Karanlık siyasette aydınlık ekonomi

Siyasal erkin icraatları dahilinde iç ve dış siyaset konularında olmak üzere bir dizi faaliyet alanı vardır. İç siyasette ekonomiden iç güvenliğe, kalkınmadan gelir dağılımına dek çok sayıda faaliyet ve politika alanı vardır. Dış siyasette ise, bu denli fazla sayıda olmamakla beraber, yine de hatırı sayılır adette faaliyet alanı sayılabilir, örneğin, genel dış siyaset, bölgesel ülkelerle temaslar, Birleşmiş Milletler nezdinde faaliyette bulunmak vb gibi. Elinde böylesi farklı alanlar bulunan siyasiler kimi zaman birini diğerini perdelemek için kullanır. Her alanda olduğu gibi burada da ustalık kesbetmek, karşılaşılan zorluklarla doğru orantılıdır. Şu noktayı da hatırda tutmak gerekir ki, özellikle dış ilişkilerde olmak üzere, her alanda ortaya çıkan güçlükler, dış etmenlerin sonucu olduğu kadar, çoğu durumda, siyasilerin uyguladıkları politikaların ya da karşılaşılan etmenlerin yönetilememesi sonucudur.

Dış siyaset, nazar değmesin, tam anlamı ile evlere şenlik vaziyette seyrediyor. AKP yönetimi, belki de misyonu gereği, Suriye olaylarına ve olayların içeriye taşınmasına tam anlamı ile davetiye çıkarma siyaseti güderek, dış etmeni şiddetlendirmiş olarak bugünlere gelmiş bulunuyoruz. Yeni Osmanlıcılık hayalleri gölgesinde petrol alanlarına ulaşma amacı yanında, Ortadoğu'nun tek büyük devleti olgusu(!) hezeyanları altında "tarihin akışına yön vermede özne olma" misyonu ile büyük ağabeyinin Rusya ile mücadelesine müdahil politika sonucunda ülkemiz girdiği bataklıktaki yalnızlığında çıkış aramaktadır. Ortadoğu üzerinde devlerin savaşı yanında, ülkemizin de sosyolojik mozaiğini algılama körlüğü yaşayarak, güçlü dinsel alt-kimlik anteni ile güneydeki komşularla ani ve sıkı işbirliği kurulabileceğini hesaba katmadan, kendine özgü politika(sızlık)la hareket eden AKP, şimdi de iç siyasette sertleşerek, despotluğunu sabitlemeye ve ekonomideki yönetim aczini perdelemeye çalışmaktadır. Öldürülen Bir PKK'lının toprağa verilmesi öncesinde yetkili bir polis şefinin siyasilere siyasi nutuk çekip emir vermesi sorumsuzluk ve cesaret ise, bu cesareti bu kamu görevlisine kim vermiştir alınan emri icra etmekse, kim bu emri vermiştir? Hukuk içinde mücadele ettiğini ifade eden hükümetin bu hataya açıklık getirmesi ya da sorumluluğu yüklenmesi gerekir!

Geçen gün Ahmet Davutoğlu'nun Malatya'da esnafla yaptığı sohbeti izledim. Ustanın biraz daha alt tonlu kopyası olarak perdelenen tuluata gülsem mi, ağlasam mı, gerçekten bilemedim!. Malatyalıları muhabbetle anan Davutoğlu ünlü ve güçlü Malatyalılar olarak Hamido'ya dek herkesi anarken, ne hikmetse, sevelim sevmeyelim, ulusal kahraman İsmet İnönü'yü hatırlamadı bile(mi!). Çok şükür ki, İnönü'nün Davutoğlu'nun hatırlamasına zaten ihtiyacı yok! Ne hazindir ki, o vefalı Malatyalılar da bu ciddi vefasızlığı kibarca hatırlatmada bulunmadılar bile! Bu arada, tabii ki, Özal anılmadan edilemezdi. Doğrudur, onu da sevelim sevmeyelim, nihayet Özal'da bu ülkeye başbakanlık yapmış bir kışıdır bu sıfatla anılması yerindedir. Davutoğlu'nun Özal'ı anması başka bir sebepten çok da yerindedir. Malatyalılar çok iyi bilir ki, İnönü Üniversitesi kampusunda büyük bir tıp merkezi bulunmaktadır. Ne hazindir ki, İnönü Üniversitesi kampusundaki bu merkezin adı Turgut Özal Tıp Merkezi olarak anılmaktadır. Pembe Köşkü başbakanlığa bırakıp, Atatürk Orman Çiftliği'nin ortasına Ak Saray yapmak ne anlama geliyorsa, İnönü Üniversitesinin içine Özal Tıp Merkezi yapmak da aynı anlam ve zihniyetin eseridir. Böylesi seviyesiz siyasi davranışlar Atatürk'ü ve İnönü'yü değil, bizzat böylesi kadir kıymet bilmeyen kişiliksiz siyasi davranış sahiplerini değersiz kılar. Malatya'yı ziyaret ederken Davutoğlu keşke ülke başbakanı olduğunun idraki içinde davranarak, muhalefete laf yetiştirme düzeyinde kalmayıp, kendisini bağışlarcasına seyrettiğinin farkında dahi olamadığı ulusal kahramanın, hatta o ünlü iki ayyaşın dünyanın en civcivli döneminde Türkiye'yi tarihin akışına nasıl özne yaptığını görebilse idi. Heyhat!..

