Cumhuriyetin ve laikliğin artık emekçilerin bir sorunu olduğunun farkındayız. Çünkü cumhuriyet yoksa laiklik yoksa halk da yok. Ve bunları kabul ediyorsa bir halk kesinlikle soldadır. 

Halk sağcı mı?

Halkımız sağcı mı? Seçim sonuçlarına bakılacak olursa sağcı. Peki sağcılık ne? Sözlük anlamıyla “toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruş veya etkinlik”, özetle “gericilik, tutuculuk” demek. Bir halk eşitsizlikten yana olabilir mi, mevcut hiyerarşiyi kabul edebilir mi, gerici olabilir mi? Sorumuz bu.

Önceki gün AKP’nin ve bilumum sağcıların kalesi olan İstanbul Arnavutköy’deydik. AKP önde her türlü sağcılığın cirit attığı bir yer Arnavutköy. Şehrin kıyısında bir yer burası, sokakları çamur içinde. Tabii yoksulluk da diz boyu. Hüda-Par dolaşıyor sokaklarında ama artık TKP de var. İlçenin arka sokaklarından birindeki Arnavutköy İşçi Evi arı kovanı gibiydi dün. Yağmurlu bir havada koşup gelenler işçi evinin mütevazı salonuna sığmadı. Orada bir saat boyunca halkın çıkarına olanı anlattık, “sizin olanı sizden çaldılar, biz de onlardan alacağız, halkın olanı halka vereceğiz” dedik. Bunu ilk kez duyanlar çoğunluktaydı belli ki ama “olur mu” diyen çıkmadı aralarından. 

Perşembe günü akşamı az gerideki Başakşehir Şahintepe Mahallesinde “Şahintepe Halk Dayanışması”nın konuğuyduk. Rezerv alan ilan etmişler mahalleyi. Devlete çökenler mahalleye de çökme planı içindeydi özetle. Onlar da el koymanın, kamulaştırmanın sorunların tek çözümü olduğunda hem fikir. Sadece bizden çaldıklarına el koymakla yetinemeyiz tabii. Bunun ön şartı devleti halkı için bir devlet haline dönüştürmek. 

Halk ülkedeki eşitsizliğin, yoksulluğun, kışkırtılmış gericiliğin, sınırsız özelleştirmenin arkasında yatan emperyalist yağmanın farkında. Ama eli kolu bağlı, çaresiz hissediyor kendini. Var olan seçenekler arasında bir kurtuluş yolu arıyor haliyle.

Peki, ne diyeceğiz bu halka? Hangi gerekçeyle kızacağız, küseceğiz, sağcılıkla itham edeceğiz. Sağcılık arayan önce sağlı sollu muhalefet partilerine bakmalı. Hepsi gericiliğin diliyle konuşuyor, hepsi gericilikle yarış içinde. Seçim çalışmasını Nakşi şeyhinin mezarında başlatan, seçmene “zikirmatik” ve seccade dağıtan güya sol partiler var aralarında. Mitingi “tilavetle” açıp, koltuğuna imam üfürüğüyle oturanlardan daha sağcı değil halk. Adını koyalım, “toplumsal hiyerarşiyi veya toplumsal eşitsizliği kabul eden veya destekleyen siyasal duruş veya etkinlik” sağcılık için “efradını cami ağyarını mani” bir tanımsa eğer buna halktan çok CHP uyar.

***

Bunun için halka anlattığımız ilk şey “yıkmak” ve “el koymak”. Kısa komünizm programı bu. Mevcut hiyerarşiyi kabul etmiyoruz, yıkacağız diyoruz. Toplumsal eşitsizliği reddediyoruz. El koymak tarihsel deneyimimiz, “kamulaştırma” diye özetliyoruz. 

