Sahadayız. Sahada iki heyula dolaşıyor. Düşmana korku salan ilki komünizm heyulasıdır. Hüzün verici ikincisi kurucu parti hayaletidir.

Solun CHP’si

Sahadayız. Sahada iki heyula dolaşıyor. Düşmana korku salan ilki komünizm heyulasıdır. Hüzün verici ikincisi kurucu parti hayaletidir. Birincisi eşitlik fikrini düşürüldüğü yerden aldı, ayağa kaldırdı. Yüzü tartışmasız hayata, geleceğe dönüktür. İkincisi kurucusu olduğu laik cumhuriyet fikrini cami avlusuna bırakıp kaçtı, yıkıcı partinin bir eki-uzantısı haline geldi, geçmişte kalmış bir ölüden ibarettir. Doğal olan, sahada, yan yana değil karşı karşıya gelmeleridir. Sahanın, gördüklerimizin, özeti budur.

***

Kurucu parti dini siyasete alet etmekte AKP ile yarışıyor haliyle. Zavallı, artık acınası bir hayalettir. Belediye başkan adayları halka seccade ve “zikirmatik” dağıtıyor, öyle oy istiyor İstanbul’da. Ankara Keçiören’deki adayı, Nakşibendi şeyhi Abdülhakim Arvasi’nin mezarında verdi ilk fotoğrafını. Oradan Abdurrahim Karakoç üstadının mezarında aldı soluğu. Defne adayı Sezai Karakoç şiirleriyle duygulandırıyor seçmenlerini. Kurucu partinin yeni çıkış noktalarıdır.

Nakşi-Halidi şeyhi Abdülhakim Arvasi Menemen kalkışması sanığı. Bu cumhuriyet düşmanı şeyh, 1930’da, İzmir Menemen’deki gerici ayaklanma sonrası tutuklandı ve Divan-ı Harp'te yargılandı. Adaylardan birinin “şiirini” okuduğu gerici şair İlhan Selçuk’a sövdüğü, Hitler'i ve Usame bin Ladin’i övdüğü yazılarıyla hatırlanıyor. Sezai Karakoç’u soL’da yazdım, isteyen bulup bakabilir, özetle biraz şiir üzeri bol İslami dirilişten ibarettir.

Sahadaki münferit hadsizlikler değildir bunlar. NATO’cu, piyasacı, Amerikancı olanın tarikatçı, islamcı olması kaçınılmazdır. Hayaletin hayali olur mu? NATO’cu, piyasacı, Amerikancı, tarikatçı ve islamcı olanın solculuk iddiası ise imkansızdır.

CHP Grup Başkan vekili Gökhan Günaydın NATO’ya evet dedikleri günün ertesinde solculuk yapmaya kalkıştı mesela. Bir gün önce yaptığını unutup “Uğur Mumcu’yu anlamadan anmak anlamsızdır. Neden öldürüldü? Katilleri neden bulunamadı? Tuğlayı çektirmeyen Türk gladiosunu kim kurdurdu? NATO’nun yeşil kuşak projesinde görev alanların uluslararası bağlantıları nedir? Tüm bu çerçeveye karşı tutumumuz anlama düzeyimizi belirler!” dedi. Önüme düştü, “Partiniz dün NATO'ya onay verdi. Mumcu'nun katilleriyle neden iş tutuyorsunuz” dedim diye, beni kaderimle baş başa bırakıp evine kaçtı.

Uğur Mumcu’yu NATO beslemeleri öldürdü evet. Laik Cumhuriyeti de Nakşi-Halidi şeyhleri, islamcı şair taklitleri ve Amerikan donanmasının 6. filosunun bekçileri ile işbirliği yapan patronlar yıktı. Biliyoruz, NATO’culuk ve piyasacılık yıkım ekibinin alamet-i farikasıdır. Ve “sosyal demokrasi” de artık bu yıkım ekibinin parçasıdır.

Hakkını yemeyelim, “Kürt sosyal demokrasisi” de benzer bir yolculukta. Siirt’ten seslendiler birkaç gün önce, Şeyh Sait’in yanına Sad-i Nursi’yi eklediler. Akrabalık iddiaları var, üçüncü kuşaktan torunları oluyorlarmış.

Laikliği ve cumhuriyetçiliği cami avlusuna terk etmekten kastım bu. İlerici aydınlanmacı olandan vazgeçtiler, sırtlarını döndüler ışığa. Bunca yobazlığın arasında bir de sola sinyal vermelerinin sebebi ise sığınmak istedikleri sağda bir türlü kendilerine yer bulamamaları. Tayyiban rejiminin biçare sığınmacılarıdır.

***

Sahadayız, sahada iki heyula dolaşıyor. İlki baştan aşağı direniştir, ikincisi baştan aşağı teslim oluş.

