Üniversite rektörünü seçti

İstanbul Üniversitesi rektörünü seçti.

Rektör atanmaz, seçilir. Rektörü seçenler üniversite öğretim üyeleridir. Bütün bir gün süren seçim süreci sonucunda Profesör Raşit Tükel çok büyük bir birincilik farkıyla rektör seçilmiştir NOKTA

Bu süreçten sonra gerek usul gerek idari aşamalarda taraflara çok önemli görevler düşmektedir. Bir kere, usul açısından tüm tarafların seçim sonucunda ortaya çıkan tabloya uyumlu davranmaları asgari demokrasi koşulu olduğu kadar etik ve çağdaş anlayış gereğidir de. Şöyle ki, seçim sonucuna göre ikinci ve tüm diğer adaylar rektör olamayacaklarını açıkça ifade etmelidirler. Bir hocaya yakışan tavır budur. Yoksa ikinci veya üçüncü olmuş bir adayın rektör olarak üniversiteye gelmesi gurur vesilesi değil, tam tersi, utanç verici bir durumdur.

Yasalar yazılır, gelenekler ise oluşturulur. YÖK uygulaması bir yasa hükmüdür. Yasanın açıkça yasak saymadığı durumda yasadan farklı davranmak ileriye yönelik gelenek oluşturma yolunu açmak demektir. Rektör seçimine girmek meslektaşların eğilimlerini görmek anlamını taşır. Buraya kadar doğal süreç işlemelidir. Ancak, seçim sürecinde meslektaşların eğilimi alındıktan sonra, uyulması gereken etik kural doğrultusunda oluşan eğilimin algılanması gereklidir. Hocalık mertebesine çıkmış bir insanın böyle bir algılama yapamaması, ya eblehlik ya da etiksizlik olarak yorumlanır. Seçimde ikinci ve daha sonraki sıradaki birinin atanması siyasetin üniversite üzerinde hakimiyeti anlamına gelir ki, buna izin veren bir üniversite mensubunun yönetsel özerkliğe ve bilimsel özgürlüğe inancı yok, kısacası, idari hocalık sıfatı yok demektir.   

Rektörlük seçimi ertesinde gerçekleştirilmesi gereken idari uygulamada YÖK ve cumhurbaşkanlığı makamı yer alır. Seçimden sonra yapılması gereken ikinci görev, oluşmuş sonucu resmi süreç çerçevesinde onaylamak ve rektörlük görevini arkadaşlarından almış olan hocayı makamına oturtmaktır. Bunun dışında bir işleme kalkışmak siyasetin üniversite üzerinde hakimiyet kurması anlamına gelir ki, demokrasiye özde inanan bir yönetimin böyle bir yöne sapmaması gerektiği açıktır.

YÖK uygulamasına göre altı kişi YÖK'e, oradan da üç kişi cumhurbaşkanına sunulur. İşin daha da ayıp tarafı, seçim sürecinden geçmiş adaylar YÖK'te arzı endam edip, bir çeşit sorguya çekildikten sonra işleme geçilmesidir. Bu durum, bir kuruma eleman alımına benzer uygulama olup, üniversite yönetimi ve bilimsel özerkliğe aykırıdır. Bir rektör adayının fikirsel ve projelendirilmiş eylem programı YÖK genel kurulu görüşüne uymayabilir, hatta ona karşı olabilir. Demokrasinin kuralı ve koşulu çerçevesinde bilimsel özerklik budur. Hatta bir üniversite içinde öğretim üyelerinin görüşleri de birbirinde çok farklı olabilir, olmalıdır da!

AKP liderlerinin büyük bir tutku ile sarıldıkları sandık sonucuna bağlılık ilkesi(!) İstanbul Üniversitesi'nde gerçekleşmiştir. Siyasi iktidar için sandığa sarılan gafillerin, üniversite rektörü konusunda farklı otoriteye sarılması etik kuralla açıklanamaz.

Siyasi iktidarın, hukuksuzluk ve despotik anlayışla, canhıraş şekilde şikayetçi olduğu çeşitli vesayet uygulamaları ile rektör ataması uygulamasını birbiri ile karıştırmamak gerekir. Zira, siyasal erkin eylemlerine çeşitli anayasal kurumların müdahalesi, sandık sonucuna yönelik olmayıp, siyasal erkin münferit uygulamalarına karşıdır. Böyle bir uygulama sandığı ortadan kaldırmamakta, tam tersine, sandıktan çıkanların sandık kurallarına ve yapmış oldukları yemine saygılı olmaya davet niteliği taşımaktadır.

YÖK uygulaması her konumu ile üniversiteyi siyasetin baskısı altına almıştır ve bu hazin süreç, maalesef, hiçbir iktidar tarafından kaldırılmamış olduğu gibi, AKP gibi baskıcı siyaset erki de buna sıkı sıkı sarılmaktadır. Toplumdaki tüm kurumları nerede ise sıfırlayan bir "hırs"ın üniversiteyi bu habaseti dışında tutması beklenemez. Ancak, bilinmesi gerekir ki, İstanbul Üniversitesi mensupları kadar, ülkenin haysiyetli öğretim elemanları üniversite üzerindeki siyasi baskıya boyun eğmeyecekler ve tüm varlıkları ile bu kabusu sonlandıracaklardır. Bunun başlangıcı da, Profesör Raşit Tükel konusunda yapılabilecek bir siyasi hata olacaktır!

Siyasi ve yargısal erk üniversitenin kararına saygılı olması gerekirken, aynı anda, seçimlerinden önce bir adayın onlarca öğretim üyesine verdiği sabah kahvaltısının da hesabını sormalıdır. Kahvaltıyı veren hoca da bunun hesabını vermelidir. Bu kahvaltının bedeli kamu bütçesinden çıkmış ise bu bir suçtur. Eğer kahvaltının bedeli herhangi bir kurum ya da bizzat hoca tarafından ödenmiş ise, ilgili kurum ya da hoca rektörlükten nasıl bir dönüşüm beklemektedir? Bu karanlık durum mutlaka aydınlatılmalıdır.