Patron partisi AKP 16 yaşında: İşçi sınıfına düşen acı, vahşet ve ölüm...

AKP 16. yaşını kutluyor... Patronlara dost, işçiye düşmanlıkla geçen 16 koca yıl... İşçi sınıfının tüm kazanımlarına göz diken, ülkenin kamusal varlıklarını patronların yağmasına açan, binlerce işçi cinayetinde en az 20 bin işçinin hayatını kaybettiği 16 yılın acı ve vahşet dolu öyküsü...

Ahmet Çınar

Kurulduğu 2001, iktidara geldiği 2002’den bu yana tam 16 yıldır işçi düşmanlığına bir gün bile ara vermeyen bir partiden söz ediyoruz: Patron partisi AKP’den.

İşçi sınıfı mevzi kaybetmeye elbette AKP’yle başlamadı. Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik kararları, asıl adıyla “vahşi neoliberal saldırı kararları” ve bu kararları hayata geçirmek için gerçekleştirilen 12 Eylül faşist darbesinden sonra, Türkiye işçi sınıfı o güne dek kazandığı tüm mevzileri, cepheleri, kazanımları birer birer yitirdi. Özal, Demirel, Çiller, Erbakan, Yılmaz ve Kemal Derviş’li Ecevit hükümetleri boyunca saldırılar devam etti. Bu partilerin her biri patron partisi, liderlerin her biri patron dostuydu…

AKP’YE KADAR YAŞANANLAR…

Türkiye Cumhuriyeti’nin özeti şuydu:

Siyasi krizlerle, OHAL’lerle, darbelerle, sıkıyönetimlerle “uzatılmış bir olağanüstü haller ülkesi” haline getirilen Türkiye’de, 70-80 yılın krizinin yükü, ağırlığı, bedeli işçiye, çalışana, üretene, yaratana; işçi sınıfına ödetildi.

En kaba anlatımıyla, paranın “para” etmemesi, değer kaybetmesi, işe yaramaz hale gelmesi anlamına gelen devalüasyon dönemleri bunun en somut örneği oldu. “Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanların daha da fakirleşmesi” anlamına da gelen devalüasyonlar, hep siyasi kriz süreçlerinde gündeme gelmiş, işçi sınıfı daha da yoksullaşırken, patronlar sınıfı daha da zenginleşti.  

“Stabilizasyon” ve “istikrar” nutuklarıyla birlikte gelen devalüasyon dönemlerinde, emekçilerin yaşam koşulları daha kötüleşti, alım güçleri daha azaldı, insanca yaşam stndartları daha da bozuldu.

1946, 1958, 1970, 1980, 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan devalüasyonlara hep OHAL koşulları, darbeler, olağanüstü haller, baskı dönemleri eşlik etti. Siyasi krizlerin faturaları şiddet, baskı ve yoksullaşma olarak emekçi sınıfa ödetildi.

7 Eylül 1946 devalüasyonu, Türkiye’yi bambaşka bir rotaya sokan, kapitalist sistemin içine iten, emekçilerin değil patronların ülkesini yaratan bir dönüm noktasıydı. Dünya Bankası’yla, IMF’yle bütünleşilen, işçi düşmanı liberal ekonomik düzene geçişin, emperyalist güdüme girişin bir dönüm noktası oldu. Bedelini işçiler ödedi.

Menderes’li yıllarda ortaya çıkan siyasi kriz de 1958 devalüsayonuyla birlikte, bedeli emekçilere ödetilen bir olağanüstü döneme götürüyordu ülkeyi. Ve yine bedeli işçiler, çalışanlar, yoksullar ödedi.

Demirel’li yılların siyasi krizi, önce 1970 devalüasyonuna yol açıyor ve hemen ardından faşist 12 Mart 1971 muhtırası yaşanıyor, özgürlükler askıya alınıyor, faşizan uygulamalar ayyuka çıkıyor, yoksullar daha da yoksullaşıyor, bedelini işçilerin ödeyeceği yeni bir dönem başlıyordu.

