Karşılıksız sorular

Koca bir ülkenin bireyleri böylesine körleşebilir mi? Şüphesiz ki körlük yalnızca gözlerin kapanması ile olmuyor, akıl ve vicdan körlüğü gerçeğinden de kötü. Sosyalistler, aydınlar, vicdan sahibi insanlar yıllar boyunca “1915 Tehciri” ve yaşananlara ilişkin, acıyı anlamak ve sahiplenmek üstünden cümleler kurdular, fakat bu ülkede yaşayan dinci sağcılar başta olmak üzere, her cinsten gerici, bırakın sahiplenmeyi her zaman düşman durdular bu görüşe. Şimdi başmuktedirin “kutsal ağzından” bir “taziye” sözcüğü döküldü, ortalık toz duman… Efenim “1915 Devrimi gerçekleşmiş” oluyormuş… İnsan, insanlıktan çıkıyor bu riyâkarlık karşısında.

Sahte duygularını dünyayla paylaşan muktedirler, 21. yüzyılda, Suriye’de Ermeni kanı dökenlere her tür lojistik desteği vermekten helak olmadılar mı? Suriye resmi rakamlarına göre yüz yirmi yedi bin Alevi’yi El Nusra’ya öldürttürerek bir soykırımın aleti olmadılar mı? Şimdi cumhurbaşkanlığı sevdasına dünyaya göz kırpıyorlar. Güya ne kadar “hak bilir”, ne kadar “demokrat” olduklarını göstermeye çabalıyorlar… Yurdumuzdaki bunca genç ölünün meydanlara dökülmüş kanı, daha sımsıcakken hem de. Hiç utanmıyorlar…

Yeri gelmişken söylemesem olmaz. Hrant Dink’in katillerini bir türlü cezalandırmayanlar, bu muktedirler değil midir? Güzelim Hrant neden katledilmişti, unuttuk mu sanıyorlar? Bu yurtta yaşayan insanların bir kısmının “ahmak” olduğu şüphe götürmez, ama bunlar herkesi ahmak sanıyorlar, bir tek kendilerini akıllı(!)
Bakın, Hrant Dink 1 Haziran 2004’te Agos’ta şunları yazmıştı: “Yüz yıl önce Ermeniler bekliyordu İngiliz-Fransız ittifakını. Şimdi Kürtler bekliyor Amerikan-İngiliz ittifakını. Osmanlı topraklarında yüz yıl önce oynanan oyun bu kez Irak topraklarında sahneleniyor. Hiçbir emperyalist ülke, bir milletin kara kaşı, kara gözü için onu kurtarmaya gitmez. O önce kendi çıkarını düşünür. İşine geldiğinde de anında satar, arkasına bile bakmadan çeker gider. Nitekim yüz yıl önceki o beklentiler, o umutlar Ermeniler açısından tam bir hüsranla sonuçlandı işte. Beklentinin gerçekleşmemesi bir yana, varlığını o zamana dek belli bir millet sistematiği içerisinde sürdürebilen Ermeni halkının büyük bir bölümü yok edildi bir milletin kökünün kazınmasına vesile oldu. Koca halkın Anadolu üzerindeki tüm izlerinin silinmesine kapı aralandı. İyisi mi sen gel ey Kürt kardeşim. Sen gel şu işi bir bilene sor. Şu Ermeni kardeşinin bilirkişiliğine güven. Böylesi savaş ortamlarına güvenme. Bil ki bu savaş ortamları zalimlerin nezdinde bitirilmemiş hesapların da kökten çözüme kavuşturulduğu tuzak fırsatlardır. Bu tuzağa düşme…”

Şüphesiz ki 1900’lü yıllarda Kafkaslar ve Anadolu’da yaşamak bütün halklar için olağanüstü büyük acılarla doluydu. Açlık ve her tür ölüm, dört bir yandaydı her zaman (Nitekim aynı yıllarda yalnızca Rusya’da açlıktan ölenlerin sayısı yirmi milyonun üzerindedir. Balkanlarda yüzbinlerce Türk soylu insan katledilmiştir.) Ve insanlar birbirini boğazladılar, çok kan döküldü coğrafyaya. Bu topraklarda yaşayıp, o günlere ölü vermeyen bir tek aile var mıdır acaba? Hiç sanmıyorum. Sözgelimi bu satırların yazarının birincil dereceden onlarca akrabası bu boğazlaşma sürecinde yaşamını yitirmiştir. Ve aile büyüklerimiz bu acıları asla anmak istemezlerdi, konuşmazlardı. Çünkü derin acıları anmanın, yaraları deşmenin kederden başka bir karşılığı olmadığını söylerlerdi her zaman.

Aileme ait büyük acıları içime gömerek ve yerinden yurdundan edilmiş binlerce Ermeni’nin acısını en derinden anlayarak, soruyorum: Bu geniş coğrafyada büyük acının sahipleri yalnızca Ermeniler midir? Ya, o yıllardaki Ermeni kinine kurban edilmiş Azeriler, Karapapaklar, Terekemeler, Kürtler, Gabarteyler, Şapsılar, Aphazlar, Araplar, Gürcüler, onların acılarını kimler anlayacak? Neden “Diaspora” yalnızca Ermenilerin acısını kutsar? Kardeş olmanın yolu, bütün acıları anlamaktan geçmez mi?

Unutmamak gerekir ki her insanın acısı, durur kendi içinde. Ey yeryüzünde her dem ahkâm edenler, Bunu da anlamak gerekmez mi?

KARŞI’DA DURANLARA SELAM
Yayımlandığı 64 gün boyunca eleştirel dili ve ilkeli tavrı ile dikkatleri çeken Karşı Gazetesi yakın zamanda kapandı. Böylece Türkiye’nin en kısa süre çıkan gazetelerinden biri olarak tarihe geçti. Yazık ki olan yine emekçiye oldu. Karşı’nın emekçileri gazeteyi işgal etmiş durumdalar ve görünen o ki haklarını alıncaya kadar da işgalleri sürecek. 94 çalışan yayın yönetmeninden yazı işleri müdürüne, yemekhanecisinden editörüne ve köşe yazarına kadar gazete binasındaki onurlu direnişlerini “Karşı Direniş” adlı tek sayfalık elektronik gazeteleri ile duyurmaya çalışıyorlar.

1 Mayıs Emekçi Bayramı’na iki gün kala, bu onurlu gazete emekçilerinin direnişi, gerçekten kardeşlik günlerinin muştucusu olsun isterim. Kalbim ve şiirim, her zaman Karşı’dadır. Yani ki güzel günler için direnenlerin safında. 1 Mayıs Kutlu Olsun.