Değiştireceksiniz, ama nasıl?

Kendinizi solda bir yerlere koyarak, “bu gidişata bir ‘dur’ demek” için; “AKP’nin düzenine son vermek” için; “Tayyib’e...”

Ve işte bir kez daha aldatıldınız! Hem de bu kez en ağırından... Size birilerinin dikte ettiği çaresizliğe aldanarak. “Boyun eğmeyeceğim!” demek gerekirken boyun eğerek...  “Biliyorum, bu da tam çözüm değil, ama...” diyerek.

Şimdi içinizde kendinize bile itiraf edemediğiniz inceden inceye bir sızıyla ihanetin nereden kopacağını bekliyorsunuz.  Kimin kimle buluştuğunu, kimlerin kimlerle hangi hesapları pazarlık masasına yatırdığını, hangi gazetecinin kimle konuşup, nereden bilgi sızdırdığını, hangi ukalânın beri köşede ne yorum yaptığını izlemeye çalışıyorsunuz. Bu karanlık yalan çukuruna bakarak gerçeğe dair bir ışık yakalayacağınızı sanıyorsunuz.

Nafile. 

Bunca yenilmişliğin, bunca şaşkınlığın, bunca dönekliğin, bunca ihanetin, bunca satılmışlığın yıllardır bataklık haline getirdiği bir soldan çıkacak sonuç bundan başkası olamazdı.

Ve bunların sayesindedir ki...

Sayılamayacak çok insan birşeylerin yanlış olduğunu fark ederken, yanlışın kaynağının nerede yattığını çözemiyorsa.  “Solcuyum” derken, solun değerlerinin ne olması gerektiğini bilemiyorsa. “Devrimciyim” derken, devrimin ne olduğu, nasıl gerçekleşebileceğinin farkında değilse... “Bu düzene son vermeli” derken, onun yerine neyi koyacağı konusunda en ufak bir fikri yoksa... Hepsi aynı nedene dayanıyor.

Haydi yeni baştan...

“Anlamak sevgilim / gideni / ve gelmekte olanı...” demiş ya şair.

Bu da, bu yalan ve mugalata şamatasına kulak vererek, oralardan ipucu yakalamaya çalışarak olmaz. Sermayenin köşelere yerleştirdiği ukalâların yorumlarını okuyarak; tüm varlıklarını, kişiliklerini borçlu oldukları harekete ihanet etmişlerin ve bugün de bu ihanet sayesinde ortalıkta dolaşarak hayatlarını kazananların zırvalarına kulak vererek hiç olmaz!

Anlamak için,  önce son yılların ihanet çemberleriyle daralttığı düşün dünyasının etrafındaki duvarları yıkmak gerekiyor... İktidar gücünü, çağımızın tüm olanaklarını kullanarak beyinlere doldurulan zırvaları çöpe atmak ve yeni baştan öğrenmek... Sil yeni baştan düşünebilmek... Yaşama, topluma yeni bir gözle bakabilmek...

Geçen gün, Yazılama Yayınevinin yeni bir kitabı geçti elime. Heyecanla okuyorum. Sil yeni baştan! Ne çok atladığım varmış, ne çok belleğimin derinlerinde kaybettiklerim. 80’li yılların başından bu yana, kimse bu düzeni değiştirmeye kalkmasın diye, üstelik inadırıcı olması için solun döneklerine “modası geçmiş” ilan ettirdikleri Marksist felsefe için bir klavuzdan bahsediyorum. Kitabın önsözünde değinmişler; derleyicileri ilk baskının arka kapağına şu sözleri koymuşlar: “Bir insan, Marksist felsefeyi bilmeden, bugün içinde yaşadığımız dünyayı bilemez.”

Onlardan af dileyerek ekleyeyim: Ne bilebilir, ne de değiştirmeyi düşünebilir. Ne, neyi neden göndermemiz gerektiğini, ne de getireceğimizin ne olacağını...

Sözüm, aklını ve yüreğini birleştirerek, tüm samimiyetiyle “dur” demek isteyenlereydi. Bir şey eksik kalsın istemem: Örgütsüz de öğrenilmiyor. Örgütsüz öğrenilen entelektüel gevezeliğe malzeme olmaktan ileri gidemiyor.

Yine de okumakta yarar vardır. İster anlayıp değiştirmeye girişsin, ister ezberleyip konuşmaya koyulsun...