Dün koşup cami açılışı yaptılar elbirliği ile. Dedi ki kurucu partinin görünüşteki başkanı, “Aylar önce Yılmaz hocam (Büyükerşen) bana, ‘Camiyle, namazla aran nasıl?’ diye sordu. Ben de ‘Bayram namazına giderim, cumaya giderim’ dedim. ‘Ramazan’ın ilk cumasını bana ayırır mısın?’ dedi. ‘Tabii dedim, ne yapacağız?’ ‘Bir cami açacağız, son olarak onu açıp Eskişehir’e 100. Yıl Camii’ni emanet edip, ondan sonra görevimi teslim edeceğim’ dedi. Şimdi oku yazan kapıdan içeri girip Ramazanımızın ilk Cuma namazını hocamızla birlikte kılacak olmanın huzuru ve mutluluğu içindeyiz. 100 yıl önce bu ülkeyi kurtaranlar bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığını kurdular. İlk Diyanet İşleri Başkanı dönemin Ankara Müftüsü Börekçi’dir… Atatürk, din ve devlet işleri birlikte doğru şekilde yürütülsün diye, insanların ibadet özgürlükleri, inanç özgürlükleri için Diyanet İşleri Başkanlığını kurduğunda ilk Diyanet İşleri Başkanlığı'na dönemin Ankara Müftüsü Börekçi hocamızı getirmişti. Hepsine Allah gani gani rahmet eylesin.”

Bunlar budur. Cumhuriyet bunlar için Diyanetten, camiden ve cemaatten ibarettir. Şurası artık açık, Diyanetle dini kontrol edemezsiniz. Cami açmakla laiklik arasında derin bir uçurum var. Din ve devlet işlerinin birlikte yürütülmesi imkansızdır. Tarikatlar varsa laiklik yoktur. İnanç özgürlüğü inanca özgürlük değil inançtan özgürlüktür. Diyanet’i kapatmadan laiklik imkansızdır. Ve cami üzerinden siyaset yapan her kimse tartışmasız gericidir, laiklik ve cumhuriyet düşmanıdır.

***

Peki saygı duyacağımız bir “davaları” var mı? Hatay’da aradılar taradılar Lütfü Savaş’tan daha iyisini bulamadılar. Atık AKP’lilerden daha iyisini bulamazlar, arayışları bu. Kurucu partinin gerçek başkanı da bir ANAP’lı sonuçta, Turgut Özal’ın siyasi soyundan geliyor. “Tilavet”le miting açıyor, makamına imam üfürüğü ile oturuyor. Cuma çıkışında basına açıklama yapıyor, türbede fotoğraf veriyor. Ayrıca hem patron hem patron-sever. Laikliği cami avlusuna bırakıp kaçan sermayenin “eko”su duyduğunuz.

Gelenin gideni arattığı bir düzenek bu. Sağcıları, dincileri, faşistleri bulup danışman yapmaktan ibaretti gidenin tek başarısı. Sol, taktik sanıyordu ama apaçık sağcılıktı. İşbirliği yaptığı sağcılar kadar sağcıydı; Karamolla kadar dinci, Akşener kadar ülkücü, Bebecan kadar piyasacı, Davutoğlu kadar İhvancıydı. Tek numarası vardı: Cumhuriyetçi ve laik halkımızı ülkeyi Tayyip Erdoğan’dan kendisinin kurtaracağına inandırması. Solun CHP’si işte bundan ibarettir.

İstanbul’da iki müteahhit, Ankara’da iki ülkücü yarışıyor şimdi. İzmir’e Cengiz’in adamını yerleştirdiler, tartışma başından bitti. Müteahhitlikten başka meslek, sermaye birikiminden başka birikim tanımıyorlar artık. AKP ile CHP arasındaki fark kapanmıştır. Sadece laikliği değil, laik cumhuriyetçi halkımızı da cami avlusuna bırakıp kaçtılar. Tayyiban rejimine teslim olmayan, direnen halkımızın çaresizliği bu.

Bunlardan medet umanlar kendini sol sanan güruhtan ibaret. Mahir Çayan’ın yerine Ekrem İmamoğlu’nu, Deniz Gezmiş yerine Özgür Özel’i yerleştirmişler, çıkmaz yollarda kurtuluş çaresi arıyorlar.

Dukalıklar dağıtıldı, uzlaşılar ayarlandı o sırada. CHP’nin kurucusu olduğu şeyden nefret edenlerin tamamı CHP listelerinden aday. Ankara’nın ülkücüsü kaybetmesin diye aday göstermeyen sol bile var.

Biliyoruz, tarihinin herhangi bir anında sola bulaşmışlar asla soldan emekli olmuyor. Onlar hep solcu, hep ilerici kalıyor. Eski solculuk, tuhaf bir meslek artık. Kahvehanede pişpirik oynarken bile en radikal tutumlarını takınmayı ihmal etmiyorlar; CHP’ye oy veriyorlar.

***

Sahadayız. Sahada iki heyula dolaşıyor. İkincisi kurucusu olduğu laik cumhuriyet fikrini cami avlusuna bırakıp kaçtı, yıkıcı partinin bir eki haline geldi, geçmişte kalmış bir ölüden ibaret. Bir de yüzünü onlara, arkasını gerçeğe dönenler var. Ölüdürler. Sahada gördüğümüz yürüyen ölüler koalisyonudur. Ölüler ölüye oy veriyor, ölüler birlikte geçmişe yürüyor.

Biz ise, sahada, yan yana değil karşı karşıyayız. Devrimciliğimizi, solculuğumuzu ölülere bakarak hizalıyoruz. Meslekten solcular, kaçkın kurucular rahatsızsa doğru yoldayız, biliyoruz.