Yobaz, devlet desteğinde mırıldanırken

2008 1 Mayıs’ı. Taksim meydanı her zamanki gibi göstericilere yasak. Haliyle gün biber gazı, gaz bombası, dayak, gözyaşı, boyalı su ve orantısız güç kullanımıyla başlıyor. İstanbul savaş alanı. Polis şiddeti Şişli ve Harbiye çevresinde sokak savaşlarına dönüşüyor. Şişli Etfal Hastanesi yoğun gaz bombardımanı altında. Gazcı polisin gerekçesi, hastane bahçesinde toplanan sağlık çalışanları. Savaşta bile olmayacak bir şey oluyor o gün, eylemcileri kovalayan bir polis hastaneye dalıp gaz bombasını acil servise atıyor.

Günden kameralara yansıyan korkunç görüntüler bu kadar değil. Olayları izleyen Cumhuriyet gazetesi muhabirinin kolu coplanarak kırılıyor. Tesadüfen oradan geçen bir turist çift polis tarafından ölesiye dövülüyor. Bir başka mahallede yaklaşık 10 polis gözaltına alınan bir genci copla ve tekmelerle döverken yakalanıyor kameralara.

O 1 Mayıs'tan hafızalara kazınan en önemli sahne ise polisin yere düşen bir kızın yüzüne attığı tekme. O tekme o günden sonra olağan polis eylemlerinden birine dönüşüyor.

xxx

2013 1 Mayıs’ı. Taksim’in ara sokaklarında gün boyu süren olaylar geceye sarkmış. Polis, meydana çıkmaya çalışan grupları gaz bombası ve tazyikli suyla engellemeye çalışıyor. O anlardan birinde yine bildik görüntü. Sivil ekipler İstiklal Caddesi'nde yakaladıkları bir eylemciye tekme tokat girişiyor. Kaçtığı veya direndiği için değil, yakalandığı için bu şiddet. Aldığı darbeler sonucu kendinden geçen eylemci yol ortasına yığılıyor.

O yıl 1 Mayıs’ta şirazesinden çıkan şiddet ay sona ererken Gezi Parkı’nda ağaçlar kesilmesin diye park nöbeti tutan bir avuç insana yöneliyor. 31 Mayıs sabahı o şiddet yüzünden bambaşka bir güne uyanıyor ülke. Büyük Haziran direnişi başlıyor.

19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz da o olaylar sırasında, Eskişehir’de polis ve sivillerden oluşan bir gurup tarafından dövülerek öldürülüyor. Ali İsmail yerde baygın yatarken öldürücü son tekmeyi atan kişi bir polis. O polis ve linçe katılan polis olmayanlar üç-beş yıl hapis cezasıyla kurtuluyor. Duruşmalar sırasında Ali İsmail Korkmaz’a son tekmeyi atan sanık polisin tekme attığı ayağı için “sağ ayak bileğinde çatlak” iddiasıyla rapor aldığı ve eylemcilerden şikâyetçi olduğu ortaya çıkıyor.

xxx

2014 13 Mayıs’ı. Soma’daki kömür madeninde çıkan yangın 301 madencinin ölümüyle sonuçlanıyor. Bir gün sonra Soma’ya giden Başbakan Erdoğan yol boyunca protesto ediliyor. Protestolar sırasında yaşanan itiş kakışta canı yanan bir vatandaş konvoydaki araca tekme savuruyor.

Devletin hedef olduğu ender tekmelerden biri bu. Ağır suç! Özel harekât polisleri vatandaşı hemen derdest edip, yere yatırıyor. O sırada, konvoydan koşarak gelen takım elbiseli bir şahıs polis tarafından yere yatırılmış olan vatandaşa kuvvetli bir tekme savuruyor. Tekmeyi atan kişi Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel.

Yerkel, yerde yatan o işçiye o tekmeyi attığı gün sağ dizde şişlik ve ağrı şikâyetiyle hastaneye giderek muayene oluyor. Sağ dizinin filmi çekildikten sonra Yerkel'e yedi gün iş göremezlik raporu veriliyor.

Bu olaydan iki yıl sonra Soma'da Yerkel’den tekme yiyen madenci Erdal Kocabıyık'a, dönemim Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın aracına tekme savurduğu için 500 lira para cezası kesiliyor. Bir süre sonra da kamu malına zarar verdiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezasına çarptırılıyor. Olur olmaz her vatandaşına tekme savuran devletin kendine savrulan tekmelere ne kadar duyarlı, tekme atan ayağının ne kadar hassas olduğu böylece bir kez daha anlaşılmış oluyor. Devletten tekme yerken ayağını incitmeyeceksin. Düzgün duracaksın, adam gibi yiyeceksin tekmeyi.

xxx

2015 1 Mayıs’ı. Taksim Meydanı yine yasak. Koca meydan polis barikatlarıyla girilmez-çıkılmaz bir kale haline dönüştürülmüş. Fakat hiç umulmadık bir eylem başlıyor meydanda. Saklandıkları binadan koşarak çıkan bir gurup Komünist Partili barikatları aşıp bayraklarıyla Taksim anıtına ulaşmayı başarıyor. İlk şaşkınlığı atlatan polis göstericileri yaka paça derdest ediyor. Fakat meydana girmesi yasaklı olmayan tek sivil canlı da olay sırasında orada. Meydanın köpeği göstericileri derdest eden polislere havlayarak müdahale ediyor. Polis, o duyarlı sokak köpeğini de sıkı bir tekme savurarak uzaklaştırmaya çalışıyor. Ancak köpek polise direnmekte ısrarlı. Gözaltına alınan eylemcilerin bulunduğu ekip arabasının arkasından havlayarak koşmayı sürdürüyor.

