Başkomutan Erdoğan Türkiye’sinde Boyun Eğmemek

15 Temmuz 2016 tarihini 16 Temmuza bağlayan gecede yaşandı her şey ve etkisi hala devam ediyor. Etkisi devam eden bir sürece dair bir şeyler söylemek kolay değil. Ancak bazı öne çıkan şeyler üzerine hep birlikte düşünmekte fayda var.

Türkiye tarihinde ilk denilecek pek çok şeyi 12 saat içinde yaşadık. Telefondan görüntülü konuşma ile ulusa seslenen bir cumhurbaşkanı, yönetime el koyduk diyen askeri ekip, sokağa çıkan AKP’liler, bombalanan meclis. Binlerce gözaltı, yüzlerce ölü ve yaralı… Erdoğan’ın tek gecelik demokrasisinin bilançosu…

Jetler uçarken ve askerler kimi kurumlara el koyarken ABD basını “Türk Ayaklanması” olarak duyuruyordu olayı. Türk ayaklanması tabiri hem erken bir açıklama hem de Erdoğan tabloyu toparladıkça yorumlardan kaldırılan bir ifade oldu. “Türk Ayaklanması” tabiri Tunus ile başlayan “Arap Ayaklanması” olarak kullanılan ifadeyle de aynıydı. Yanlış ata oynamamak adına son ana kadar sakinliğini koruyan ABD, seçilmiş hükümeti kutlayarak vazifesini de yerine getiriyordu.

ABD tarafından desteklenen seçilmiş hükümetle ortak açıklama yapan muhalefet ise evlere şenlik. Sokakta demokrasi kazandı diyenler 20 yaşındaki gençlerin linç edilmesine, kafalarının kesilmesine, şeriat sloganları atılmasına, camilerden cihat çağrısı yapılmasına ve benzer süreçlere hayranlıkla baktılar.

AKP’nin sağ koluna MHP’nin sol koluna da CHP’nin geçerek koltuk değnekliğini yapma görevlerini layıkıyla yerine getirdiklerini söylemek mümkün. Gün birlik ve beraberlik günü diyenlerin ise geçmişlerinde ayrı oldukları bir gün var mı merak konusu gerçekten… Gezi’de darbeyi gören HDP ise cüppeli, kara çarşaflı “demokratların” sokağa çıkışını kutladı.

Böyle darbe mi olur, böyle plan mı yapılır, bu kadar amatör mü olunur soruları kanımca bizi ilgilendirmiyor. Havada kalan deklarasyonlar, 20 yaşındaki gençlerin ortada kalması ve linç edilmesi, beş on kişiyle “işgal” edilen kurumlar, geçtiğimiz yıl tekbir sesleriyle basılan Doğan Medya’nın dün yine tekbir sesleriyle kurtarılmış olması. Sizce de bir tuhaflık yok mu sorusunun bir manası yok zira baştan aşağı kötü bir kurgu ve kalitesiz bir girişim.

Ancak meselemiz nasıl başarılı olurlardı ya da hatası nedir soruları değil. Meselemiz hangi taraf kazanırsa kazansın emekçi halklara bir faydası olmayan bir günden geriye kalanlardır. Başkanlıktan Başkomutanlığa terfi eden bir zat, camilerden yapılan cihat anonsları.

Uzunca bir zamandır ABD’li basın kuruluşlarında yer alan darbe söylentileri için bahsi geçen takvim daha çok Eylül-Ekim aylarıydı. Darbe ne zaman olur sorusu bir yana ama yaşadığımız örneğin “zamansız” olduğunu ya da zamanlama hatalarının olduğunu söylemek mümkün. Bunun da olası nedeni “darbeciler” arasındaki çatlak olabilir. Erken yola çıkmak zorunda kalmaları bir ihtimal buradan hareketle.

AKP, böylesi bir ihtimali hem gözlüyor hem de bu kadarını beklemiyordu diye düşünüyorum. Ancak bir ayaklanma ya da “girişim” olacaksa baraj dolmadan kapakları açılmalıydı. AKP bu tür meselelerde sinir uçlarına dokunarak olası erken bir ayaklanmayı tercih ediyor. Böylesi daha kolay manipüle edilebilir daha kolay ezilir.

Sayfalarca iddianameler ile bahsi geçen silahlı örgüt “FETÖ” ise dün itibariyle “ilk silahlı” eylemini gerçekleştirerek iddianamelerin içeriğini güçlendiriyordu. AKP’nin eli bu konuda artık daha güçlü…

Ordudaki girişime ordunun geri kalanıyla değil de polis ile müdahale etme çabası da bir köşeye not edilmeli.

