Yüzyılın dolandırıcılığı

Tarihçi Carlo Cipolla, “Tre storie extra vaganti” başlıklı kitabında üç sıra dışı öykü anlatıyor. XIV. yüzyıla odaklanan ilk öykü, iktidar sahibi Floransalı bankerler Bardilerin dünyasına ışık tutarken, Fransızların imzasını taşıyan iki ticari anlaşmanın yorumlandığı bir başka öykü, okuyucuyu XVII. ve XVIII. yüzyıllara doğru götürüyor. XVII. yüzyılda Avrupalıların Türklere yaptığı tatsız bir şakanın anlatıldığı “Yüzyılın Dolandırıcılığı” adlı öykü ise, bu cumartesi yazısının konusu.

Paris’te 1675 yılında ticari ve finansal içerikli bir anlaşma yayımlandı. “Le parfait negociant” başlıklı bu belgeyi Jack Savary kaleme aldı. Savary, farklı toplumların erdemleri ve kusurlarının yorumladığı bir bölümde “Bu dünyada karlı bir iş yapılabilecek bir yer ve kişi varsa bu hiç şüphesiz Cenova ve bir Cenovalıdır” diye not düşmüştü.

Fransız yazar, Cenovalı tacirlerin İzmir ve Yakın Doğu’da ticari ilişkiler yürüttüklerini anımsatarak, “Bir zamanlar Cenovalılar bu şehirde üretilen ipekli kumaşları gemilere yükleyerek İzmir’e ve Yakın Doğu’ya gönderirlerdi. Ancak ‘luigini’ diye anılan paralarla ilgili skandal patlak verince İzmir’de bir tek Cenovalı’ya rast gelmek mümkün olmadı.

‘Luigini’*, 1655-1675 yıllarında ülkelerarası ekonomik bir sahtekarlığa konu olan Fransız parasıydı. Bu skandalın başlıca özneleri Fransızlar, “Güneş Kralı” diye anılan XIV. Louis, bu paraları Cenova’nın baş şehri olduğu Liguria bölgesindeki darphanelerde basma hakkına sahip, bunların sahibi soylu aileler, dönemin Türk kadınlarıydı.

TÜRK KADINLARININ SAPLANTISIYDI

1656’da Türkleri sarsan bu sıra dışı öykü şöyle gelişti; XVII. yüzyılda Avrupalının gözünde Türk, sade ve samimi bir figürdü... Yolu İstanbul ve başka şehirlere düşen Avrupalı seyyahlar ve yaşlı kıtada kullanılan para birimleri konusunda yeterince bilgi sahibi değildi Türkler. Özellikle Türk kadınlarının hiçbir şeyden haberi yoktu. Yeni Fransız parası “luigini” 1656’da Türkiye’de bir saplantı oldu. Kadınlar, bu paralarla yapılan bilezik, kolye ve küpeye sahip olmak için çıldırıyordu. Saç fırçalarının üzerinde bile kullanmak modaydı bu paraları.Varlıklı ailelerde kadınlar elbiselerinin üzerine dahi işliyordu. Türkiye’deki bu moda, ‘luigini’lerin değerini arttırdı. O dönemde 5 Türk parası karşılığında 12 luigini alınıyordu. Türk kadınlarının gözleri öylesine kararmıştı ki 6 luigini alabilmek için 8 Türk parası vermekten kaçınmıyorlardı.

Türklerin Fransız paralarına gösterdiği bu akıl dışı ilgi ve tırmanan moda karşısında Fransız spekülatörler devreye girmekte gecikmedi. Talebi karşılamak için daha çok para basmak gerekliydi. Kurnaz Fransızlar bileşiminde daha az gümüş ve bakır olan paralar basmaya başladı. Hedef, yasa dışı yolla yoğun talep karşısında kar etmekti. Sahte para skandalına adlarının karışmasından ürken soylular, sahibi oldukları darphanelerde para basmaya başladılar.

Trevoux’da bir darphanenin sahibi olan Dombes prensesi ve Orange’daki darphanelerin sahibi Prens, sahte para basımında devreye girdiler. Hızla para basılmaya başlandı. Zaman içinde sahte paraların niteliği gitgide bozuldu. Bu soruna bir çözüm arayan kurnazların aklına Cenovalılara danışmak geldi.

