Tekerrür...

Haftada bir kez yazı yazmanın asıl zorluğu, gündemi kaçırmak sanırım. Zaten ülkede gündeme yetişebilmek her babayiğidin harcı değil, biliyorsunuz. Buna bir de muktedirin gündemi hızlı değiştirme yetisi eklenince işte, olanlar oluyor. N’aparsanız yapın, gündemin gerisinde kalıyorsunuz. Fakat geride de kalsam, pek çok dostumuz aynı şeyleri yazmış da olsa, söylemeden geçmeyeceğim. 1 Mayıs’ı ateşten gömlek olarak emekçiye, gençliğe ve çocuklara giydirenler, halkın vicdanında mahkûmdur artık. Halka karşı suç işleyen bütün alçaklar gibi, tarihin çöp tenekesine doğru olan yolculukları kesinleşmiştir. Ve o gün bugün değilse, yarındır. Fakat o çöplükteki yerlerini mutlaka alacaklardır.

Çocuklarını cinsel istismardan ve şiddetten koruyamayan ülkenin bakanı dedi ki “çocuklara çığlık atmayı öğretin”. Birkaç gün sonra 1 Mayıs’ta televizyonlarını açanlar gördü ki, çocuklar çığlık atmayı öğreniyor. Evlerinin içine gaz dolan bebekler, çığlık çığlığa “tecavüzcü devlet” ten kaçıyorlar. Devlet, bırakın çocukları istismarcıdan korumayı, kendisi, üstelik evlerinde biber gazıyla tecavüz ediyordu çocuklara… Ve bu görüntüler, utanç belgesi olarak belleklerimizde yerini aldı. 1 Mayıs’ta olanları birlikte yaşadık, birlikte gördük. Tanık olduğumuz bu vahşet öylesine irkilticidir ki, bundan sonra kurulacak her söz hiçtir, boştur, gereksizdir aslında.

Tarih, biraz da ahmaklar yüzünden tekerrür eder. Çünkü ders alma yetenekleri yoktur, okuma, bilgi edinme ve o bilgileri gelecek için kullanma erdeminden yoksundurlar. Bundan ötürü herşeyi yeniden ve yeni bir olay gibi yaşarlar. Tıpkı 1 Mayıs’ta yaşattıkları şiddet gibi. Son otuz küsur yılını düşük yoğunluklu iç savaşla geçirmiş bir ülkenin yeni muktedirleri, şiddetin asla çözüm olmayacağını anlayamıyor sözgelimi, neden? Çünkü hırs ve egemen olma isteği her doğrunun önüne geçiyor.

Doğu ve Güneydoğu’da tanklar neyi çözebildi, on binlerce asker, binlerce polis ne işe yaradı? Şu an boyunlarını büküp, Abdullah Öcalan’dan gelecek “talimatları” beklemiyorlar mı? Demek ki şiddetin çözebileceği bir şey yoktur... Geniş kitleler bugün sinmiş gibi olabilir, fakat yarın düşündüğünüzden çok daha fazla insanı, ayağa kalkmış olarak göreceksiniz, bunun başka yolu yoktur. İnsan özgürleştikçe insandır, halk meydanları doldurduğunca halktır. Ve tarih bu gerçeği onlarca kez doğrulamıştır. Bütün ihtişamları, kinleri, gelişmemiş kişilikleri ve egoları ile halklara zulüm yağdıran hangi zalimin izi vardır yeryüzünde, bilen var mı? Ve emin olun bundan sonra da hiçbirinin adı iyilikle anılmayacaktır...

Bütün meydanları ve 1 Mayıs’ı kana bulayan günümüz zulümkârlarında asıl şaşılası olan, dün duygudaşlarının uygulamalarına, bugün ağlar gibi yapmaları… Bunu yaparken de, yeni ve daha büyük acıların oluşmasına sebebiyet vermeleri. En acınası da, bu sahte kahramanlara durmaksızın gerdan kıvıran kimi gazetelerin Ermeni köklü yazarları, eski solcular filan… Hatırlarsanız geçen hafta “1915 tehciri” üstünden cümleler kurmuştum. Bir dostum hatırlattı, geçen yıl aynı muktedirin “bu ülkede 15.000 Ermeni var, rahat durmazlarsa onları da Erivan’a yollarız” dediğini. İşte böylesi bir aklın geleceğimizi şekillendirdiği günlerden geçiyoruz. Bunun için neyi söylersek söyleyelim (hafta başında yahut sonunda) bir eksik kalıyoruz her zaman… Varsın zulümleri artsın, varsın çaldıkları çoğalsın demekten başka, söyleyecek söz kalmıyor. Çünkü bizler, zulm ile abad olunamayacağını bilenlerdeniz.

Geçen yıl bu köşede yayımladığım “Mayıs Şiiri” nin son bölümünü yineleyerek bitirelim bu haftayı ve asla unutmayalım zalimin zulmü varsa, mazlumun onuru var.

(…)
yürüyecek ah ve acı, sonsuza akanın kendisi
başak, çekiç, orak, iliç ile josef’in portresi
gençlikteki aşk, ağır yaralı umutlar
kaldırımlarca çığlık, sevinç ve gelecek kaygısı
haklı bağırışların binlerce yıllık coşkusu
ve onlarca yıldır haraminin elinde bunalan
haykıracak meydanlarda “elbet sabah olacak” dayan!
savaşçı şahinler gibi savaşmak için
gökyüzüne kurulu çadırlarından sokağa inecekler
onlar sessiz sakin, sokakta, evde, fabrikada seyirenler
yürüyecekler kalbine güneşin, mağmanın, buzun...
kıl çadırlardan evsizler yersizler yurtsuzlar, yurt için
güneşe fırlatılan binlerce ok gibi onbinler yürüyecekler
geleceğin kalbine ve haykırılacak hep bir ağızdan
her karanlık biter bir gün! bu karanlık da bitecek!