İnanç, vicdan, ahlâk ve ortakları

Hedefli olarak yaratılmış olağanüstü bir ortamdaki seçimlerin olağan sonucu ortada. Başından bu yana işaret edilen, beklenmesi gereken sonuç daha ertesi gününden başladı ortalığa dökülmeye.

Kendilerinin de beklemediği bir sonuçla kazananlardan, bu sonuçlara saygı duyanlara, “herşeyi” tartışmaya hazır olduğunu ilan edenlere dek uzanan bir yelpazeden rüzgarlar estiriliyor. Her yeni günde mikrofonlara üflenen, gazete sayfalarına dizilen sözlere şöyle bir kulak vermek, kısaca göz gezdirmek yeterli.

Onların ne söylediği bir yanda dursun. Şu sırada çok daha fazla ilgimi çeken sorular var aklımda. Asıl yanıtın sahiplerine, sayısının milyonları bulduğundan emin olduğum insanlara sormak gerekiyor:

Bir zamanlar meydanları doldurmuş, AKP iktidarına korkulu günler yaşatmışken... Boyun eğmemek üzere başını kaldırmışken... Ülkesinin gömüldüğü dinci karanlığı yırtmak, emperyalizme tutsaklığını sonlandırmak, liberlizmin sömürü ve yağmasına “dur” demek  isterken... Düzen partilerinin boş sözlerine kapılan, tehditlerine boyun eğenlere... Asıl görevinin sistemi ayakta tutmak olduğu defalarca ispatlanan partilerin dümen suyuna kapılıp, sandığa hapsolanlara... 1 Kasım gecesinden itibaren tüm beklentilerinin seçim sandıklarının karanlığında boğulup kaldığını görmeye başlayanlara...

Sormak gerekiyor:

Vicdanınız ne diyor? Şimdi ne dediği bir yana. Sandığa giderken ne diyordu? “Aslında bunlarla olmaz ama...” demiyor muydu? “Bunlar kötünün iyisidir; yani, aslında bir başka kötüdür.” demiyor muydu?

Vicdan dediğiniz nedir ki? O, sayısız kere bizzat yaşadığınız, çevrenizde gözlemlediğiniz, duyduğunuz, okuduğunuz ve aklınızdan geçirdiğiniz yadsınamaz gerçekliğin bilincinizdeki en derin yansımasıydı. Onu hiçe saydınız! Susturdunuz! Ve kendinizi başka bir şeye inandırmaya çalıştınız: Kötünün iyisi olanların “biraz daha iyi olacağına”.

İnanç dediğiniz nedir ki? O da bilincinizin bir parçası değil mi? Bile bile, zorla bilincinizi yanıltmadınız mı? Olanaksılığını bile bile, kendinizi o partilerin bu düzeni yaşanılası hale getireceğine inandırmadınız mı? Tüm deneylerinize, tüm verilere, komünistlerin tüm uyarılarına karşın. Zorla.

Şimdi ne yapacaksınız?

Halkımız  ahlâk ve vicdan sahibiymiş. Halkımız dürüstmüş, onurluymuş, doğru sözlüymüş. Halkımız yiğitmiş... Boşverin siz bu safsatalara!

İşin felsefesine girmeden, ortalıkta bol keseden kullanılan sözcüklerle konuşalım:

“Ahlâk” sahibi olduğunuzu iddia ediyorsanız: Sadece çalan-çırpanlardan ve “bu arada bize de birşeyler düşebilir” beklentisiyle “çalıyor, ama çalışıyor” diyen ahlâk düşkünlerinden değil, onlarla el sıkışıp -hangi çıkar ve amaç uğruna olursa olsun- koalisyona/işbirliğine hazır olardan da ayrılmayacak mısınız?

Gerçekten “vicdan” sahibiyseniz: Bu ülkede -kendiniz de içinde olmak üzere- sömürülen, ezilen, iş cinayetlerinde ölenlere, yaşamı boyunca yoksulluğa mahkûm edilenlere; bilimin dinin karanlığında boğuluşuna; yaşadığınız kentlerin, toprakların yağmalanışına, ülkenin tamamının emperyalist sömürüye peşkeş çekilişine...  Ve bütün bunların size öğrettiğine bakmayacak mı, o vicdan dediğiniz derinlerdeki bilincin sesine kulak vermeyecek misiniz?

“Dürüst” iseniz: Gerçek olanı en başta kendi kendinize itiraf etmeyecek misiniz? Yalan olduğunu çoktan bildiğiniz lâf salatasınakwndinizi  inandırmaya devam edebilmek için bahaneler uydurmaya, yeni yalanlar icat etmeye son vermeyecek misiniz?

Sahiden onur sahibiyseniz: Asıl onurlu duruşun, bile bile yanlış olanda ayak diremekte değil, yanlışı, kötüyü, yanılgıyı fark ettiğiniz anda, duraksamadan ondan dönmekte olduğunu anlamayacak mısınız?

Doğru sözlüyseniz: Yalan olanda inat etme onursuzluğundan kendinizi kurtarmak için, yeni ve doğru olanı söylemeye başlamayacak mısınız?

Ve şayet yiğitseniz: En başta kendinize güvenerek, şu andaki sayılarına bakmaksızın, sizin gibi gerçekten yiğit olanlarla birlikte sömürüye, baskıya, talana ve yalana karşı mücadele etmeyi göze almayacak mısınız?

Gerçekten yiğitseniz.

Aksi halde alâksız ve vicdansız; sömürücülere, talancılara, zorbalara, emperyalizmin işbirlikçilerine biat etmiş; onursuz ve korkak, puslara gömülmüş bir yığın içinde kaybolup, gideceksiniz.

Karar sizin.