Dış siyasette, artık hepimizin bildiği şekilde, nasıl çıkılacağı bilinmez bir çamura gömülmüşken, ekonomik durum aydınlık kazandı. Aydınlık kazanan, tabii ki ekonominin işleyişi değil, IMF politikalarının sadakatle sürdürüldüğü isabetsiz ve çapsız ekonomi politikasının nasıl çamura saplandığıdır. Köle misali avene iktisatçılar dışında tüm gerçek iktisatçıların öteden beri bildiği ve sıkça dile getirdiği gibi, işler iyi gitmiyordu, gelecek karanlıktı, fakat rantçı yandaşların da destekleri ile hükümet her fırsatta pembe tablo çiziyordu. Genel halk düzeyinde belki fazla fark edilmedi son açıklanan Orta Vadeli Program tam bir iflas yolunun işaretidir. Tablo, tüm rakamları ile medyada yansıdı tahminler tutmadığı gibi, yıllardır perdelenen acı senaryonun da nasıl bir balon olduğu, artık üstü kapatılamayacak şekilde, kamu otoritelerince ortaya serildi Üstelik artık satacak fazla millet malı da kalmadı. Var tabii hâlâ, olmaz olur mu, yeter ki, satıcının yüksek sesine oyları ile destek veren yarınından bihaber kitle ve onları irşat eden çıkarcı ampul aydınlarının sahte özgürlük çığlıkları ufkumuzdan kaybolmasın! Satılacak daha bazı şeyler var topraklar var, karayolları var, kaldı ise, Bodrum ya da İstanbul'da boğaz etrafında Arap şeyhlerinin iştahını kabartan mülkler var, Mehmetcik var, var !. Bunların da ötesinde, bizzat, borca alışmış uslu, sadık ve itaatkar bir ulus var. Bütün ülke karayolları, alt-üst geçitler, metrolar, hızlı trenler vs ile donatılır, bunlar da yetmezse, Batı'nın terk ettiği nükleer santral inşaatlarına girilir. Üstelik Batı dünyasında işler kesat giderken Batılı güçlü firmalara da ülkemizde iş ve olanak yaratılarak, belki dış siyasette de bir nebze olsun itibar ya da göstermelik pohpohlanma sağlayıp, bunu da iç siyasette pazarlayabiliriz. Tüm bu icraatlar dış konsorsiyumla yapılarak, bir yandan halkın gözünde iş yapan iktidar imajı yaratılırken, diğer yandan da mali işler ve ekonomi de fazla aksamadan bir süre sürdürülebilir. Bunların borcu ise, yıllar sonrası nesiller üzerine aktarılarak, gün kurtarılmış olur. Ne de olsa, memleket kökenimiz itibariyle ata yadigarı işimiz, sanayiden çok, girişilen işteki borcu yeni işe girişerek sağlanan sıcak para ile sürdürülen inşaat ve kalfalıktır.

Siyasetin karanlık yüzü ekonominin olumsuzluğunu geri plana atmaktadır. Ne var ki, hükümet artık güneşi balçıkla sıvama cesaretini dahi gösterememektedir. İnşaat ve faizciliğin sonuna gelinmiştir. Daha doğrusu, ülkemiz ve halkımız IMF destekli teslimiyetçi politikalarla dış ve iç parazitleri beslemiş ve ülkeyi bu noktaya getirmiştir. Finans ve inşaat kalfalığı ile gelinen nokta kaçınılmazdır. Farklı olsaydı, ülkemizin en kalkınmış yöresi Marmara Bölgesi değil de, bu işlerde ustaların cirit attığı bölge olurdu. Olmadı çünkü olamazdı!