Tesis yok, altyapı yetersiz

Mahir Ünsal Eriş'in “Tesis yok, altyapı yetersiz” başlıklı yazısı 27 Şubat 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Yayıncı kuruluştan başka derdi yok mu futbolun, diyorlar. Var mı, diyorum. Tüm o skor organizasyonları, transferde, kamu ihalelerinden kaldırdıkları parsalarla palazlanmış işadamlarının iyi niyetle çevirdiği dümenler, reklam gelirleri, reklam giderleri, sansasyonel futbolcular, maçlar, hakemler, kaleciler, taraftar grupları, seyircisiz oynama cezası verip “kadından futbol seyircisi olmaz” demeye getirilen uygulamalar, futbol tartışmak üzere toplanılan televizyon programlarında cacık yapmaktan ana-bacı küfür etmelere, kadın aşağılamalara kadar her şey ama herşey, o mukaddes reytingin sürekliliği için değil mi? Yine de anlıyorum ama. O yüzden, yayıncı kuruluşu görmezden gelmek tüm Süper Lig’i yok saymak gibi görünecek de olsa başka bir şeylerden bahsedeceğim.

Altay’ı hatırlıyor musunuz? Hani şu, “Yüksel ki sen, kararsın ay. Kudretinle kuvvetinle şen Altay” olanı. İzmir’in siyah-beyaz’ı Şanlı Altay. Peki ya Sarıyer’i? Ortalarda seyretmesine rağmen “büyük” takımlara hep ters gelen, Rıdvan’ı Fenerbahçe’ye veren Sarıyer’i? Yeşil-Siyah Bakırköy’ü, armasıyla devrimci örgütleri akla getiren, zirvenin belası Zonguldakspor’u? Getirdiği Brezilyalılarla, Türkiye liglerinde Brezilyalı oynatma fikrinin öncüsü, memleketin ilk “şirketleşen” takımı Malatyaspor’u hatırlıyor musunuz mesela? Ya da Galatasaray’ın onlara gönderdiği “Şahin marka” otomobilleri? Şimdinin Mehmet Hoca’sı, Şifo Mehmet’in takımı Kahramanmaraşspor’u hatırlıyor musunuz birinci ligdeyken? Engin, Aykut ve Oğuz’u yetiştiren Sakaryaspor’un renklerini gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Denizli’yi, Kocaelispor’u, Aydın’ı, Bolu’yu? Eğer herhangi bir tanesi memleketinizin takımı değilse, özel bir dikkat gösterip takip etmiyorsanız ya da, hatırlamıyorsunuzdur.

Saydıklarımın hepsi, birkaçı hariç, şimdi o birinci ligde (daha Süper bile değil) fırtınalar estirdikleri günleri mumla arar durumdalar. Yerelde bile destekten yoksun olan bu kulüplerin büyük bir çoğunluğu maçlarını, bu işte inat eden az sayıda taraftardan oluşan gruplara oynuyor. Para desen zaten yok. Borç bitiyor mu ki kulübe yatırım yapılabilsin? Üstelik alt liglerde yaş sınırı da var artık, yıllarını kulübe verecek futbolcu ancak hayal. Her sene altyapıdan yeniler yetiştirmek, amatör maçlarına topçu avına gitmek zorundasın. Çünkü her takımın altyapıdan futbolcu yetiştirecek tesisi yok.

İşte bu yüzden, bugün, bu takımlardan herhangi birine özel bir alakanız yoksa, nerede olduklarından bile bihabersiniz, bihaberiz.

Çünkü artık futbolda yeni düzen, bu takımları çemberin dışına püskürmüştür. Ve her biri, inayet sahibi bir kalantorun gönlünden kopan para balyalarını kulübün hesabına geçmesine muhtaçlardır kurtulmak için. Öyle hissetirilmişlerdir. Sebebi çok açık. Sevgiyle, inançla, taraftarlıkla, vefayla, arma/renk/ad aşkıyla futbol artık bir geçen yüzyıl değeridir.

Futbolun bu yeni düzenine, sahneye çıkacak, iyi görüntü verecek, parayı çatır çatır basıp, istediği topçuyu, kendi ölçeğince, çatır çatır getirtecek, üç İstanbul takımının karşısına çıktığında ekran başında toplanan abonelere güzel görüntü verecek takım lazım. Tesisi, stadı, aydınlatması, altyapısı tamam olacak her şeyden önce. Maçlarını, idareten, başka takımların statlarında oynamayacak. Antrenmanlarını yapmak için aynı şehirdeki başka bir kulübün tesislerine taşınmayacak. Forması, teknik ekibi, tesisi, transferi göz alacak. Ancak o zaman Süper Lig’e layık, seyirlik, “marka değerli” takım olunuyor. O zaman bu yeni düzen sizi televizyona çıkarmaya layık buluyor.

Güzel armasıyla “İşçi Milli Takımı” Zonguldak, Bölgesel Amatör’de ve maçlarını binlerce kişiye oynuyor. Bakırköy ve Malatya amatördeler, Aydın ve Kocaeli 3. Lig’de. Altay, karanlık günlerin ardından temkinli yükselişini 2. Lig’de sürdürüyor.

Bütün bu kulüpler, yeni düzen kurulurken çemberin uzağında oldukları için, çemberin tamamen dışında kaldılar. Bir daha da düzene entegre olmak mümkün olamadı. Bir hami, bir işadamı, bir başbakan olmadan olmuyor çünkü. Kapitalizmin futbolda abonelik satmaya çalıştığı seyir zevkine değer katmak için şartlar belli. Sevgi, bağlılık, taraftarlık, arma aşkı yetmiyor.

Tesis yok, altyapı yetersiz.