Manifaturacılar Çarşısı'ndaki Hızır

Hızır veya “Hizr”, Bey ve Çelebi’si de var, 1407’de doğmuş. Sivrihisar kadısı Calal al-Din veya yuvarlarsak Celaleddin’in oğlu. İddiaya göre Nasreddin Hoca ile de akrabaymış. Hoş, Türk olup da Hocayla akraba olmayan mı var?

Bizim Hızır, anlayacağınız gibi “molla”dır. Sınıfını bilmiş, bir başka molla “Mehmed Yegân”ın kızıyla evlenmiş, o sayede yükselmiş. Sivrihisar’a kadı ve müderris olmayı başarmış. Sonra Bursa’ya müderris, ardından İnegöl’e kadı olmuş. Edirne falan derken İstanbul düşünce şehrin ilk kadısı olarak atanmış. Soyundan gelen pek çok molla ve paşa var. İstanbul’u yönettiği zaman aralığında şehrin savaş ve göçler nedeniyle küçüle küçüle bir köy kıvamını aldığı biliniyor ama şükür Fatih Mehmet sağdan soldan adam devşirip ortalığı kalabalıklaştırmayı başarmış. Arkadaş o sırada ne yaptı, şehrin canlanmasına ne tür bir katkısı oldu bilmiyoruz. Bildiklerimiz arasında şehrin Anadolu yakasında geniş arazilerin üzerine konduğu, hatta “Kadı-Köyü” isminin de buradan geldiği yönünde.

Gördüğünüz gibi hikâyenin hiçbir yerinde “belediye reisi” veya “belediye başkanı” gibi bir ibare yok. Hızır molladır ve kadıdır, Osmanlı bu sıfatları nedeniyle onu şehir yönetimine atamıştır. “Belediye” işleri “kadılar” tarafından yürütülürdü. Kadı, belediye işleri yanında hâkim ve vali görevlerini de üstlenmişti. Memurdu ve “şehremini” olarak anılırdı. Haliyle Molla Hızır’a İstanbul’un ilk belediye başkanı demek imkânsızdır. Daha önce yazıp tarif etmiştik, iki ayrı makamdır.

Fatih Mehmet, bizim Hızır’ın yönettiği iddia edilen şehrin Hıristiyan-Yahudi karakterini korumak için çaba gösterdi. Fetihten sonra “Konstantin” unutulsa bile “Rum” havası hep kaldı. “Istan” bozuk “doğru” ve “bul” bozuk “poli”dir; bu halini de o karakterine borçluyuz. Zamanında “şehr” Stan-Poli’den ibarettir ve “İslam-bol” olduğunu iddia etmek saçmadır. Molla Hızır’ın cemaatinin çok küçük olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Modern belediyeleri Osmanlı tarihinden değil Avrupalılardan ödünç aldık, daha doğrusu almaya çalıştık. Belediye Reisliği bu çabanın ürünü. Saray ve hükümete ait binaların tamiri gibi ıvır zıvır işlerle uğraşırdı reis. Saltanatla birlikte reislik de kadılık da düştü; “Şehremaneti” İstanbul Belediyesine dönüştü ve eskisi tarihin çöplüğüne atıldı.

Bir de Fransızca “commun” var. Türkçeye “komün” olarak geçmiş. Şehremanetinden tamamen farklı olarak “beraber çalışıp, üretileni paylaşmak üzere bir araya gelen topluluk” anlamını taşıyor. Açılımı, aynı kentte yaşayan, belli bir özerklikten yararlanarak yasasını kendi yapan ve kendi kendini yöneten halk topluluğu. Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkmış. Oradan yaygınlaşmış. 1871’de Paris’in yönetimine el koyan “commun” o komündür.

Tekrarlamakta sakınca yok, “şehremaneti”nin kökeninde saray tarafından atanma var, komün ise merkezi otoriteye başkaldırıp şehre el koyma ve üretileni birlikte paylaşma geleneğine dayanıyor. İlki merkezin memurunun idaresidir, ikincisine yerel yönetim diyoruz. Belediyecilik, komün, esasında “komünist” bir iştir.

İki farklı belediyecilik anlayışıdır. Bambaşka işlerden ve bambaşka yollardan söz ediyoruz.

***

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı atadığı Ekrem İmamoğlu, geçen hafta bizim Molla Hızır’ın mezarı başındaydı. Dua ettiler, su döktüler ve ardından sebeb-i ziyaretlerini açıkladılar. Kılıçdaroğlu, "İstanbul'a belediye başkanlığı yapan Hızır Bey'in makamındayız. Allah rahmet eylesin. İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adayıyken de ziyaret etmiştim. Şimdi Sayın İmamoğlu ile ziyaret ettik. 1945'te belediye encümeninin aldığı bir karar var. Hızır Bey'in mezarının büyükşehir belediyesinin bahçesine taşınmasıyla ilgili olarak. Bu kararın gereği yapılmadı. İnşallah seçilmiş belediye başkanımız ikinci kez seçilecek ve 1945'te alınan bu kararın gereğini yerine getirecektir" dedi. Demek cumhuriyetin kurucu partisinin genel başkanının böylesine derin bir hafızası var. Cumhuriyeti ve laikliği unutmuş olmasına karşılık Molla Hızır’ı unutmamıştır.