Böylece Ligurya bölgesinde çok uzun zamandır para basmayan darphane, Türkiye’deki yoğun talebi karşılamak, Fransız kuzenlerine destek olmak adına luiginileri basmaya başladı. Cibo di Massa’nın yanı sıra Monaco’da Grimaldilerin, Tassarolo ve Ronco’da Spinola ailesinin, Loano ve Torriglia’da  D’Oriaların i Campi’de Centurioni-Scottilerin, Fosdinovo’da Malaspinaların sahibi olduğu darphaneler Türk pazarı için Fransız parası basıyordu.

İlk dönemde adı geçen darpanelerde basılan paralar bütünüyle niteliksiz olmasa da kısa zamanda  üretimine sahte paralara  odaklandı. Özellikle Cenova ve çevresinde üretilen paralar skandal boyutundaydı. Bir luigini satın alan müşteri bileşiminde ne miktarda gümüş kullanıldığından haberdar değildi.

İTALYANLAR KAR ETMEYİ DÜŞÜNÜYORDU

İtalya’da o dönemde birçok darphane, Cenovalı ve bazen Venetolu Moretti gibi dolandırıcılıkta sınır tanımayan başka bölgelerden gelen spekülatörlere kiralanıyordu. İtalyanların derdi, Türk kadınları talep ettiği sürece sahte para üretiminden kar sağlamaktı. Paraların sahte olması umurlarında değildi.

Türkler olan bitenin farkında değildi. Fransız paralarının sahte olduğunu anlamadılar. Bu durum bir dönem devam etti, skandal hemen patlak vermedi. İtalyanlar tüm hızla sahte para basmayı sürdürürken Girit adasında Kandiye’yi kuşatan Türk birliklerinin kendilerine Fransız parası verilene kadar buradan gitmeyeceklerini duyurması bir paradoks gibi algılanabilir.

Spekülatörler, darphane sahibi soylu ailelerle işbirliği yapıyordu. Bir ara vicdan hesabı yapıp  teologlara bile danıştılar. Teologlar da onlardan farklı değildi, Türklerin bu paraları süs amaçlı kullandıklarını, paraların serbest dolaşımda olmadığını öne sürerek teselli ettiler soylu dolandırıcıları.

Bu öyküde Türkler, “masum kurbanlardı.” Ancak bu gerçek, iki yıl sonra masaya yatırıldı. Türklerin haksız bir biçimde sömürüldüğünü 1667’de Livorno’da yaşayan İngilizler ortaya attı. İngilizler bu dolandırıcılık şebekesine hiç katılmadılar ama Yakın Doğu’ya yaptıkları ticaretin zarar görmemesi adına Fransız paralarında belli bir kalitenin tutulmasına özen gösterdiler.

Fransızlar, Cenovalılar ve Venediklilerin Türklerle yaptığı ticaret, İngilizlerin yürüttüğü ticari ilişkilerin yanında sönük kalıyordu. İngilizleri yaptıkları satışlarda Türklerden sahte para almak rahatsız ediyordu. Özellikle Livorno ve Toscana sahte Fransız paralarıyla doluydu. Türkler geç de olsa uyandı. İngilizler, Türkleri, dolandırılan Türkler ise Fransız hükümetini protesto ediyordu. Ülkelerarası dolandırıcılığa karışanlarr ve sorumluları sonunda bu sahtekarlığa bir nokta koymak zorunda kaldı.

1666 yılı geldi çattı. Fransa Kralı,‘luigini’lerin basılmasını yasakladı. Türk sultanının ise sahtekarlığa göz yuman ve aracı olduğu öne sürülen iki Türkün, ellerini ve bacaklarını kestirdiği, bazı Ermeni ve Musevi vatandaşlarınıda aynı cezaya çarptırdığı  anlatıldı.

Bu öykü, tarihin tozlu yapraklarında saklı kaldı. Arşiv belgelerini okuyan tarihçi Carlo Cipolla’ya ise “Yüzyılın Dolandırıcılığı” öyküsünü kaleme almak düştü.

* İtalyancada “Luigino”, Fransa’da XVII. yüzyılda Petit Louis paralarının imitasyonu olan paralar için kullanılıyor. Türkçede bu para birimine verilen isim, “Timmin”.

 

[email protected]