Hiç

“(…) Onlarca yıldır süren cumhuriyeti içeriden çökertme politikaları, bu son gelişmeler ve hayatın diyalektiği gösteriyor ki, artık reformlarla bu bozuk yapıyı düzeltemezsiniz. Bunca rüşvetin, bunca yolsuzluğun, tamamen yoldan çıkarttığı kamu düzenini, küçük değişikliklerle hal yoluna koyamazsınız. Hani böyle bir şey olacak gibi olsa da, ülke öylesine sağcılaştı ki, o reformları yapabilecek gücü de bulamazsınız. Pişkin muktedirler ordusu komisyonları istedikleri gibi işletiyor zaten, oy çokluğu yahut yumruk/tekme şiddeti ile. Alın HSYK düzenlemesini. CHP Anayasa Mahkemesi’ne gidecek, gitse ne olur. O zamana kadar bütün yargıçları değiştirecekler ve AYM komisyon kararına iptal verecek. Onların gemisi de tıkır tıkır yürümüş olacak. Demokrasiye (kendi çıkarlarını ilgilendirmiyorsa) bir bütün olarak karşı olan gericilerle, bu demokrasi oyununa bir son verilmeli. Bu yurda sahip çıkan, aydınlanma gelenekli bütün parlamenterler, parlamento dışına, yani “sine-i millete” dönmelidir…” diye yazmışız 21 Ocak 2014’te, bu köşede.

‘Sol’dan bakanların her zaman haklı çıkmak gibi bir “talihsizlikleri” var, evet, talihsizlik bu. Ülkenin ve dünyanın meselelerine ilişkin haklı çıkıyorsunuz, fakat olumsuzlukları düzeltmek için elinizden hiçbir şey gelmiyor. Hayat size rağmen, sizin dışınızda akıp duruyor ve siz yalnızca izliyorsunuz.

Aklını ve vicdanını yitirmiş ülke yöneticisi modeli, yalnızca bu döneme özgü değil kuşkusuz. Hâkim sınıf ideolojisi bu temel üstünden yürüyor, tamam… İyi de haklı olan birisi, daha hangi kuyulardan tırmanmak zorunda kalacak, haklılığını duyurabilmek için? Ayrıca haklı olduğu anlaşılsa ne olacak, hiç. Ömrümüz bir “hiç” etrafında mı geçecek peki? Bu hiçliği “var”a dönüştürmek için yapabileceğimiz bir şey yok mudur gerçekten?

Anayasa Mahkemesi’nin, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu düzenlemesine ilişkin 19 maddeye verdiği iptal, neyi değiştirecek şimdi? Hiç’i mi? Yazık ki öyle. Pek çok daire başkanını değiştirdiler ve yeni atanan daire başkanları da gerekenleri yaptı. Bir bakıma kurduğumuz her cümle “hiç”leşti.

Bütün bu yaşananlar bir “danışıklı dövüş” duygusu uyandırmıyor mu sizde de? Koca T.C.’nin Cumhurbaşkanı bu yasanın, Anayasa’ya aykırı olduğunu bilerek imzalamadı mı? İmzaladı. Cumhuriyet Halk Partisi AYM’ye gitsin, orada çözsün dedi mi, dedi.

Sanırım bu yeni Osmanlıcı yapıyla temel sorunumuz da “sanki yapabileceğimiz bir şey yokmuş” duygusu uyandıran bu ikiyüzlülüktür. Aslında çok şey yapıyor olmamıza karşın, öylesine kadim bir ikiyüzlülükle karşı karşıyayız ki, bunu çözemiyoruz. Çünkü bu ikiyüzlülüğü anlayamıyoruz. Bizim içinden geldiğimiz ve öğrendiğimiz tarih, ikiyüzlülüğü yasaklar. Sözgelimi ne diyor Marx ve Engels Komünist Manifesto’da: “Komünistler hiçbir şart altında komünist olduklarını saklamaya tenezzül etmezler.” Pek çok yoldaşımızın işkencelerde ölmesinin nedeni de budur “İkiyüzlülüğe tenezzül etmemek.”

Karşımızdaki insanlarsa bütün gücünü bu “tenezzül”den alıyorlar yazık ki. Sözde “demokrasiyi güçlendirmek” adına yaptıkları her şey, tarihin en antidemokratik yapılarını güçlendiriyor ve var oldukları sürece, bundan farklı bir şey olacağı da yok. Yani bizlerin “güzel günler görme” düşümüz, bir başka bahara kalacak yine. Fakat inanın o bahar gelecek. Papatyası, karanfili, gelinciği ile gelecek. Tıpkı önümüzdeki 1 Mayıs’ın bütün coşkusuyla gürül gürül geliyor oluşu gibi, o da gelecek…