24 Ocak 1980 ekonomik yıkım kararları ile bu kararların siyasi ayağı 12 Eylül 1980 faşist darbesi, ülkede emekçilerin yıkımını daha da katmerlendiriyor, patronlar sınıfı adına yeni bir dönem açılıyordu. 650 bin kişinin gözaltına alındığı, 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği, 50 kişinin idam edildiği, 171 kişinin işkenceden öldüğü bir süreç yaşanıyordu. 12 Eylül’den sonra acımasızca ve vahşice uygulanan neoliberal ekonomi politikaları, işçi sınıfını daha da yoksullaştırıp geleceksizleştirirken, sermaye sınıfının diktatörlüğü pekişiyordu.

1990’ların ortalarında yaşanan siyasi kriz yine bir “emekçi yıkımı” devalüasyonla sonuçlanıyor, işçi sınıfına ağır bedeller ödeten 5 Nisan kararları alınıyordu. "Tüm toplum kesimlerinden fedakarlık beklemek toplumsal uzlaşmanın gereğidir" sözünü dilinden düşürmeyen DYP-SHP hükümetinin üyelerinin paketinde sosyal güvenlik reformu da vardı. Bütçeden SSK’ye aktarılan para kısılacak, özel sağlık ve özel emeklilik sigortası teşvik edilecek, emeklilik için prim ödeme gün sayısı artırılacak, emekli aylığı ödemesi yaş sınırı yükseltilecek, prim ödeme oranları arttırılacak, güncel denge denerek emekli aylıkları düşürülecekti. Bu olağanüstü halden de, burjuvazinin çıkarlarının gözetilmesi, emekçi sınıfların yoksullaştırılması çıkmıştı.

VE AKP DÖNEMİ: ÜLKENİN İŞÇİ CEHENNEMİNE DÖNÜŞÜ

2001’deki siyasi kriz de, yoksul kesimleri daha da yoksullaştıran bir devalüasyonla sonuçlanmış ve sürecin sonunda bir ABD projesi olan AKP iktidara getirilmiş, siyasal islam boylu boyunca devlet politikası haline gelmişti.

ABD’den getirilen Kemal Derviş, “güçlü ekonomiye geçiş” ve “15 günde 15 yasa” adı altında vahşinin vahşisi bir saldırı planını hazırlıyor; tüm acımasızlığıyla uygulayıp hayata geçirmek AKP’de düşüyordu.

Siyasi krizler, OHAL’ler, sıkıyönetim dönemlerini aratmayan günler yaşadığımız bugünlerde de, yine bedeli emekçiler, yoksul kesimler, geçinmek için çalışmaktan başka çaresi olmayanlar; yani işçi sınıfı ödüyor. Her türlü özgürlüğün askıya alındığı, grevlerin, hak arama çabalarının OHAL bahanesiyle bastırıldığı bir dönem… 12 Mart, 12 Eylül dönemlerini asla aratmayan bir darbe, şiddet ve yoksullaştırma dönemi… Ve elbette patronlar sınıfı kasalarını doldurmaya devam ediyor!

AKP’Lİ YILLARDA İŞÇİ SINIFI NELER YAŞADI?

Piyasacılık ile gericilik daha da kenetlendi, zaten tarihin her döneminde beraber yürüyen bu karanlık ikili, AKP döneminde birbirinin olmazsa olmazı haline geldi. Neoliberal saldırılar daha sistemli ve kesintisiz bir biçimde sürüp gitti.

ÖZELLEŞTİRME YAĞMASI

Özelleştirmeyi AKP icat etmedi. Ancak 80 yılın kamusal birikimi ve değeri en hızlı ve sistematik biçimde AKP döneminde satılıp savıldı. Özelleştirme Yüksek Kurulu, adeta kamusal alanın mülksüzleştirilmesi, patron sınıfınınsa zenginleştirilmesinin merkezi oldu.