Tüm meselenin bir AKP mizanseni olduğunu düşünmek için kör olmak gerekir. Mesele bir tiyatro olamayacak kadar ciddi ancak darbe diyemeyecek kadar da beceriksizce. AKP de kanımca bu kadar kolay teslim olacaklarını düşünmüyordu. Bu nedenle hala bir “ikinci dalga” beklentisi var. Aynı zamanda Robert Fisk’in “Darbe bir sonraki darbeye kadar engellendi” yorumu da benzer kanaati güçlendiriyor. Batı medyası ve düşünce kuruluşları uzunca bir zamandır bu tezi işliyor. Ancak bu basitlikte ya da bu tarzda bir “girişimi” kastederek değil. Ya da bu olmamalı. Bu nedenle geçtiğimiz gece yaşanalar bir prova mıydı sorusu sermayenin aklında.

Sonuç olarak durum AKP’nin elini güçlendirecek olsa da akıbetini değiştiremeyecektir. Bir demokrasi şöleni havası yaratan AKP, dış politikadaki “iyileşme” umutlarını darbe meselesindeki özneleri karşısına alarak içerde de yaşatmayı deneyecektir. Hem zaten Türkiye’de iç ve dış siyaset iç içe geçmemiş miydi? O zaman daha iyi! Hem Rus uçağını düşüren, hem Kürdistan’da sivilleri öldüren hem de darbeyi yapan ordu aynı orduydu, aynı düşmandı ya da aynı paraleldi.

Tüm bunlarla birlikte, sokağa çıkıp şeriat isteriz diyen güruhun dışında, iki genel kanı ortaya çıktı diye düşünüyorum.

İlki ve cılız olanı “ne duruyoruz, ne bekliyoruz” yaklaşımı sanırım. Düşmanı hafife almaktan daha kötü ne olabilir ki? Tanka taş atmayı bir protesto değil de mücadele biçimi sananlar gerçekten sokaktaki tankları sivil halk durdurdu sanıyorsa yanılıyor. 

İkincisi ve daha yaygın olanı da bittik, mahvolduk, bu adamlar asla gitmeyecek yaklaşımıdır.

Düşmanı hafife almaktan daha kötü ne olabilir sorusunun cevabıdır bu; düşmanı gereğinden fazla abartmak... Kimsenin kuru bir motivasyona ihtiyacı yok. Bu nedenle “bu da gelir bu da geçer ağlama” demenin faydası da yok.

Ancak bir durum var. O da Türkiye’de işçi sınıfı mücadelesinin zaten kolay olmadığıdır. 15 Temmuz gecesi yaşanan olaydan Türkiye’yi kurtuluşa götürecek sürece dair genellemeler yapmak hatalı olacaktır. Böylesi bir durumda Gezi’ye ya da 15-16 Haziran ayaklanmalarına bakmak daha sağlıklı olacaktır. Motivasyon sağlaması için değil, kıyasın bu haliyle daha doğru olacağı için.

Evet, bu ülkede başaracağız insanlığın kurtuluşunu, evet, şeriatçıların idam isteriz, kan isteriz dediği ülkeyi değiştireceğiz. Bu işin kolayı ya da başka yolu yok. Şairin dediği gibi; yürüyeceğiz üstüne üstüne, tüküreceğiz suratına celladın.

Ve fesatçının, alkış tutanın, iktidara koltuk değneği olanların ya da ülkenin kurtuluşunu üç beş tane generalin telsizindeki haberden medet umanların…

Nasıl mı?

Binali Yıldırım açıkladı bunu; halk önce işine gitmeli sonra da kutlamalara katılmalı diye. Çünkü işçi sınıfının bir günlüğüne dahi durmasını göze alamayacak kadar kırılgan bir sistem bu. AKP’nin en zayıf olduğu noktaya yüklenmek zorundayız, önce iş dediği noktada önce sınıf demekten başka çare yok.

Terzinin biçtiği gömleğe sığmayan bir ülke Türkiye… Darbe yırtılan bir gömleğin onmaz yamasıdır. Siz bakmayın diktatörlerin heybetli resmedildiğine. Mücadelesi olmayanın umudu da yoktur inancı da.

https://twitter.com/ozkan_oztas/status/754463209948581888