Nasıl bir hırstır bu böyle!

Bir çim saha üzerindeki gece maçlarının, dostlar arasında biraz zaman geçirmek, biraz da stres atmak için yapıldığı düşünülür. Çim sahada düşerek kolunu kıran bir insan size şöyle bir cümle kursa şaşırmaz mısınız: “Ben bir şirkette ara elemanım. Maçta savunma hattında oynuyordum. Karşımda hırslı finans müdürleri vardı. Maç esnasında birkaç kez karşılıklı oynayış biçimlerimizle takıştık. Son seferinde, hücum hattındaki finans müdürü biraz da oyunla fazla ilgili olmayan ters hareket yaptı bana, yere düştüm ve bileğim kırıldı.”

Bu ifade üzerine düşündüm ki, bu genç yanlış yerde, yanlış insanla karşı karşıya gelmiş. Çim sahada da olsa futbol sertleşebilecek bir oyundur. Karşısındaki ise, maalesef, finans müdürü ve ileri hat oyuncusu, yani gol atıp hayatının zevkini yaşaması gereken biridir. Bu insanın tüm yaşamı boyunca edindiği davranış biçimi budur!

Zaten, bir firma takımının dizilimi genel hatları ile bellidir. Kalede ve geri hatlarda genellikle yeni ve emir altındaki gençler oynar. Müdürler, özellikle de finans müdürleri ancak forvet oyuncusu olur. Çünkü futbol takımında aktif karar ve netice alma yerleri müdürlerin, pasif ve edilgin konumlar ise yeni ve pasif elemanlarındır. İşte insanların “hayvansal dürtü” dokusuna bürünerek, basit bir çim saha maçını bile dostluk havasından baskılı hiyerarşi ve güç sergileme havasına dönüştürme becerisi günümüz insanının mesleksel alan ve konumuna bağlı bir kişilik patolojisi olsa gerek!

Çeşitli mesleklerin insanlara farklı psikolojiler kazandırdığı doğrudur. Ancak, finans mesleğinin, diğer tüm mesleklere karşın, insanı niçin en hırslı yapanı olduğu araştırılmaya değer. Tüm diğer mesleklerde de çok doğal olarak, çok hırslı ve yenilgiyi asla kabullenemeyen insanlar vardır. Ancak, böylesi davranışsal bozuklukların, diğer mesleklerde finans mesleğinde olduğu kadar yaygın ve kapsamlı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle finans mesleğini öne çıkardım.

Günümüzün neoliberal akımında, finans alanındakinden farklı olarak, tüm meslek alanlarında da insanlar benzer hırs, heyecan ve korkuyu yaşamaktadır. Günümüz iş dünyasında insan davranışının temelini, maalesef, güvensizlik ve korku oluşturmaktadır. İstihdamın giderek daraldığı durumda, hemen her alanda esnek üretim ve güvencesiz istihdam ortamının yaygınlaşması bireyde derin korku ve güvensizlik hissi yaratmaktadır.
Güvencesiz çalışma (prekarya) ve her an işten atılma korkusu birey psikolojisinde tedirginliğe yol açmaktadır. Korku, üst kademelere doğru kölelik, alt kademelere doğru ise hırs, şiddet ve zulüm şeklini almaktadır. Zira, alt kademelerden gelecekler kendi yerine aday olabileceği gibi, üst kademeye itaatsizlik de her an işinden olmasına neden olabilir. Böylece, iş dünyasının en alt kademelerinden yukarıya doğru yükseliş merdiveninde yer alan genç bireyler, ezilme-hırslanma güdüsü ile terbiye edilip bilenerek, ancak böylesi insanlık dışı kepaze meziyetlerde en usta olabilenler üst kademelere kadar çıkıp, bu rezilliğin şahikasını sergileyebilmektedir. Kapitalizmin giderek sıkışması ve kâr sıkışmasının ilk yansıtılma yerinin istihdam alanı olması, iş yaşamını cehenneme çevirmekte ve psikolojik patoloji ve travmalara neden olmaktadır.

Toplumlar farklı sınıf ve katmanlardan oluştuğu gibi farklı davranış kodlarına da sahip olmakla beraber, katmanlar arasında davranışsal benzeşmeler ve yakınlaşmalar da kaçınılmazdır. Zira, mesleksel alan dışında da sosyal algılama ve öğrenim ağı yaygınlaştıkça bireyler, ana mesleklerdeki kadar güçlü olmamakla birlikte, başat davranış kalıbını benimseyerek, çeşitli alanlarda benzer davranışsal patolojiler sergilerler. Finans müdürü olmayan biri de, trafikte ya da birisi ile tartışırken finans müdürü benzeri üstten bakan, başat ve saldırganca davranış sergileyebilir.

Nitekim, siyaset alanında gördüğümüz tam da budur.

Parlamentonun, zaman zaman bazı uzak doğu ülke parlamentolarını aratmayacak nahoş manzaralara sahne olması, iktidarın sertleşmesi ve hata kabul etmez egemen tavrı hep “finans müdürü” davranış koduyla açıklanabilir. Söz konusu davranış kodunun şifresi, kazanımın büyük olduğu yerde kaybın da büyük olacağıdır. Farklı alanlar olması hasebiyle, ilk bakışta finans müdürü davranış patolojisinin siyasette yerinin olmadığı düşünülebilir. Zira finansta yenilgi çok ciddi kayıplara yol açabilirken, siyasette yenilgi, belki parti ya da kurumsal dokuyu etkiler, ama kişisel servetlerde etki yapmaz (mı!).

Siyasete yapışmanın yanında, siyasal icraatın kamusal denetimden kaçırılması, hatta ileri dönemlere yönelik kamusal-yargısal denetim yollarını kapatacak usulsüz yönetsel ve/veya yargısal operasyonlara girişmenin arasında da bir illiyet bağının olması gerekir. İlk bakışta anlaşılamaz olan böylesi ilişkiler ağının ve bunun üzerinde yükselen kişisel ve partisel davranışsal patolojinin tek açıklaması, iktidarın kaybedilmesi durumunda uğranılacak kişisel, ailesel ve yakın çevresel büyük zarar ve hukuksal sorumluluk olsa gerek. Böylesi büyük olası maliyet ve yıkımdır ki, günümüz iktidarına iktidarda kalmanın tüm yollarını meşru kılmaktadır. Çok yazık!