Kürde Ne Lazım? Bisiklet!

İlkokul sıralarında hayatımın en tuhaf anılarını biriktirmiş olabilirim. Bugün bakınca, dönüp hatırlayınca düşünüp düşünüp gülüyorum.

Bir gün sınıfta Türkçeyi pek öğrenemeyen arkadaşlarımızdan bir tanesi öğretmenin okul için istediği bir materyali yanlış anlayıp farklı bir şey getirmişti. Öğretmen ne istemişti, arkadaşımız ne getirmişti hatırlamıyorum. Ama istediği şeye karşılık getirilen materyalin absürtlüğünü görünce ağzında bir cümle çıkıvermişti öğretmenimizin: “Kürde ne lazım? Bisiklet!”

Öğretmen neden böyle söylemişti? Ne demekti bu hiç anlamamıştık. “Öğretmenim neden bize bisiklet lazım?” diye sorduğumu hatırlıyorum.

Öğretmenimiz anlatmaya koyuldu. Bir gün bir Kürt’e bisiklet vermişlermiş, Allah’ın garibi çok sevinmiş, sonra gece gelen arabanın farlarını görünce iki ayrı bisiklet sanmış bunu, “ben bunların arasından geçerim o zaman”  derken arabaya toslamış. Anlatımının ardından kocaman da bir kahkaha patlatmıştı öğretmenimiz.

Komik değildi.

Sonra öğretmenimiz “neyse boş verin şimdi bunu da açın bakalım defterlerinizi” diyerek geçiştirmişti konuyu. Sınıfımızda anadili Türkçe olan sadece bir arkadaşımız vardı. Böyle durumlarda ona bakar replik çalardık. Ama o da gülmüyordu.

Yıllar geçip, tarih yazımı, ulus devlet inşası, devletin burjuvazi yaratma hayalleri ve onun etnik karakterine dair bilgileri edinince bu “fıkra”nın nereye oturduğunu yavaş yavaş kavrayacaktım.

Hatta ilerleyen yıllarda bu örneklerin daha da ileri boyutta olanlarını ve onur kırıcı örnekleriyle karşılaşmam için çok beklemeyecektim.

Kürtlerle, kültürü ile bu eşitsiz gelişimin yarattığı açıyla dalga geçmek işin kolayıydı. Bunu düzeltmek için mücadele vermek ise insanlık! Bu ayrımı fark ettiğimde böylesi şeylere üzülmüyor, moralimi bozmuyor, artık hayatında Kürt denildiği zaman sadece asker cenazeleri görmüş bir toplama acıyarak bakıyordum. Kibir falan değil. Mahrum oldukları kültürel güzellikleri ve dostlukları kaçırdıklarını düşünürdüm.

Basit bir dalga geçme örneği değil aslında bu. Her birimiz böylesi örnekleri duyduk, gördük, tanık olduk. Kürtler kuyruklu, Araplar hain, Ermeniler kalleş, Gürcüler sinsi, Yunanları zaten biliyoruz, Bulgarlara değinmeye bile gerek yok.

Tekerlemesi bile varmış geçtiğimiz hafta okudum ilk kez: 1,2,3’ler yaşasın Türkler, 4,5,6 Polonya battı, 7,8,9 Almanlar domuz, 10,11,12 İngilizler Tilki, 13,14,15 Ruslar kalleş, 16,17,18 geriye kaldı Portekiz.

Delilik bu. Bir tür şizofreni bence… Her sabah kalkıp yeninden yeniden devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünün yerinde olup olmadığını yoklayan sermaye obsesyonu.

Tamam, kabul, egemenlerin, ezilenlerle ya da diğer azınlıklarla dalga geçmesini anlarım. Hak verdiğimden söylemiyorum ama anlaşılır bir yanı var bunun. Benim asıl anlamadığım ezilenlerin ya da diğer kültürlerin kendi ile dalga geçmesi.

Ve daha kötüsü, kendilerinden birilerinin, sahip çıktıklarının, kendileri ile dalga geçmesine izin vermesi. O çok meşhur Kürt deyişinde olduğu gibi, herkes kekliğe düşman, keklik de kendi kavmine. Öyle ya bir kekliği avlamak için bir keklik sesine ihtiyaç duyar avcılar.

Geçtiğimiz gün HDP İzmir vekili Müslüm Doğan’ın tekke ve zaviyelerin yeniden açılması için sunduğu öneriyi duyunca tek bir cümle çıktı ağzımdan. Kürde ne lazım? Bisiklet! İlk duyduğumdaki bağlamında söylememiştim. Ama tekke ve zaviyeler önerisini duyunca dalga geçmekten başka da çare kalmıyor. Komik de değil ayrıca.

Düzenin çarkları ne güzel de işliyor dedim. Tekke ve zaviyelerin açılması için Alevi bir vekil öneride bulunuyor. Türban meselesini meclisin “sosyalist” vekiline konu ettiren düzen, Alevi’ye de tekke ve zaviye açtırtacak, milliyetçisi idamı yasaklayacak, İslamcısı İsrail ile anlaşacak, Kemalistler de Köy Enstitülerini kapatacaktı. Böylesi daha meşru olacak çünkü.

Sahi Kürdistan’ın, Kürt emekçilerinin, yoksullarının, savaştan nefes alamayacak hale gelenlerin, her gün bir başka yere göç edenlerin derdi bitti de sıra Tekke ve Zaviyelere mi geldi?

Neye çare olacak Tekke ve Zaviyeler sayın Müslüm Doğan?  

Alevilerin daha özgür ibadet edebilmesi için İslamcı çetelerin yuvası olacak mekânlara mı ihtiyaç var? Kalkıp İmam Hatip Liselerini kapatmak için girişimlerde bulunacağınıza bir de Tekke ve Zaviyelere teşne mi olacaksınız? Her gün kapılarımıza işaret koyan İslamcılar da aynı şeyi istemiyor mu Sayın Doğan? Kürdistan’da sokaklarda, bodrumlarda, yıkılan binalarda can veren onca gencin cenazesi için imama mı ihtiyacınız var?

Diyarbakır’daki İmam Hatip Lisesi sayısı belki de Türkiye’de, nüfusla kıyaslayınca en büyük orana tekabül ediyor. IŞİD’e katılan Türkiyeli kaç militan bu liselerden mezun Sayın Doğan düşündünüz mü? Kaç kişi daha buralardan töre cinayetlerine teşne olacak? Kaç kişi daha kadın cinayetine konu olacak, kaç kişi daha namaz kılmayanların hükmü ölümdür diye fetvalar verecek.

Kürde ne lazım Sayın Doğan?  Her şeyimiz tam da bir tek Tekke ve Zaviyelerimiz eksikti değil mi?

Umarım bir gün Diyarbakır sokaklarında karşılaşırız Sayın Müslüm Doğan. Gözlerinizde ifadeyi görmek isterim. Yıkılan bir kentin, yakılan hayallerin, okullarını, anılarını, sevdiklerini, çocukluk mekânlarını yitiren bir halkın gözlerindeki öfkeyle kıyaslayınca yüzünüzdeki ifadeyi görmek istiyorum.