Timsah

“Dostoyevski’nin 1865 yılında yazdığı kısa hikâye “timsah”, Avrupa turuna çıkmadan bir gece önce eşi, kızı ve yakın arkadaşıyla gezmeye çıkan memur İvan’ın görmeye gittikleri bir timsah tarafından yutulmasıyla başına gelenleri anlatır. İvan timsahın içinde konuşmakta ve dışarıdakilerin seslerini duymaktadır. Ailenin ve en yakın arkadaşı Aleksey”in yardım için gittiği polis “kurcalamayın, olay şüpheli, zaman geçsin, biraz unutturalım” diye akıl verir. Bir başkası “timsah tarafından yutulan memurlara ait bir madde yok” diyerek bir şey yapamayacağını söyler. Timsahı gezdiren kumpanya bu tuhaf durum üzerinden para kazanmaya çalışır. Dost, düşman ortaya çıkmıştır.

Hikaye Türkiye’de ilk kez 1961 yılında radyoda sahnelendi. Tek bir temsil oldu. Oyunun yayınlanacağı saatte herkes heyecanla radyonun başına oturmuştu.

Ülkemiz yakın tarihi 1960’daki bu durumdan pek ders çıkarmadığı için üniversitelerden ve kamudan ihraçlar her darbe ve otoriteleşme döneminde yeniden ortaya çıkmaya devam ediyor. Sadece sıkıyönetim yerine OHAL, yasa yerine kanun hükmünde kararname biçiminde isim değiştirerek.

Bu nedenle, Haldun Taner’in eleştirel oyunu, Selçuk Erez’in katkılarıyla ne yazık ki siyasal güncelliğini korumaya devam ediyor. Yıllar geçse, ileri demokrasiye geçtiğimiz iddia edilse de ülkemizde “ihraçlardan” bir türlü vazgeçilmiyor. Sadece ihraç KHK’leri yayınlayanlar değil, bunları savunan rektörler, TV’lerde vicdanları makulleştirmeye çalışan yorumcuları bu insanlık suçuna ortak olmaya devam ediyor.

Tiyatro oyunumuzda bu kez, Avrupa seyahatine çıkmayıp kendini timsahın midesinde bulan İvan’ın olup bitenlerle birlikte içsel bir yolculuğa çıkışına tanıklık ediyoruz. Karısı Elena’nın duygu karmaşasını, amiri Popoviç’in ikiyüzlülüğünü, bir çare olarak gidilen Prof. Zbignief’in tutumunu, daha da önemlisi paranoyak olmuş polisi ve generali ile herkesi suçlu gören devlet anlayışı ile timsahın içinden izliyoruz. ..”     

Üniversiteden ve kamudan ihraç edilip, hak aramada tüm hukuk yollarının kapatılması, İkinci Paylaşım Savaşı döneminde uygulanmış olan Varlık Vergisi suçunu belleğimizde canlandırmaktadır. Böyle bir ortamda insan hakları ya da demokrasi veya özgürlük gibi söylemler lüks olmaktan da ötedir. Siyasi bir örgüt olarak devletin varlığını ve devamını savunması reddedilemez. Ancak devlet, tüm savunmasını herkesten ve her örgütten çok daha güçlü olarak, istihbarat ve hukuk yollarından yapar, yapmalıdır. Öte yandan, OHAL, hatta sıkıyönetim gibi olağanüstü dönem uygulamaları zamanla ve uygulama alanları ile sınırlı olmak durumundadır. Aksi halde keyfi idare ülkeye hâkim olur.

İçinden geçtiğimiz karanlık dönem, yukarıda özetini verdiğim oyunun sahnelenmesine sebep olabilmektedir. Bu bir hak arayışıdır, hukuk yolunu zorlamaktır. Üniversitelerden ihraç edilenler ve kamudan çıkarılanlar timsahın karnında durumundadırlar. Geçtiğimiz Cumartesi günü üniversiteden ve kamudan ihraç edilenlerin bir bölümünün sergilediği oyun timsah tüm izleyicileri çok gerilere götürdü ve onlara çok şey hatırlattı.

Toplumlar sıkıştırıldığı dönemlerde, özellikle de hakka ve hukuka dayanmayan durumlarda kaçınılmaz olarak tepki verirler. Timsah oyununun sergilenmesi bunlardan biridir. Bir başka etkinlikte de “Boyun Eğmeyen Şarkılar” seyircilerin coşkusu ile karşılandı. Böylesi gösterilerin oluşması ve sergilenmesi içimizi burktuğu kadar, gelecek için umut serpmektedir.

Batı dünyası bir yıllık bir takvim vermiş. Ne acıdır ki, halledemediğimiz meseleler konusunda Batıdan umut bekliyoruz. Bu halimizi gören Batı, yönetebileceği ve sömürebileceği bir çevre halkını memnuniyetle karşılamaz mı? İçeride timsahın karnındaki halk, Batının sahte şefkatinden ne bekleyebilir ki! Kapitalistin sömürü mantığının altında demokrasinin esamisi okunur mu ki, Batının yaklaşımından umutlu olalım. Her ulus ancak kendi ürünü ile abat olur ya da tarihin çöplüğüne gömülür. İkinci şıktan birinciye geçmek için Batının şefkatine değil, kendi basiret ve idrakimize güvenmeliyiz. Siyasi erk, siyasi projesini uygulayabilmek için halkları bölerken, toplumu parti toplumuna dönüştürürken, toplumsal kurumları parçalarken, umalım ileriye ait umutsuzluğumuzu kıracak bir mucize gerçekleşir!