Hande’nin çıtçıtı!

Medine sözleşmesi ve çok hukukluluk ile başladılar. Sözleşme, birbiri ile çatışan kabileleri ve elbette Yahudileri yeni düzene ikna edecek bir tür barış yasasıydı. Çok hukukluluk ise ezilenlere bir tür muz uzatıyordu. Çok hukuk olacak ve isteyen istediği hukuka uymayı kendisi seçecek, böylece çoğulcu bir toplum yaratılacaktı.

İslamcıları bilmem, takip etmem, nerede nasıl tartıştıklarını bilmiyorum. Üzerimize boca edilmesinin müsebbibi liberalizmin teorik yayını Birikim Dergisidir. Kimler yazmamış ki bu konularda orada. Abdurrahman Dilipak, Mümtazer Türköne, Ali Bulaç… Baktım, AKP sözcüsü Yasin Aktay bile bu derginin sayfalarında buna benzer mevzuları tartışarak ün yapmış. Öyle bir hal ki, sanki Murat Belge ve Ömer Laçiner AKP’ye İslamcı devşirmek için bir irtibat bürosu kurmuş, nerede liberal, dinci, cemaatçi varsa toplamış. Oradan AKP örgütlerine dağıtmış.

Nedir bunun sihri? Çoğulcu bir toplum vaadi, adalet dağıtma sözü, daha barışçıl bir hayat önerisi. Kim yapacakmış bunu? Siyasal İslamcılar. Nasıl? Medine sözleşmesine dayalı bir çok hukukluluk ile. Ne zamana kadar? AKP’nin iktidarı 7 Haziran’da tehlikeye düşüp, iğreti “barış masası” devrilene kadar.

7 Haziran’dan bu yana bir tek kişi çıkıp Medine sözleşmesinden ve çok hukukluluktan söz etmemiş. 1 Kasım’da tek bayrak, tek millet, tek bayrak düzenine geçilmiş çünkü. Geçtiğimiz hafta 370 derneği övünerek kapattılar çok hukukçular. Kimisine kapısını kırarak girdiler, kimisini içinde kimse yokken mühürlediler. Hatta habersiz mühürlenen haber ajansında papağan Tolaz mahsur kaldı. Savcıyı zar zor bulup papağını içeriden çıkardılar. Öyle faşist bir hal ki ne uçan, ne kaçan kurtulabiliyor. 

Bu siyasal İslamcının Medine sözleşmesine kim bilir kaçıncı tecavüzü?

Nedir bunların esası? Bildiğimiz takiye. Niyet belirtmeme, gizleme, esas amacı örtme, sinsi bir planın arkasına saklanma. 2000’li yılların başında, AKP henüz iktidara yürürken söylediler bunları. İktidara tutundukça vazgeçtiler. Topyekûn saldırıya geçtikleri bugünlerde söyleyeni içeri bile atabilirler. Medine sözleşmesi Fetö kumpası, çok hukukluluk ise PKK işi.

Ne dedi çok hukukçu Yasin Aktay geçtiğimiz hafta? “Biz saftık, Fetö’yü anlayamadık. Ama Kemal Kılıçdaroğlu saf değil, öyleyse Fetö’den yargılanmalı.” Medine sözleşmesini, çok hukukluluğu bilmem ama yürüttüğü bu mantığa şapka çıkarıyorum. Cahiliye döneminden bir Arap duysa aklını yitirir. Öylesine akıl almaz bir akıl yürütme.

***

Birikim Dergisinde Murat Belge ve Ömer Laçiner’le yumuşak yumuşak fikir teatisi yapan o adamlar gitti, yerlerine henüz silahlanmamış IŞİD’liler geldi. Pençeleri açık, dişleri sıkılı, gözleri patlak, saldırmaya hazır vahşi bir kedi pozisyonundalar şimdi. İşte son haftadaki beyanları…

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Of Cumapazarı Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin açılışında konuştu. Önce Doğu illerindekileri tehdit etti. Sonra sözü Batı illerindeki derneklere getirdi. Şöyle dedi: "Bağırıyorlar, Çağırıyorlar. 370 Dernek Kapattık Vurduk kilidi, gitti. Hadi bakalım açın da görelim.”

SS’den bir gün önce, vaktiyle Fetullah Gülen için, “En büyük Türk büyüğü, Shakesphare gibi ve O’na düşmanlık edenlerin utanması gerekir” sözleriyle meşhur olmuş AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık sosyal medya hesabından müjdeyi verdi: “Devlet büyüklerine suikast olursa, halk cezaevlerini basıp, PKK ve FETÖ’cüleri asacak.”