Dev kurumlar, sanayi tesisleri, limanlar, kamu binaları ve değerli araziler peş peşe satışa çıkartıldı. Özelleştirmeler yoluyla Türkiye’nin en büyük kamu kuruluşları satıldı, stratejik önemdeki kuruluşlarda uluslararası tekeller söz sahibi oldu. 2005'te Türk Telekom’un yüzde 55’i Ojer Telekom’a, TÜPRAŞ’ın yüzde 51’i Azeri petrol tekeli Socar’a, TEKEL’in sigara fabrikaları British-American Tobacco’ya satıldı. TEKEL’in içki bölümü yerli Mey şirketine satıldı, Mey üç yıl sonra aldığı fiyatın iki buçuk katına hisseleri ABD’li TPG’ye devretti. TPG bei yıl sonra Mey’i aldığı fiyatın 10 katına İngiliz Diageo şirketine sattı. TÜPRAŞ’ın yüzde 14.76’sı, THY’nin yüzde 26’sı, PETKİM’in yüzde 25’i, Halkbank’ın yüzde 17’si, Telekom’un yüzde 9’u borsada yabancı yatırımcılara satıldı.

Son 30 yılda yapılan özelleştirmelerin yüzde 86’sı AKP döneminde gerçekleşti. Yüz binlerce işçi, özelleştirmeler nedeniyle işini kayabetti.

SERBEST BÖLEGELR: KURALSIZ, HUKUKSUZ, SINIRSIZ SÖMÜRÜ

AKP döneminde serbest bölge sayısı 21’e yükseldi. Patronların işçileri hukuksuz, kuralsız, sınırsız, sorgusuz ve sualsiz sömürebildiği bölgelerin sayısı artırıldı.

SERBEST BÖLGE NEDİR?

Genel olarak serbest bölgeler, ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin hukuki ve idari düzenlemelerin "uygulanmadığı" veya kısmen uygulandığı, sınai ve ticari faaliyetler için daha geniş teşviklerin tanındığı ve fiziki olarak ülkenin diğer kısımlarından ayrılan yerler olarak tanımlanıyor. 3218 sayılı Serbest Bölgeler Kanunu'nda serbest bölgelerin kurulması ve işletilmesindeki temel amaçlar, ihracata yönelik yatırım ve üretimi teşvik etmek, doğrudan yabancı yatırımları ve teknoloji girişini hızlandırmak, işletmeleri ihracata yönlendirmek ve uluslararası ticareti geliştirmek olarak sıralanıyor. Serbest bölgelerde patronlar, kanunların ve vergilerin baskısında kurtularak daha rahat hareket ediyor ve daha avantajlı koşullarda para kazanıyor.

SOMA, ERMENEK, ZONGULDAK, TORUNLAR: 20 BİN İŞÇİ ÖLDÜ!

AKP’li yıllar, adeta bir “sınıfsal soykırımın” yaşandığı yıllar oldu. 2002’den bugüne binlerce iş cinayetinde en az 20 bin işçi hayatını kaybetti. Bu katliamların en kitleseli Soma katliamı oldu.

AKP 13 GREVİ YASAKLADI!

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en çok grev yasaklayan iktidar AKP iktidarı oldu.

Petla’tan Şişecam’a, Pirelli’den Akbank’a kadar farklı iş kollarında tam 13 grevi yasaklayan AKP, anayasal bir hak olan grevi işçilerin elinden aldı.

AKP’nin sadece 2017’de Asil Çelik, metal iş kolu, Akbank, Şişecam ve Mefar grevlerini yasakladı.  

GÜVENCESİZ, ESNEK VE SİGORTASIZ ÇALIŞTIRMANIN ÖNÜNÜ AÇTI

Güvencesiz, esnek ve sigortasız çalıştırmanın önünü açan düzenlemelere imza atan AKP, patronlara daha fazla destek verebilmek için İşbaşı Eğitim Programı'nı altı aydan bir yıla çıkardı. Bu uygulama sayesinde, patronlar artık çalışanlarının yüzde 10'u kadar kursiyer alıp bir yıl çalıştırabiliyor, maaş ve sigorta masraflarını ise İŞKUR aracılığıyla işsizlik fonundan tahsil ediyor.

