi, bu camia için aşılması zor bir çıtadır. Aynı zamanda, bu çıtanın burjuvazi için de ne zor bir çıta olduğunu söylememize gerek var mı?

***

Daha onbeşinde bir çocukken 1970 yılının 15-16 Haziran Büyük Yürüyüşü'nde başlayan yolculuktan bugüne... Kamil Kinkır, başka dönemlerde dokunmaya başlanmış, siyasi nakışlarla bezenerek günümüze dek gelmiş özel bir “kumaş” ve örnektir. “Dokunmuş” ve “bezenmiş” dedim bundan kastım, onun sıradışı öznelliğine vurgu yapmaktır.

Önümüzdeki dönemin Kamil Kinkırları, tıpkı onun gibi, ancak ve ancak “dokunarak” ve “bezenerek” çıkacaktır. Bu nedenle, sorumluluğumuz hem mücadelemize hem de Kamil abinin bıraktığı mirasa karşıdır.

Kamil abinin deneyim ve birikimleri, yoldaş ve dostlarının hafızalarındadır. Geçmişten bugüne, onunla birlikte mücadele eden yoldaşları, dostları ve işçi arkadaşları, bu güzel insanın “miras”ını genç işçilere bırakmak zorundadır. Anlatarak değil, mücadeleyle... Ezbere değil eğiterek... Söyleyerek değil, birlikte ve göstererek...

Açıkcası ben de Kamil abiden böyle gördüm, böyle öğrendim! Zahmetsiz bir dost ve pervasız bir militan...

Genç komünist işçiler, bunları öğrenirken, Kamil abiyi daha ellibeşinde aramızdan ayıran sigara illetini de bilmek zorundalar. Uyarımın nafile olmamasını diliyorum. Mücadele azmi hiç bitmeyen bir komünistin nefesini sigara tüketmiş oldu.

Kamil abinin anısı önünde saygıyla...

***
Yoldaşları ve dostları olarak, Kamil Kinkır'ı 11 Eylül Pazar günü, saat 17.00'de Kadıköy, Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde anacağız. Genç kuşaklara Kamil abiyi anlatacağız.

[email protected]