“Fetöcü” olduğu dedikodusu yapılan AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, havuz yayınlarından biri ile söyleşi şaptı. “Fetö’yü İlk ne vakit fark ettiniz?” sorusunu şöyle yanıtladı: “O süreçte tehlikeye işaret edip sorumluluk çağrısı yapan ve örgüte karşı net tavır takınanların başında geldiğim söylenebilir. Bu örgüte habis ur, zombi, istihbarat ve şer şebekesi diyen, tabiri caizse bu FETÖ vampirinin göğsüne yağlı kazığı sokan benim. Bunlar da bunun farkındalar, o yüzden 17 Aralık’tan önce bana saldırdılar.”

Bu beyanların daha kanı kurumadan, Alman Die Welt gazetesine "Türkiye’nin AB’ye üye olamayacağı" şeklinde görüş bildiren Avusturya Dış ilişkiler Bakanı Sebastina Kurz’un AK troller tarafından sosyal medyada ölümle tehdit edildiği haberi duyuldu. Kurz sosyal medyada AK troller tarafından "boğazını keseceğiz" şeklinde tehdit edilmişti.

Korkunç mu buldunuz? Boğaz kesme iyi, ölür kurtulursun. Mazisi CHP’ye dayanan Baykal yancısı yeni AKP’li Savcı Sayan, sözlerini beğenmediği gazeteci Can Ataklı’ya esaslı bir ayar verdi. “Aptal, geri zekâlı, Türkiye senin ne olduğunu biliyor” dedi. Hırsını alamayınca, “Can Ataklı'nın Müslümanlara ve Tayyip Erdoğan'a olan kinini de herkes biliyor” diye devam etti. Can Ataklı geri adım atmayınca "Geri zekâlı senin dilini keserim" diye tehdit etti. Düşünsenize Savcı Sayan dilinizi kesiyor. IŞİD’liler boğazınızı kessin daha iyi!

En yüksek makamın teşvikiyle idam tartışması da başlattılar zaten. 12 Eylül’den sonra ilk defa cezaevlerinden intihar, doğal ölüm gibi tuhaf haberler geliyor.

Peki, ne oldu Medine sözleşmesi ve çok hukukluluk diyorsanız sizlere ömür. Bıraktık çok hukuku, geçerli tek hukuku bile ortadan kaldırdılar. Ortalıkta ne seçim bıraktılar, ne mahkeme, ne yargıç. Toplanıp hep birlikte çay toplamaya gidiyorlar. Bu yazıyı yazdığım sırada, başkan olmaya kararlı devlet büyüğümüz çok manidar bir açıklama yaparak istikametimizi haber verdi zaten. “Çobanlığın felsefesini anlamayan insan yönetemez, ben de bir çobanım” dedi. Biliyorsunuz İsa da bir çoban olduğu iddiasındaydı. Şimdi uysal koyun sayısının vaziyeti kurtarmaya yetip yetmediğini düşündüklerine eminim.

Özeti şu: Çok hukukluluk dönemi kapandı, Medine sözleşmesi iğfal edildi. Hepimizi sürü yapmaya çalışıyorlar şimdi.

***

Bütün bunlar olurken 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Facetime üzerinden canlı yayın yapan Hande Fırat, Altın Kelebek'te yılın medya olayı ödülünü kazandı. Törende Fırat’a ödülünü veren patronu Aydın Doğan, "Hande bunu yaparsan, çıtçıtınla istediğin yerde düğününü yaparım dedim" ifadelerini kullandı.

Demokrasi tıkırında, patronun keyfi yerinde, Hande’ye kelebek kondurdular. Dernekler kapatıldı, öğretmenler atıldı, üniversitelerden seçimler kaldırıldı, CHP tehdit edildi, HDP’liler toplanıp içeri tıkıldı, gazetelere, radyolara, TV’lere kilit vuruldu. Gözaltına alınan bir daha göz önüne çıkamıyor, tutuklananın hayatla bağı kopuyor. Anlıyoruz ki Fethullah’ın darbe yapmasının müsebbibi biziz. Bu Medine sözleşmesi müthiş bir şey belli. Bir de çok hukukluluk olursa mis!

Bu tabloda tek bir muamma var. Çıtçıt da ne ola ki?