Laiklik tartışılacak bir konu değildir

AKP’nin temel kadrosunda olup, Meclis Başkanlığı görevi tevdi edilmiş olan önemli bir şahsiyetin, İstanbul Üniversitesi gibi zapt edilerek sanki külliyeye çevrilmesine yemin edilmiş bir mekânda laiklik konusu hakkında oldukça kesin ifadelerde bulunması ne rastlantısaldır ne de kişisel fikir olarak görülebilir. Bu davranış fevkalade bilinçli ve danışıklı olarak geliştirilmiş bir tavırdır. Kısmen gündemi perdelemek, belki de kısmen gündeme alıştırmak olarak sarf edilmiş olan bu ifade, kanımca, iki temel özellik taşımaktadır. Birincisi böylesi yaklaşımla AKP tartışmaya açtığı bu konuda bazı amaçlara yönelik olarak kesinlikle şekilci dincilik gütmektedir. İkincisi ise, tüm diğer politikalarında olduğu gibi, dayatmacı mantıkla toplumu ve siyasal arenayı ayrıştıran AKP, bu kez de halkın kutsalını zedeleyecek şekilde toplumu bölme girişiminde bulunmaktadır. Zira AKP takımı da çok iyi biliyor ki, laiklik dinsizlik olmadığı gibi, laikliğin olmadığı ortamda demokrasiden de söz edilemez. O zaman AKP niçin böyle bir dayatma cüretine girişiyor!

Bu yaşamsal sorunun yanıtı, giderek yönetilemez konuma getirilmiş toplumun, örtülü dikta rejimi ile güdülmesinin amaçlandığı şeklinde verilebilir. Demokrasi siyasal erk tarafından arzulanan bir yönetim biçimi mi ki! İç ve dış sorunlarla boğuşan, iktidara gelirken emperyalist ağalara verilen sözlerin yürütülmesi görüntüsünü Ortadoğu’da söz ve karar sahibi büyük devlet olma görüntüsü ile topluma yutturmaya çalışan AKP içine gömüldüğü sorunları ancak merkezi emir-komuta sistemi ile aşabileceğini düşünmektedir. Ne var ki, maalesef ülkede  bir parlamentonun mevcudiyeti ve giderek zayıflıyor da olsa, kuvvetler ayırımı uygulaması bu hedefi zora sokmaktadır. Siyasi muhalefetin zayıflığına rağmen, toplumsal muhalefetin oldukça güçlü olması da işleri güçleştiren ve sıkıyönetim benzeri sıkı rejimi gerekli kılmaktadır. Böylesi debelenme ortamında hem gündemi devamlı ve ilgisiz projelerle değiştirmek, hem de giderek sıkılaşan baskı rejimini oturtmak kaçınılmaz olmaktadır.

Yeni anayasa yapılacaksa, bu fırsatta dincilik söylemi ile halkı ve siyasi cepheyi bölmek oluşturulmaya çalışılan yönetsel sistem açısından gereklidir. Toplum bölünmelidir ki, AKP yanındakilerle, yani zorla evde tutabilenler(!) ile dışarı çıkanları, yani sokağa çıkan muhalifleri baskılayabilsin ve dindar-kâfir görüntüsü altında ayrıştırmayı ve karşıtları baskılamayı meşrulaştırabilsin. Tarikat anlayışı benzeri, ilk aşamada baskı uygulamadan, zamanla taraftar kazanma politikası güden AKP, dincilikle de hem aş-ekmek baskısı hem de sindirme yöntemleri ile, bunların da yetmediği yerde yalnızlaştırarak veya iş olanaklarını ortadan kaldırarak muhalifleri minimize etmeye çalışmaktadır. İşte bu ayrıştırmada dinciliğin tüm baskıları örtebileceği düşünülmektedir.

Topluma üstten dayatılan herhangi bir sosyal doku, kuşkusuz, hazmedilemeden şekilci olmak durumundadır. Demokrasi, seçme ve seçilme özgürlüğü ya da hoşgörü veya tolerans vb gibi hemen tüm sosyal davranış kodları zaman içinde organik olarak oluşturulur, ama yukarıdan topluma enjekte edilerek yol alınamaz. Hele de, toplumların deviniminde ileriye yönelik olmayıp, geriye yönelik toplumsal kodların yukarıdan verilmesi kesinlikle başarılı olmayacak politikalardır. Cumhuriyet dönemi başlangıcında da bazı davranış kodlar yukarıdan verilmişti. Ancak, bu kodlar toplumsal ilerleyişin ileri aşamalarının özelliklerini taşıdığı için tutulmuş ve yaşatılmıştır. Görüldüğü üzere, bu kodlar, günümüzün tüm kazımalarına rağmen sökülememektedir. Toplumların yürüyüşü içsel ve başat dış koşullar altında gerçekleştiği için toplumsal mühendislikler ancak gelecek zamanı yakalamada hız sağlayabilir, geriye götürülüş ise kesinlikle olanaksızdır. AKP gayretleri ile eğitim sisteminin imam hatipleştirilmesi eğitimi ve toplumu geriye götürdüğünden, toplum üzerinde planlanan gerici stratejidir. Toplumların daima ileriye gittiği, yapay stratejilerle geriye viteslenemeyeceğinin testi şudur. Eğer bugünün politikası olarak imam hatipleşme gelecekte başarılı gençler ve nesil üretebilirse proje başarılıdır denebilir. Aksi halde bugün zorla dayatılan bir strateji gelecekte toplumu sürtüşme ve çatışmaya götürürse, bunun anlamı toplumsal ilerleme dinamikleri ile topluma dayatılan politikanın sonucu arasında uyumsuzluğun oluşmasıdır. İşte, toplumların ileriye yönelik hızları yükseltilebilir, ama geriye viteslenemeyeceği görüşünün testi böyle yapılır. Bu görüş çerçevesinde AKP bugün yönetilemez hale getirdiği toplum üzerinde baskı uygulayıp geriye yönelik projeler uygulayarak, toplumu gelecekte bugünkünden çok daha büyük kargaşa ve çıkmaza sürüklemektedir.  

Anayasalara ahlaklı toplum ya da terbiyeli toplum gibi kurallar koyup, siyasal erki bunları uygulamakla yükümlü kılmak hukuk açısından komedidir. Kaldı ki, anayasa hukukuna göre, anayasa devleti kuran, organlarını belirleyen ve devletin hareket alanını sınırlayarak devlet aygıtına karşı vatandaşın haklarını koruyan bir yasadır. Buna göre, devletin din vb gibi konularla uğraşması söz konusu olamayacağı gibi, kimliklerde dahi din hanesinin kaldırılmasının talep edildiği bir dönemde devletin vatandaşın haklarına saygılı olmak dışında, onların hangi düşünce ve inanca sahip olacağında söz hakkı olmadığı gibi, bu konuda açık ya da psikolojik baskı yöntemleri ile telkinde bulunmaya hak ve yetkisi yoktur.