Yaralı Refikler: 
Karmatiler (1)

Başkaldıran halkların tarihini doğru anlamaya ve içselleştirmeye ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz yine. Zalim ecdadına sığınırken, şüphesiz, ışıklı günler için savaşanlar da kendi düşünsel kaynaklarına dönmelidir. Bunun için halk isyanlarını yazcağıma ilişkin verdiğim sözü bir kez daha yerine getiriyor ve Hamdan Karmat’la sürdürüyorum.

Bâbek’in 837’de Samarra Şehrinde ağır işkenceyle öldürülmesi ve Bâbek/Hürremi’lerin yenilgisinden 56 yıl sonra, 893‘de Kûfe Şehrinde bir derviş, Abbasi zulmünden bunalmışları etrafına topluyor ve onlara, eşit ve özgür bir dünyanın olabilirliliğinden söz ediyordu. Hamallıkla geçinen bu dervişin adı, Hamdan Karmat’tı.

Yüzlerce yıl boyunca süre gelen Abbasi zulmü, o yıllarda yeniden öylesine yükselmişti ki, Abbasi Devleti’nin uzandığı her köşeden yalnızca yoksulların iniltisi duyuluyordu. Halkın bu yükselen acısını anlayan ve önderlik için yola koyulan Karmat, “İhvan‘ül Safa Risaleleri”ni yazan ekipte yer almış ve bu kitapçık, Zerdüşlük’ten, Mani’cilikten, İsmail’ilikten, Mazdek ve Bâbek’ilikten derin izler taşıyor ve o öğretileri açıkça savunuyordu. Bütün bu olgularla birlikte 894 senesinde Karmatiler, tarih sahnesindeki yerlerini almaya hazırlanıyorlardı.

Hamdan Karmat, Mazdek’çiliğin “ortak mülkiyet” talebini sonuna kadar sahipleniyor, özel mülkiyetin insanlığa kötülükten, nefretten ve düşmanlıktan başka bir şey getirmediğini vaaz ediyor ve şiddetle kaldırılmasını savunuyordu. Hürremi’lerin ve Bâbek’in kadınlara hürmetini aynen koruyor, kadın ve erkeğin eşit olması gerektiğini söylüyordu. İslam dini içinde bir tarikat gibi görünseler de, bu iki temel bakış, onlara gerçekçi, eşitlikçi bir siyasal kimlik sağlıyordu.

Kendilerinden önceki bütün komünalist halk hareketleri gibi, Karmatiler’in de dini bir kimlikleri vardı fakat, temel aldıkları eşitlikçi söylemleriydi. Karmatiler İslam içinde görünseler de, Sünni İslam’ın öngördüğü pek çok kuralı geçersiz sayıyor ve uymuyorlardı. Kişisel kurtuluş ve arınmadan ziyade, toplumsal kurtuluşa ve herkesin eşit yaşadığı bir düzene inanıyorlardı. Felsefe ve mantığı inançla birleştiriyor, dini akılla açıklamayı savunuyorlardı.

Mazdekçilik ve Bâbekilik‘ten çok şey almış bu hareketin yalnızca felsefeyle de yetinmeyip, o dönemin elverdiği koşullarda doğa bilimleriyle, toplumsal olaylarla, iktidar karşıtı diğer siyasal örgütlenmelerle, Sünni şeriatçı Abbasi sistemine karşı “ortakçı bir toplum” projesini öncelediğini Nizamülmülk’ten, Bernard Lewis’e kadar pek çok kaynak da kaydetmektedir.

Sünni/Abbasi düzenini yıkmak amacıyla yola çıkan Karmatiler, buna uygun bir disiplin ve hiyerarşik sistem kurdular. Hücreler biçiminde ve en tepede İmam’ın bulunduğu örgütsel yapı, illegalitenin bütün kurallarını uyguluyordu. Daha sonraki yıllarda bu örgütsel yapıyı, başında Hasan Sabbah’ın bulunduğu İsmaili Nizariler (Haşhaşiler) de uygulamış ve son derece başarılı olmuşlardı.

Karmatiler tenâsuha inanırlardı. İnançlarına göre cennet, dünya idi. Dünyada rahat, mutlu ve geçimi yerinde olan bir kişi zaten cennette sayılırdı. Gerçek cennet insanın derin bir zevk ve kardeşlik duygusu içinde yaşamasıydı. Sünni tarikatların aksine, Karmatilerde içki haram değildi, şarap içiyorlardı. Güneş doğmadan iki rekat, güneş battıktan sonra da iki rekat namaz kılmanın, yılda iki gün oruç tutmanın yeterli olduğuna inanıyorlardı. Kıbleleri Mekke değil, Kudüs‘tü. Dinlenme günleri cuma değil, pazardı.

Kûfe civarındaki ilk büyük isyanlarından önce, küçük gruplar halinde Akdeniz‘de korsanlık yaparak, zenginlerden alıp yoksullara dağıtıyorlardı. Bu davranışları geniş halk kesimlerinde derin sevgiyle karşılanıyor, sultan zulmüne karşı bilenen kitleleri Hamdan Karmat’ın bayrağı altında topluyordu. Bu örgütsel yapıya uygun olarak Irak, Horasan, Azerbaycan, Şam, Yemen, Kuzey Afrika gibi geniş bir alana yayılan hareket köylüleri, Arap kabilelerini, Arap-İslam hakimiyeti altındaki İranlı, Türk, Kürt, Nabati Süryani, Arami, Afrikalı ve Berberi halkları ve yanı sıra, aralarında esnaf, küçük tüccar ve şehirlerde yaşayan yalın ayaklılar ile kırsal alandaki kabile yoksulları ve köylüleri, uzak bölgelerdeki Arap olmayan mazlum halkları ve Irak topraklarında angarya usulü çalıştırılan köleleri içeren geniş bir tabana yayılıyordu. Zalim Abbasi iktidarına, onlarla işbirliği yapan Fars aristokratlarına, büyük tüccar tabakasına, büyük toprak sahiplerine karşı bir ihtilal kafilesi olmuş ve yola koyulmuştular.

Artık Bağdat Saraylarında damızlanmış atların nal ve yoksulların geceler boyunca döktüğü çelik kılıçların gümbürtüsü duyulmalıydı. Hamdan Karmat’ın, yukarıda saydığım geniş kitlelerden ve eski isyanlarda yenilmiş ve dağlarda saklanarak çoğalmış, Hürremi/Bâbeki/Batıni’lerin torunlarından oluşan onbinlerce kişilik ordusu, Kûfe şehri civarında, (Irak) Abbasi Ordularının karşısına çıktılar. Atlılar tepeden tırnağa kızıl giyimliydi. Yayalar yalın ayak ve yalın kılıçtılar. Bu isyanla, on bir yıl boyunca savaştı, kardeşçe ve eşit bir dünya isteyenlerin ordusu. Ve bu savaşlar sonucunda insanlık tarihinde ilk kez bir ada, komünalist halk güçlerinin egemenliğine giriyordu, bu adanın adı Bahreyn’di.