Kamulaştıracağız çünkü halka ait ne varsa özelleştirdiler, sermayeleştirdiler. Mülksüzleştirenleri mülksüzleştireceğiz, dediğimiz bu. Yıkacağız diyoruz çünkü yıktıklarımızı yeniden yaptılar. El koyacağız diyoruz çünkü el koyduklarımızı bizden çaldılar. Vatanı mülkü sanan yeni nesil zombiler dolaşıyor ortalıkta. Laiklik diyoruz çünkü hilafet ilan ettiler. Cumhuriyet diyoruz çünkü monarşiyi geri getirdiler. Fransız Devriminden bu yana bütün devrimlerin yaptığı gibi çürüyeni-çürüteni yıkacağız ve yerine yenisini kuracağız. Halkımıza eşitlikçi sosyalist bir cumhuriyet borcumuz var. Davasına tarafız, toplumdan, eşitlikten, barıştan, çevreden, emekten yanayız. Cumhuriyetin ve laikliğin artık emekçilerin bir sorunu olduğunun farkındayız. Çünkü cumhuriyet yoksa laiklik yoksa halk da yok. Ve bunları kabul ediyorsa bir halk kesinlikle soldadır. 

***

Ülkeyi, şehirleri yağmalama, özelleştirme ve sermayeleştirme şekillendirdi. Sağcı-sermayeci-piyasacı partiler geldiler, inşaat yaptılar ve arsa rantı yarattılar. Yarattıkları bu rantı yandaşlarına ve büyük sermayeye aktardılar. Susasanız su, acıksanız ekmek parayla artık. Eğitim, sağlık paraya tahvil edildi, patronlara teslim edildi. Devlet, bir parti başkanının yönettiği kuralsız bir anonim şirket. O devletin bütün varlıklarını o şirketin patronuna teslim edip adına “varlık fonu” dediler. Devlet artık bir fondan ibaret.

Belediyeler de öyle, şirketleşti tamamı, piyasaya göre çalışır hale getirildi. Bir sürü “ceo” ve onların başında yönetiyormuş gibi yapan bir patrondan oluşuyor belediye. Tarikatların, gerici dernek ve vakıfların tek beslenme kaynağı bunlar. Halktan çalmak için bir düzeneğe dönüştürdüler belediyeleri. Yani hem çalıyorlar hem çaldırıyorlar. Bu talanın devam etmesi bir yalanın devam etmesine bağlı. “Aman AKP gitsin de” diyenler işte bu yalana yaslanıyor. AKP gitse de gitmese de büyük sermaye kazanmaya devam ediyor çünkü. Yağmayı bile dinselleştirdiler arada. Hırsızlık israf, yağma haram. En gerici en sağcı partiyi bile temize çekmeye yarıyor bu denklem. AKP’den kurtarma misyonu gerçek sağcılığı görünmez kılıyor, halk nezdinde meşrulaştırıyor. 

***

Ama çıkış yok bu yoldan. Düzen çürüyor ve sadeleşiyor. Sırları çürüyüp döküldükçe şeffaflaşıyor, temelindeki sınırsız yağma bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor. Artık karşı karşıya duran iki sınıftan ibaretiz. Yağmacılar bir tarafta ve yağmacılara direnenler diğer tarafta. 

Halk da sadeleşiyor. Solculuk dediğimiz halkın fıtratındandır. Halkın yıkıp el koymadan tebaa ve ümmet olmaktan sıyrılması, bağımsız bir varlık olarak ortaya çıkması imkansızdır çünkü. Ve eğer halk bunlara arkasını dönme eğilimindeyse, sağcılaşıyorsa, halk olmaktan da uzaklaşıyor demektir.

Bunun için halka anlattığımız ilk şey “yıkmak” ve “el koymak”. Kısa komünizm programıdır. Mevcut hiyerarşiyi, toplumsal eşitsizliği reddediyoruz. El koymak tarihsel deneyimimiz, “kamulaştırma” diye özetliyoruz. 

Sadece halk değil vatan da yıkma ve kamulaştırma eyleminin sonucu olarak ortaya çıktı. Monarşileri devirdik ve mülklerini kamulaştırdık. Kamu ve kamusal alan o ilk eylemimizin sonuçlarıdır. El koyan halk yönetme hakkı elde edince adına cumhuriyet dedik. Halk ve yurttaş kurumsallaşmış dinden de yakasını kurtarmalıydı, laikliğin temelidir. Kentler artık bizimdi, komün de, belediye, bu el koymanın getirilerindedir. Ne güzel, komün komünizmden, Türkçesi paylaşmaktır, geliyor. Esası birlikte üretmek ve ürettiklerimizi paylaşmaktan ibarettir. Sadeleşiyoruz.