Mevcut şartlar...

Yedi yıl sonra yeni cumhurbaşkanını bekleyen Çankaya’da yaşam her zamankinden daha hızlı akıyor. Sandığa dört ay kala kendini on ikinci cumhurbaşkanı koltuğuna yakıştıran “meşruiyet fukarası” yeni sahip, önce “koşan, terleyen...” sonra “yetkilerini tam olarak kullanan...” gibi laf-ı güzafla düzeyini bir kez daha gösterdi. Dün bir, bugün iki demeden Çankaya’yı işgal telaşını saklayamadı. Kim bilir telaş evlad-ı iyale bulaştı, belki de köşk için perde, mobilya, masa örtüsü, kırlent alışverişi bile başladı.

Çoğunlukla yeraltında ara sıra yerüstünde tarihsel, dinsel, yerel, bölgesel elbette ırksal, siyasal ahlak ve vicdan dışı eylem ve söylemlerle Türkiye’yi tımarhaneye çeviren bir devlet ve siyaset adamı olarak misyonunu yerine getirdi.

Yatay geçiş
Eski sahip o koltukta oturmanın dayattığı “sınırın” altını özenle çizdi. Ve “mevcut şartlarda” gelecekle ilgili siyaset planı olmadığını söyledi. Ama “gözlerimi kaparım gönderileni imzalarım, geleni karşılar, gideni uğurlarım” demedi.

“Şartlar...” buysa’dan “kartlar...” buysa’ya yatay bir geçiş yaptı. Öyle ya alem buysa o da kendi çapında kraldı. Üstelik haklıydı. Çünkü orası Kasımpaşa değil Çankaya’ydı.

Dahası “Ben bağımsız bir şekilde siyasete girmiş bir insan değilim, hep birlikte karara varacağız” diyerek önce akepe içindeki gücüne dikkat çekip “birçok Fethullahçı milletvekilinin istifasını önlediğini” lisanı münasiple anımsattı. Sonra Washington’daki ve hatta Pensilvanya’daki saygınlığına değinip “şimdilik” kenara çekilmiş bir görüntü verdi.

Gücün hukuku
Şimdi ortada “iktidarın kiri pası sandıkta temizlendi” tezinden hareket eden, çoğu zaman “düzeltilen” ama her zaman “gizlenen” siyasi ve hatta adli siciliyle bir hukuk devletinde gerçekten “muhtar bile olamayacak” tek aday var.

Hukukun gücünü değil gücün hukukunu egemen kılarak ayetle hadisle kandırarak, cennetle avutarak, cehennemle korkutarak üniversiteye, bilime ve bilgiye karşı çıkarak düşünce ve ifade özgürlüğünü sınırlayarak savcıyı yargıcı iktidarın memuru yaparak yüksek yargıyı itibarsızlaştırarak sıfır sorun düşmanları yaratarak dost ve müttefikin Amerikası ile Malaka Boğazı’ndan Basra Körfezi’ne, Doğu Akdeniz’den Kızıldeniz’e demokrasi taşıyarak Mısır’dan Katar’a, Ürdün’den Lübnan’a Libya’dan Tunus’a uzanan Arap coğrafyasından yükselen Müslüman alkışlarıyla ülke yönetiyor!

Zulüm ve pazarlık
Muhalif olmayı, karşı duruşu ve protestoyu yasaklayıp kişisel özgürlüğü sıfırlamak işçileri, emekçileri ve gençleri iç düşman saymak sendikaya, derneğe, kooperatife karşı olmak öğretmeni, doktoru, askeri polisi memuru savcının yargıcın önüne atmak yazarı, tiyatroyu, operayı, baleyi, dansı susturmak kendine bağlı gazete ve televizyon kurup gazeteci ordusu beslemek Alevi karşıtlığını polis zulmüne, Kürt barışını oy pazarlığına dönüştürmek ekonomiyi ayakkabı kutusuna, villa tapusuna, banka cüzdanına indirgemek yolsuzluk ve rüşvet, hırsızlık ve doymazlık kanıtlarını yok etmek suçu ve suçluyu korumak şeffaflığı ve hesap verilebilirliği dert etmemek gibi sabıkalarıyla ileri demokrasicilik oynuyor!

Tam zamanı
Bir imamdan bir başbakan, bir başbakandan başkan yaratmak için sandık başına gidinceye kadar geçecek dört ayda bunların ne kadarı nasıl yazılacak, dahası yazılabilecek mi hiç belli değil.

“Yüzde 45’in yüzde 55’ten” daha büyük olduğunu kanıtlamaya kalkışarak her gün biraz daha azgınlaşan özgürlük düşmanı bir kadro karşısında “bu siyaset yapma tarzı” ile nereye kadar ne yapılacağını düşünmenin tam zamanı.

Şartlar şimdilik bu kadar, sıra kartlarda.