Mevcut kartlar

“Mevcut şartların” ne olduğunu bilen yok ama “mevcut kartların” ne olduğu tüm açıklığıyla ortada. Evelemeden gevelemeden yorum bekliyor. Yorum analiz ayağa düştü.

Hiç olmazsa birkaç soruyla ışık sızsa, köşkün yeni sahibi tartışmasının karanlığına.

“Mevcut şartlar”, “konuşalım buluşalım, ölçelim biçelim, oturup anlaşalım” gibi konuları kapsayan yöntem aranması sırasında ortaya çıkan kaba tutum mu?
Öylesine bir kabalık segilendi ki, bir tek “partide kaydın yok” denmediği kaldı. Dört yasanın vetosundan kaynaklanan öfke “kurucu üyeliği , başbakanlığı , bakanlığı” unutturdu.

“Böyle başlarsa vay halimize...” durumu mu?

Şimdiden belli
“Mevcut şartlar” öteden beri dilin ucuna kadar gelip bir türlü söylenemeyen vukuatların tetiklediği rahatsızlık mı? Ya da gözlerden uzak yapılan bir pazarlıkta ortaya çıkan sürpriz bir istek mi? Ucu bucağı yok, say sayabildiğin kadar.

“Aileye uzanan soruşturmayı saptırmak için savcıya talimat, yargıca emir” hukuksuzluğu mu?

Polisi devreden çıkaran “Adli Kolluk Yönetmeliği” tatsızlığından HSYK’yı yerle yeksan eden yasanın altındaki imzadan Twitter ve YouTube’u erişime kapatan karardan kaynaklanan rahatsızlık mı?

“Evini polis ve savcı baskınından korumaya çalışan suç kanıtı dolarları euroları göz önünden kaldırtmak için çabalayan Alman malı kağıt öğütücüyle belge temizliği yaptıran biriyle pazarlık ha...” ortaklığının baskısı mı?

“Villalardan, çocukların gemilerinden, dükkanlarından, damadın televizyonundan, oğlanın vakfından, kızın derneğinden gelen kokular ve daha neler neler” beklentisinin korkusu mu?

“Bu işin gideceği yer şimdiden belli” durumu mu? Hiçbiri değil, yüceler yücesi halkın yüzde 43’ü hazmetmekten, yüzde 55’i unutmaktan yana.

Padişah halife
Kıyamete dört ay kala “elde mevcut kartları”, pazarlığı yapılmakta olan değişimi gizleyen bir gelişme olarak kabul etmek en doğrusu.

Örneğin alt yapısı hazırlanmış çok sayıda milletvekili istifasının eli zayıflatan bir gelişme olacağı sır değil. Kulislerde akepe içinde “ikna edilemeyen” çok sayıda Fethullahçı’nın yanında, kendini “padişah ve halife sayan” birinin diktatörlük özleminden korkan milletvekili olduğu haberleri eksik değil. Çözüm sürecinin ilkesiz bir pazarlığa çevrilmesinden rahatsız Kürt millevekillerinin isyan noktasına geldiği biliniyor.

Örneğin Suriye’de süren iç savaşa hafif silah ve cephane desteği yanında, “sarin gazı” ve “klor bombası” gibi kimyasal silah sağlamak suçlamasıyla Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi karşısına “insanlığa karşı suç işlemiş”sanık olarak çıkacak bir siyaset adamının, dünyanın hiçbir yerinde devlet başkanı sıfatı kazanamayacağı gerçeği ortada.

Örneğin Anayasa’ya göre cumhurbaşkanlarının “yolsuzlukla suçlanamayacağı” kuralı, başlatılan soruşturmayı ve “dört bakan” hakkında hazırlanan “fezlekeleri” ne hukuken, geçersiz kılıyor ne de unutturuyor. Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğunun “onun görev süresiyle sınırlı olması”, tarafların “17 ve 24 Aralık yolsuzluk ve rüşvet olayından soyutlanmasına” imkan tanımıyor.

Kaldı ki bir bakanın koluna takılan 700 binlik saati konuşanlar, köşkün eski ve yeni sahipleri arasında geçen saat olayını unutmuyor.

Abdullah Gül yıllar önce bir gün “başbakanlık döneminde Suudi’lerin armağanı Bulgari’yi” koluna takmış, soranlara “bende bir tane var, başkalarında üç tane” diye yanıt vererek Recep Tayyip’in kalbini kırmıştı.

Yıllar sonra bir kez daha, ama biri cumhurbaşkanı öteki başbakan olarak bir otelde Suudi Kralı Fahd’ın huzuruna çıkıp armağanlarını aldılar ve aldıkları armağanı büyük bir inatla asla açıklamadılar.

Elbette farkındasınız ama bu aşamada yinelemekte yarar var. “Yok aslında birbirinden farkları, onlar aynı sokağın çocukları” diyelim gazeteyi dergiyi, radyoyu televizyonu, sendikayı derneği, büyüğü küçüğü, konuyu komşuyu uyaralım.