Vicdanlarına nasıl açıklayacaklar!

2014 yılını kapatırken derin acıları ve anlaşılamaz derecede abes davranışları da geride bırakıyoruz. Bu geride bırakışın son ve devamlı olmasını dileyerek, geride bırakmayı umduğumuz  olumsuzlukların ancak bazılarını -zira hepsi değil bu sütunlara akıllara, hafızalara sığmaz-  bir kez daha hatırlamamızda yarar olduğunu düşünüyorum.

Kuşkusuz unutulamayacak acı olayların başında SOMA katliamı olmak üzere, ERMENK ve sair irili ufaklı maden cinayetleri, onları izleyen sanayi ve inşaat cinayetleri gelir. Emekçinin kanı üzerinden sağlanan ucuz kömürlerle yoksul ve ihtiyaç sahiplerinden oy alma siyasetinin akılla ve vicdanla anlatılacak bir yanı yoktur. Bu cinayetlerin gösterdiği en temel patoloji ise, siyasilerin bu cinayetlerden kendilerini vareste görmeleri ve bir iki beyanat ve bir çift ayakkabı armağanı(!) ile olayı kapatmaya yönelmeleridir. Maalesef, söylemek durumundayım ki, oğlunu kaybeden acılı babanın bir çift lastik ayakkabıyı geri çeviremeyip, kabul etmesi de toplumumuzun başka bir derdidir. İşte, siyasilerin yararlandığı böylesi samimi içten beslenen saygı anlayışıdır; samimiyetin hoyratça sömürülmesi! Keşke, böylesi samimi ve içten duygular siyasetçiye avantaj sağlamasa! Oysa bu acılı baba siyasetçiye değil, devlete, kuruma saygı göstermektedir.

Diğer kanayan yaramız hukuk meselesidir. Nasıl bir hukuk vicdanıdır ki, bir savcı defalarca beraat etmiş olan bir insana müebbet hapis istemi ile bir kez daha dava açabilmektedir. Zanlı yüksek eğitimli olabilir, şu anda Fransa'da doktora çalışmasını sürdürüyor olabilir, ciddi araştırmalara dayalı eserler ortaya koymuş olabilir. Ama bütün bunlara rağmen, hiç kuşku yok ki, böyle bir insan da en ağır suçu işleyebilir ve bu durumda kesinlikle yargı önüne çıkıp hesap vermelidir. Bu konuda hiç bir kuşku bulunmamaktadır. Ancak, tüm geçmiş mahkemelerdeki ve Yargıtay'daki yargıçlar şahsın suçsuzluğu hakkında karar vermişken, nasıl oluyor da, bazılarının kafalarında, belki de kalplerinde, kuşkular bir türlü dinmiyor! Kapitalizmin örtülmeye çalışılan sonuçlarını eserlerine taşıyarak topluma yayan bir sosyologa uygulanacak muhtemel yaptırımla, tüm potansiyellere göz dağı mı verilmeye çalışılıyor, acaba! Adaleti böylesi faşizme alet edenler kendi deruni yalnızlıklarında vicdanlarına nasıl yöneleceklerdir!

Adaletten söz açılmışken, çok doğru olarak, kimsenin dokunulmaz olmadığını ve herkesin yargıda hesap vermesi gerektiğini dilinden düşürmeyen başbakanın kendi vicdanına nasıl döndüğünü de düşünmeden edemiyorum. Aynı konuda tüm AKP parlamenterlerini, bakanları ve parti yandaşlarını da vicdanları ile başbaşa bırakıyorum!   

Bütçe görüşmelerini ara sıra izledim ve kahrımdan öldüm. Konuşmalarda ne bir içerik, ne bir fikir silsilesi, ne mantık ne etik incelik var. Konuşmaları hepimiz dinlemişizdir. Seçilmiş siyasilerden o veciz ifadelerle etrafa saçılan mantık parıltılarına muhatap olan halk acaba neyi normalleştirip içselleştirir de davranışını onun üzerine inşa eder! Siz hiç özür dileyen bir insana rastladınız mı! Böyle birine rastlarsanız, lütfen ona bir çiçek ikram edin, çünkü o insan artık nesli tükenmiş bir değerdir.Zira günümüzün sosyal öğretisi artık böylesi insan yetiştirmiyor.

Seçilmiş olmak için belirli eğitim düzeyinden geçmiş, halktan oy almak için belirli sosyal usul ve nezaket kuralları sahibi olarak çevrede tanınmış olması gereken zevatın parlamento çatısı altındaki davranışları ile kadın cinayetlerindeki davranış kalıpları acaba birbirinden çok farklı mıdır!

AKP'nin çeşitli alanlardaki çelişkileri çok nettir. İktidar, bir yandan oniki yıllık iktidarda uyguladığı ekonomi politikası ile övünüyor, diğer yandan yeni atılım programları yayınlıyor; bir yandan demokrasi ile övünüyor, diğer yandan siyasi tavır ve icraatları ile farklı tavır sergiliyor ve  toplumu polis şiddet  boğuyor; bir yandan halkın gücüne dayandığını ifade ediyor, diğer yandan halkın diğer yarısını temsil eden muhaliflerine usul ve etik dışı davranışlar sergiliyor; bir yandan tasarrufların artırılması gerektiğini savunuyor, diğer yandan kamuda inanılmaz israf içinde yüzüyor; sırası gelince anayasaya sığınıyor, sırası gelince anayasal kurumların denetiminden kaçıyor, vs. vs..

AKP oniki yıllık iktidarının sonlarına gelirken niçin ve nasıl oldu da eski yazı ve Osmanlıcaya kurtarıcı olarak sarıldı. AKP'liler de çok iyi biliyor ki, Eyüp mezarlığında dahi mezar taşlarının çoğu Türkçedir. Kaldı ki alfabe ya da dil mezar taşlarının okunması için öğrenilmez. Akademik çalışmalar ya da kişisel merak veya sair sebeplerle Osmanlıca gerekli olduğunda öğrenilebilir, öğreniliyor da! peki nedir mesele? Meselenin iki sebebinin olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi paralel yapı olarak adlandırdıklarının toplumda taban kazanmak için geliştirebileceği düşünülen alanın kapatılması; ikincisi ise, oy kaybını önlemek amacıyla -AB ile müzakerelerdekine benzercesine- toplumla yeni bir müzakere alanı açarak, tabanı tutmaktır. Gündem saptırmak vb gibi nedenler de bu arada sayılabilir. Beşyüz ya da bin danışmanını olan biri hergün bir sloganı halkın önüne atabilir. Bu şahıs hiç farkında değilmidir ki, bin danışman olunca, işlerin dış alemden denetlenmesi ve bu kanaldan siyasilere nüfuz edilmesi de çok kolaylaşır. Bilindiği gibi, idam mangalarında sadece bir silahta hakiki mermi vardır. İlginç olan, bu durumun ne dışarıdan ne de içeriden biliniyor olmasıdır. Ateş edilir ve sadece tek bir silahtan çıkan gerçek mermi hedeftekini öldürür.

Gelecek hafta yurt dışındaki çocuklarımla olacağımdan, siz değerli dostlardan bir haftalık izin istiyorum.

Giderek koyulaşan böylesi karanlık içinde nasıl olacaksa, tüm dostlara ve neoliberalizm içinde çifte kavrulmuşa dönecek insanlığa nice Mutlu Yıllar diliyorum!