Göçmen sorunu: Suçlular belli, nedenler daha da belli

Doğu Anadolu ve Kuzey Afrika ile Akdeniz’in sularında gerçekleşen trajedileri bağlayan ipler, AB ve ABD gibi emperyalist merkezlerinin, tekellerin çıkarları için yürüttükleri politikalar tarafından yönetilmektedir. İşlenen cinayetin suçluları var ve kimlerin olduğunu biliyoruz. Bu nedenle, halklar, AB’nin ve hükümetlerinin ‘gözyaşlarını’ öfkelendirici ve kışkırtıcı buluyor. Suriye, Libya, Irak ve Afganistan’daki her kanlı taşın altından AB-ABD-NATO çıkıyor. Bunlar gerici ve halk karşıtı hükümetleri destekleyerek müdahalelerde bulunuyor ve savaşlara neden oluyorlar. Kovuşturulmuş, sürgün edilmiş, göçmen ve kaçak insan toplulukları onların eseridir. ‘Çitler’ ve Frontex onların eserleridir ve umudunu yitirmiş insanları ezen önlemler onları durdurmuyorken pekala ölü sayılarını ve köle tacirlerinin gelirlerini artırabiliyor.

Avrupa Birliği’nin çerçevelerine, ‘göçmen politikası’  ile ilgili taahhütlere bağlı kalarak, SYRIZA-ANEL hükümeti, riyakar bir duruş sergiliyor ve yurt içinde de gerçekleşen cinayetleri de onaylıyor. Her fırsatta, aslında bölgede yeni yaralar açmaya neden olabilecek, emperyalist planlara katılmak için her an hazır bulunduğunu açıklıyor.

Hükümet gazetesi, ‘Avgi’nin  21/4 tarihli ana yazısında yer alan ifadeler şöyle: ‘Yeni trajedi Avrupa’yı uyandırsın(...) Avrupa Birliği ağır hareket ediyor (...), insan yaşamını en üst değer olarak ilan ediyor, fakat izleyici konumunda kalıyor. (...) Akdeniz, medeniyetleri yaratıcılıkta buluşturan bir deniz olmalı. (...) Müdahaleler ve yeraltı kaynaklarının sözde gelişmiş ülkeler tarafından sömürüsü sona ermeli. (...) Bu gerilim hattındaki Papa ve Başpiskopos’ un müdahaleleri buna dahil değil. (...) Onlar siyasi liderlerden, devam eden bu trajediye son vermelerini talep ediyor’!!!

Emperyalist planların geliştiği bir ortamda ‘medeniyetlerin yaratıcılıkta buluştuğu bir Akdeniz’den söz etmek riyakarlıktır. AB ve NATO gibi, pazarda pay kapma hırsıyla gözü dönmüş olan devletler tarafından yaratılmış emperyalist birlikler, otoriter rejimleri, cihatçıları vb destekliyor ve emperyalist müdahalelere katılıyor. Ucuz iş gücü oluşturan yoksulları bir ülkeden başka bir ülkeye taşıyan yasadışı örgütler, sermayenin çıkarları için hizmet ediyor. Bir hükümet olarak bunları kabul etmek ve katılmak en büyük riyakarlıktır. Örneğin, Dublin ve Schengen yönetmeliklerine karşı şüpheci bir tavır göstermiyorsan, emperyalist seferlerde olan Yunan ordu birliklerini geri çekmeyi taahhüt etmiyorsan ve yeni müdahaleleri reddetmiyorsan, aksine buna zemin hazırlıyorsan, geçmişte Doğu Akdeniz’de savaşlara neden olan ABD, NATO ve AB’nin, ‘terörü bastırma’ ve ‘enerji güvenliği’ bahanelerini açık açık özümsüyorsan, Libya, Suriye ve Irak’ taki çatışmaların barışçıl çözümleri için dileklerde bulunmanın bir yararı olmayacaktır. Bu trajedinin ‘kökü’ aynı kapitalist sistemdedir. Onun zemininde yoksulluk, sınıfsal sömürü ve halkın, işçi sınıfının gerici hükümetler tarafından baskısı ifade buluyor. Emperyalist savaşlar ve müdahaleler, bu emperyalist çekişmelerinin artışı neticesinde gerçekleşiyor.

İşçi-halk haneleri, kapitalist sömürünün, yoksulluğun ve emperyalist savaşların  kurbanlarıyla, yani göçmen ve kaçaklarla, fiilen dayanışma içinde kalarak, bu cinayetler için sorumlu olan AB, NATO ve hükümetlerine karşı, çürümüş ve barbar kapitalist sistemin kendisine karşı bu mücadelesinde cephesini daha da gürleştirmek zorundadır.