Geldi derbi haftası, eksildi akıl tahtası

Mahir Ünal Eriş'in “Geldi derbi haftası, eksildi akıl tahtası” başlıklı köşe yazısı 19 Aralık 2012 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bu hafta derbi konuşmaktan içiniz şişti biliyorum. Yine de, Süper Lig ekonomisinin aslanpayı dediğimiz kısmı bu maçtan toplanan parsa üzerine yükseldiği için Bekir’in kısa süren şöhretinden, Galatasaray’ın 23 Nisan törenlerini hatırlatan kareografisine, Kadıköy’de GS Store açılır mı tartışmasından, açılsa yakılır mı tartışmasına kadar suyu çıkarılasıya derbi konuşuldu durdu. Yaratılan bütün vaveylaya rağmen yayıncı kuruluşun istediği gibi bir derbi olmadı. Çok tatsız, futbol seyri zevki açısından kesat ve kavgasız-dövüşsüz bir maç izledik. İzlemesek de olurdu.

Ben de derbi anlatacağım. Ama ne yıllar sonra yeniden hayat bulan “Adana turuncu mudur mavi midir?” temalı Adana derbisinden bahsedeceğim ne de büyük ihtimalle tarihe karışan Gençlerbirliği-Ankaragücü derbisinden. Dışarıdan bir örneği konuşalım biraz, ağlayan Aykut-gubaran Fatih görmekten bunalan dimağlarımız dinlensin hem.

Derbi deyince aklıllara gelen belli başlı bazı karşılaşmalar var. Biri Buenos Aires derbisi. İtalyan göçmenlerin (Messi’nin ailesi gibi) kurduğu Boca Juniors ile yerli (burada Amerika’nın yerlileri değil koloniyalist Hispanikler kastediliyor) Arjantinlilerin River Plate’i arasındaki karşılaşmaların tantanalı ve kanlı tarihçesi, akla ilk gelenlerden. Buradaki kavga büyük ve sınıfsal. Her iki takımın taraftarları karşı takımın tedarikçisi olan markanın ürünlerini bile almıyorlar. Olé gazetesi derbinin olacağı hafta her gün 10 sayfasını derbiye ayırıyor, memleket çalkalanıyor, hayat duruyor. İki futbol kulübünün taraftarlarınca desteklenmesinden daha fazla, daha yoğun bir şeyler var burada. Sınıfsal temelli bir şeyler. River’ın Los Millionarios’una karşı Boca’nın “varoş” delikanlıları. Ölenler, yaralananlar, çatışma, nefret...

İtalya’da, Roma’daki Roma-Lazio arasındaki çekişme de atlanıp geçilecek gibi değil. Lazio, İtalyan faşistlerinin göz bebeği. Zaten kulübün adı da ironik bir şekilde SS Lazio. Siyah ya da Yahudi futbolcu istemeyen, tahammülü olmayan Laziolulara karşın Roma taraftarları daha demokrat bir karaktere sahip denebilir. İtalya’nın diğer can alıcı derbileri İnter-Milan derbisi ve artık eski tesirini yitirmiş Juve-Torino derbisi ile kıyaslandığında başkent derbisinin daha politik bir karakteri olduğunu söylemek mümkün. Geçelim.

Benim aklıma derbi deyince Celtic-Rangers derbisi gelir(di). Glasgow’un iki takımından biri olan Celtic, kelimenin tam anlamıyla “içimizdeki İrlandalılar”dır. Şehrin Katolik nüfusunu temsil eder, tribünde İrlanda bayrakları açılır. Çünkü takım, yoksulları tavlamak için İrlanda’dan gelen Katolik misyonerler tarafından kurulmuştur.

Karakter olarak, İskoçlar genel olarak monarşiyle çok iyi olmasalar da, Celtic taraftarı monarşi karşıtlığına daha yakındır. Rangers ise Ankaragücü’nün akıbetine uğrayıp iflas edince bu derbi en azından birkaç yıllığına rafa kalktı. Rangers şimdi en alt ligde hayatta kalma mücadelesi veriyor. Hey gidi koca Rangers!

Protestan İskoç sağının bayrağı olan Rangers monarşiye olan sadakatin de sembollerini taşır. Celtic İrlandalılığı ve Katolikliği temsil ederken Rangers tribünlerinde İskoçya değil Büyük Britanya bayrakları açılır. Zaten Rangers’ın renkleri de Britanya bayrağının renkleridir.

Old Firm olarak bilinen bu derbi İskoçya’da dinsel bir ayrışmadan da öte ayrı bir din gibidir. Şimdilerde, o politik keskinliğini yitiren mücadelede karşı takıma geçti diye evi yakılan futbolculardan sokak ortasında ani gelişiveren kanlı çatışmalara kadar bir çok olay yatıyor.

İskoçların efsane hakemi Hugh Dallas’tan yapılan bir alıntı dolaşıyor internette, onunla bitireyim bu İskoç derbisi meselesini. “Yugoslavya’nın dağılma sürecinde, Hırvatlar ve Bosnalılar birbirlerine tecavüz ediyorlar, kafalarını kesiyorlardı. Tam savaşın çirkin yüzünün yaşandığı günlerde UEFA, Hırvatistan-Bosna Hersek maçına beni atadı. O maçı, sadece Celtic-Rangers maçını defalarca yönetmiş bir hakemin kazasız belasız atlatabileceğini düşünüyorlardı. Haklılardı çünkü Old Firm’le karşılaştırılınca bütün maçlar en fazla birbirine düşman iki mahallenin çocukları arasındaki gazozuna maç gibidir.”

Dünyadaki derbilere, ki sadece ikisinden üçünden bahsedebildim, baktığımızda sınıfsal, kültürel, politik ayrımlar ve onların derinleştirdiği uzlaşmazlık halleri görüyoruz.

Bizde, yayıncı kuruluşun medya figürleri liginde, derbi dendiğinde ortaya çıkan uzlaşmazlık, reklam panoları önünde demeç veren Kocaman’ın ağlanmasıyla Terim’in efelenmesinin sonsuza giden uzlaşmazlığı yalnızca. Bir de takım adlarına rakamlı espriler yerleştirerek unutulmaz mağlubiyetlere yapılan ilkokulca göndermeler.

[email protected]