Yapılmadıysa yapılamadığındandır. Karar alsanız bile bir mollayı Manifaturacılar Çarşısı'nın avlusundaki mezarından çıkarıp belediyenin bahçesine gömemezsiniz. Bunun için cumhuriyeti yıkmanız gerekir. Laik cumhuriyette kadıları, mollaları hatırlamak yersiz ve gereksizdir.

“Alevi” diyorlardı; bu vesileyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizim Molla Hızır’ın da akrabası olduğunu öğrendik. Hakkını vermeli, torunda da bariz bir molla havası var. Şehr adayı ile birlikte türbe türbe, cami cami dolaşmayı seviyor. Cumhuriyet yıkıldı, laiklik tepelendi, “islam-bol” artık. Kendisi İstanbul adaylığı ile yükselmişti. Şehirde yolunu bulamaması, hatta oy kullanamaması bile yükselişine engel olmadı. Demek soyaçekim söz konusudur! Şimdi yerine bir imam oğlu buldu. Koşup şehri kurtaracağına inanılıyor. Hızır’ı manifaturacıların avlusundan kaldırıp belediyenin bahçesine gömecek kazanabilirse. Cumhuriyetin tepelendiğini tescil edecek…

İstanbul demek ki belediye başkanını değil, son Hızır’ını beklemektedir.

***

Laiklik henüz ayaktayken de İstanbul’da kutlaması olurdu. Hıdırellez’de ateş yakıp üzerinden atlanır, niyet tutulurdu. Bahara karşılamadır.

Hıristiyan ahali için Hızır “Aya Yorgi”dir. Beyaz atının üzerinde, elinde kılıcıyla resmedilmektedir ki, ejderhayı öldürerek imdada “Hızır” gibi yetişmektedir. Şehirdeki Aya Yorgi “aziz”ine adanmış kiliselerimizin hikâyesi budur; “Hızır”dır ve dara düşenler için her zaman hazırdır.

Bir de “Bozatlı Hızır” var ki bir iddiaya göre “Alevi piri”, bir başka iddiaya göre ise “Hıdırellez”in “Hıdır”ı veya “Hızır”ıdır. İnsanın peşi sıra geldi mi, bütün sorunları çözülür, işleri yoluna koyulur. İnanış böyle. İlyas ise, en eski metinlerde “Elias” olarak söylenmekte, Hıdırellez’deki “Ellez” de budur.

Çıkışı itibariyle, her ikisi de İsrail oğullarındandır. Hızır, Eski Ahit’e göre Musa döneminde yaşamış ve “peygamber olması kuvvetle muhtemel”, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyettir. Rivayet odur ki, İstanbul’un fethinde Fatih’in de imdadına koşmuş, Hızır gibi yetişerek şehrin alınmasına katkı sunmuştur. Yalnız bu katkıyı Hızır olarak mı yoksa Aya Yorgi olarak mı yaptığını bilemiyoruz. En nihayetinde, maksat hâsıl olmuşsa ne fark eder? Tarihin dişlileri işlemeye, hafızayı delik deşik etmeye başladı mı, bir de bakmışsın ki bizim Aya Yorgi, el çabukluğuyla Hızır oluvermiş. Sonra her kültür onu kendi diline tercüme etmiş; George olmuş, Jordi olmuş. Öyle ki Mısır uygarlığında Osiris'e, Hitit uygarlığında İlluyanka efsanesine, Grek mitolojisinde Apollon kültüne dek gider ucu. İnancın kültürle karışıp harmanlandığı yerdir burası. Yobazlığa dönüşmemesi laikliğin iyileştirici etkisindendir.

Hızır-İlyas veya Hıdırellez’i kutlamaktan vazgeçtik neden sonra, terk ettik. Romanlarımız geleneği sürdürüyor. Biz ise Manifaturacılar Çarşısı'nın avlusunda başka bir gelenek arıyoruz. Nedir o? Din sosuna batırılmış “Yeni Osmanlıcılık”… Nevzuhur bir padişah bulduk, sarayını yaptırdık, bir tek İstanbul’a kadı ataması eksiktir.

***

Evet, İmamoğlu İstanbul’un seçilmiş başkanıdır. Padişahın emriyle mazbatası elinden alınmış, mağdur edilmiştir. Genel oy hakkı saldırı altındadır. Gidin verin oyunuzu ama bilin, sonrası için Manifaturacılar Çarşısı'nın avlusundaki Hızır koşup gelmeyecek imdada. Yeni bir cumhuriyet kurmak için başka bir yol tutturmak gerekecek.

Yani işimiz gerçekten zor. Mecburuz, Kılıçdaroğlu’nun dedelerine karşı da mücadele edeceğiz!