Kore’den Taksim’e

25 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

KAHRAMANLIK DESTANI: Söylenmedik yalan, sömürülmedik iman, aşağılanmadık insan kalmadı. “ Besmele” ile kışkırtmaya, “lahavle” ile saldırtmaya çalışıldı. Yetmedi “Allah” ile korkutuldu.
Kaba güce dayalı siyaset teorisinin kin, öfke, intikam üreten vahşi pratiğine başvuruldu. Taksim’de ölülerini anmak için bekleyen halkın üstüne “Allah… Allah...” nidalarıyla saldırıldı.
Yetmedi Başbakan ülkenin dört bir yanında halkına cop sallayıp kimyasal gaz solutan Türk polisinin “kahramanlık destanı yazdığını” söyledi.
Televizyonun (Halk Tv ve Artı Bir Tv) ışıklı mavi camından izlediğim “faşizmden enstantaneler” ise beni kaçınılmaz olarak zaman tüneline götürdü.
Önce Kemal Saldıraner’in “Mamak’ı” ile sonra Mehmet Ağar’ın “ÇaCa’ları” ile karşılaştım.
Bazı yazılar da anılar da hiç eskimiyordu. Albay Saldıraner’i 12 Mart’ın Mamak tutsaklarından bir dosttan dinlediğim hiç eskimeyen / asla eskimeyecek anılardan biri:
“Bizim cezaevinin komutanı Kemal albay Kore Savaşı’na katılan bir subaydı.O yalnız Kunuri’de değil ,Mamak’ta bizlerle savaştı. Askerlerine süngü taktırıp ‘Allah Allah’ diye bağırttığı askerlerini komünistlere ölüm diye üzerimize sürdüğü günler oldu”
Kunuri’deki “Allah…Allah...” 20 yıl sonra Mamak’a 50 yıl sonra Taksim’e taşınıyordu.
* * *
GÜNEŞİN YEDİ RENGİNE: İster arşivlerde gizlensin, ister belleklerde saklansın zulmün ve zalimin izi silinmiyor.
Mülkiye’den bir sınıf arkadaşının deyişiyle Polis Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanı olan Mehmet Ağar’ın “ÇaCa’ları” da eskimedi/ silinmedi:
“Belleğimde kalan ilk görüntülerinde gri siyah kırçıllı, askılı palaskalı koca şapkalı giysileri vardı. Sonra koyu lacivert oldular. Bir süre bakla yeşiline büründüler. En sonunda yeniden lacivert ve mavi oldular. Son yıllarda kırmızı tulumlu, beyaz yağmurluklu, sarı-turuncu rüzgarlıklı ve alacalı yeşil giysileriyle güneşin yedi rengine el koydular. Her ara rejim sonrası biraz daha kötüleşen imajlarını unutturmak amacıyla giysiler, şapkalar, apoletler değişti. Armalar, amblemler, bayraklar, flamalar, yıldızlar, kokartlar yenilendi.” (14 Nisan 1998,Radikal)
Mehmet Ağar bulduğu ÇaCa imajıyla sırtından copunu eksik etmediği halka polisin değiştiğini anlatabileceğine inandırıldı.
“Sarı saçlı, kırmızı rujlu, mor ojeli, sürmeli, rimelli Çevik Ayşe’lerle coplu, kalkanlı, kasklı, gaz bombalı, köpekli, atlı, motorlu Cesur Ali’lerle imaj değiştirme projesi hayata geçirildi. Türk polisinin yüz yılın sonunda yakalayabildiği en büyük değişim, ne yazık ki ÇaCa’lar oldu.”
* * *
TENCERE TAVA: Bugün Taksim’den Gezi Parkı’ndan ülkenin 79 iline şöyle bir bakıldığında TOMA’ların ve AKREP’lerin olmadığı hiçbir yer yok. Bunun dışında her şey aynı Başbakan’ın dediği gibi“tencere tava hep aynı hava”:
Komiser F..“Gri giysiliyken de, giysiler yeşil ve lacivertken de halkın ve demokratik rejimin değil, iktidarın ve baskıcı/yasakcı devletin hizmetindeydi. Arabaları siyahken de, beyazken de haklının yanında değil, haksızın yanındaydı. Renkler değişti ama o hiç değişmedi.”
Komiser yardımcısı T..“Dünyaya parmak ısırtan davranışıyla, zaten kötü olan ünü elektrikle, falakayla, copla her gün bir biraz daha artarak yenilendi. Armaları siyahken de, beyazken de yoksuldan yana değil, varsıldan yanaydı. Giysiler değişti, içindekiler değişmedi.
Polis Memuru Ş: “Kan ve gözyaşı akıtmadı. Ama kan ve gözyaşı akıtanlara karşı gelmedi. Darbe bile yapabilecek silahlı bir güç olduklarına inandı. “Biz de 170 bin kişilik bir orduyuz” gösterisine katıldı. Sokaklarda “Kahrolsun insan hakları” sloganlarıyla yürüdü.
Emniyet Amiri M.. “Hükümet üyelerine ‘vatan haini’ diyen,vali yuhalayan, bakan yumruklayan, milletvekili tokatlayan ve hatta TBMM’yi basmaya kalkan arkadaşlarını seyretmekle yetindi.
* * *
Çevik Ayşe ve Cesur Ali’den sonra yeni binyılın başında “meydanda gözlenen zulmün, mikrofonda dillenen yalanın” dışında değişen fazla bir şey yok.