O sırada Beşiktaş Fulya’da 1 Mayıs alanına gitmek için yol arayan birkaç kişi maneviyatı kışkırtılmış esnafların arasına düşüyor. 4 kişilik esnaf grubu iki göstericiyi tekme tokat dövüyor. Olay yerine gelen polis esnafın öfkesinin dinmesini bekliyor sabırla. Sonra elde kalan göstericiyi derdest edip gidiyor. 1 Mayıs’a gitmek isteyen eylemcileri polisin gözü önünde sopalarla, tekmelerle döven esnaf polisin kendilerine nasıl teşekkür ettiğini anlatıyor gururla. İki göstericiye en acımasız tekmeleri savuran esnaf, “Biz Müslüman insanlarız, onlar terörist. Zaten yüzlerinde meymenet yoktu” diye tamamlıyor sözlerini.

xxx

Devlet dediğin tekme atmak için var. Eğer devlete sırtını dayamışsan vatandaş olarak sen de tekme atabilirsin. Kısa tekme tarihinin özeti bu!

xxx

Buralardan geldik belediye otobüsünde şort giyiyor diye bir hemşirenin tekmelenmesine. Hemşireyi tekmeleyen Abdullah Çakıroğlu “manen tahrik olmaya” hazır ve devlete sırtını dayamış bir vatandaş. Artık maneviyatı devlet tarafından sürekli okşanan ve maneviyatı her daim dimdik bir vatandaş türü peyda oldu biliyorsunuz. Şöyle diyor polis ifadesinde: “Kafamı sola çevirdiğimde, oturduğum koltuğun karşı tarafında, bir bayan gördüm. Üzerinde kısa etek vardı. Koltukta bacaklarını yana çevirmiş, müstehcen şekilde oturuyordu… Yaşadığımız ülkenin ve toplum değerlerinin ayakaltına alındığını, bayan şahsın kendisi ve çevresinde bulunan insanlara giyiniş tarzı ile saygı göstermediğini düşündüm. Manevi yönüm ağır bastı. Bir anda koltuktan kalkarak yüzüne doğru bir tekme attım.” Böyle bir sapkınlık işte tekmeciyi motive eden…

Devletimizin 15 yıldır büyük fedakârlıklarla ortaya çıkardığı bir gelişme bu. Önce polislere attırdı tekmeyi. Sonra bunu polislerin yanlarına stajyer olarak iliştirdiği “sivil” vatandaşlara öğretti. Polisin kelepçelediği kişilere geçerken utangaç tekmeler savuranlar işte o sivil stajyerlerdi. Baktılar devlet bu utangaç eylemi alkışlıyor, tekme atma bir esnaf faaliyeti haline dönüştü. Polise eşlik eden maneviyatı yüksek kişilerin tekmelerle gösterici öldürmeye başlamasının miladıdır bu.

Abdullah Çakıroğlu’nun eylemi ise polis desteği olmadan yapılmış ilk maneviyat eylemidir. Ustalık eseridir…

Fakat gelin görün ki devletin sırtı dönükken yapılan bu eylem maneviyatı yüksek kişilerin tekme atayım derken tekme yeme ihtimalini de yükseltmektedir. Başbakan Binali Yıldırım tasvip etmedi bu başıbozuk eylemi haliyle, "Hoşuna gitmeyebilir, tekme atmasın, mırıldanırsın…” dedi. Dedi ama 15 Temmuz şeyinden bu yana maneviyatı o kadar kalktı ki halkımızın, mırıldanmaya fırsat kalmadan direk yapıştırıyor tekmeyi.

xxx

Cumhuriyet Türkiye’sinin laik vatandaşını tekmeleye tekmeleye geldiği yer bu. Artık İstanbul’a Osmangazi, Yavuz Sultan Selim veya Fatih Sultan Mehmet köprüsünden geçerek girilebiliyor. Cumhuriyet fazla geldi ülkeye, cahil-yobaz Abdülhamit baş tacı. 1800’lü yıllarda “kılık kıyafet devrimi” ile başlayan uzun reform dönemi 2000’li yıllarda yine bir “kılık kıyafet karşı devrimi” ile sembolik olarak kapanıyor.

Türkiye’nin “Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak” çıktığı imkânsız yolculuğun hazin sonu anlattığımız. Yalnız gemi Doğu yolculuğunda Suudi Arabistan sularına ulaşmak üzere. Deniz bitti, ötesi yok bu gidişin. Kaptan panik içinde, gemiden atladı atlayacak. İçeriden gelen ürpertici çığlıklar karaya oturmakta olan geminin omurgasının kırılma sesi. Güvertede şortlu kızlara atılan tekmeler de o sesi bastırmak için.

Duydunuz yobazizmin mırıltısını. Ya kutsal bir simge gibi sahip çıkacaksınız o şorta, koruyacaksınız canınız gibi, ya da tekmeyi yiyeceksiniz suratınıza. Seçim sizin!