ÇALIŞMA SÜRELERİ ARTTI!

Patronların istediği her yasal düzenlemeyi, çeşitli torbalara doldurarak Meclis’ten geçrien AKP, çalışma sürelerini de artırdı.

AKP’nin iktidara geldiğinde ilk ele aldığı konulardan biri çalışma hayatının esnekleştirilmesi oldu. Şimdiki moda deyimi ile güvenceli esneklik! Emekçilere güvencesizliği dayatan bu sistemin en önemli ayaklarından birini 2003 yılında çıkartılan 4857 Sayılı İş Kanunu oluşturuyor. Aynı amaçla çıkarılan düzenlemelerin sonuncusu ise bilindiği gibi 2016 yılında çıkarılan “kiralık işçilik” düzenlemesi oldu.

İŞÇİ SINIFINA VARLIK FONU SALDIRISI

Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye'nin en önemli kuruluşları Türkiye Varlık Fonu AŞ’ye devredildi. Söz konusu devirler, işçi sınıfına büyük bir saldırı dalgasını da başlatmış oldu. Türkiye'nin en değerli ve stratejik kamu kuruluşları, bir gecede TVF'ye devredildi.

AKP’nin Varlık Fonu’yla yapmak istediği, bu fonun başına özelleştirmenin patronu olan ismi getirmesiyle gayet net bir şekilde anlaşılmış oldu.

Varlık Fonu’yla ilgili detaylara şu haberimizde yer vermiştik:

KÖLE TİCARETİ YASALLAŞTI, 400’DEN FAZLA ŞİRKET TAŞERON İŞÇİ PAZARLIYOR

Özel istihdam büroları yönetmeliği yürürlüğe girdi.

Kölelik yasası olarak bilinen “Özel İstihdam Büroları aracılığıyla geçici iş ilişkisi kurulması”na ilişkin Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği geçen yıl ekim ayında Resmi Gazete’de yayınlandı.

KIDEM TAZMİNATINA SALDIRI

AKP, işçi sınıfının en önemli kazanımlarından biri olsn kıdem tazmninatına da saldırdı.

On yıllardır kıdem tazminatından kurtulmaya çalışan patronların bu hayali, AKP döneminde gerçeğe yaklaştı. 7 Temmuz 2017 günü Resmi Gazete’de yayınlanan Ulusal İstihdam Stratejisi’nde patronlara bu müjde verildi. Ulusal İstahdam Stratejisi eylem planında, patronlara kıdem tazminatı fonu kurulması için düğmeye basıldığı duyurulmuş oldu.

“BAŞ CEO” ERDOĞAN: PATRON DOSTU, İŞÇİ DÜŞMANI

AKP’nin 16 yılında işçi sınıfına yönelik saldırıları özetlemeye çalıştık.

“Ben bu ülkenin CEO’yum” diyen Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki AKP yönetimi, tam 16 yıl boyunca patron düzenin güçlendirmek için elinden gelen her türlü düzenlemeyi, işçi sınıfına vahşi bir biçimde saldırarak hayata geçirdi.

Bir ülke “anonim şirket” gibi yönetildiğinde, bunun çalışanlar açısından anlamı tektir: Mutlak yoksullaşma ve mutlak mülksüzleşme… Ücretlerin daha fazla düşmesi, kazanılmış hakların daha çok budanması, daha esnek ve daha güvencesiz koşullarda çalışma, daha vahşi biçimde sömürülme ve ölüm…

Sırtını “Baş CEO”nun iktidarına, dinselleştirme politikalarına ve polis gücüne dayayan patron sınıfı, istediği gibi at oynatıyor memlekette.

İnsanları sadece yoksullaştırmıyor, aynı zamanda öldürüyor da: Zorbaca ve arsızca...