Emperyalizme katkı

Aslında soL haber portalında düzenli olarak yazacağım bu yazıların ilki için Mısır’daki son gelişmeler ve Müslüman Kardeşler iktidarına karşı sokaklara dökülen Mısır halkı hakkında bir şeyler yazmak istiyordum. Ancak Orhan Pamuk ve beş arkadaşı tarafından yazılmış ve Fransa’nın solcu bilinen günlük gazetesi Libération’da yayınlanmış olan “Beşir El-Esad’a mektup” fikrimi değiştirmeme neden oldu.

Orhan Pamuk ve arkadaşlarının tavrı soL gazetesinin çok yerinde bulduğum nitelemesiyle açıkça “tetikçilik” olarak nitelendirilmeyi hak ediyor. Bir devlet başkanına hangi ülkelere kaçabileceği konusunda tavsiyelerde bulunmak ve sonunda da “kaç yoksa sonun şunlar şunlar gibi olur” diye açıkça tehdit etmek, bir mağdurun değil muktedirlerin dili olabilir ancak.

Burada söz konusu olanın emperyalistlerin sözcülüğünü yapmak olduğu daha fazla söz gerektirmeyecek kadar açık. Ben ise bu yazıda Batı Avrupa aydını ya da solcusunun Suriye söz konusu olduğunda daha “naif” görünen tepkileri ve onların da aynı derecede mahkum edilmesi gerektiği üzerinde durmak istiyorum.

Örneklerimiz Fransa’dan olacak. Bilindiği gibi yeni Cumhurbaşkanı François Hollande’ın öncülüğündeki Fransa, ABD ile birlikte Suriye Ulusal Koalisyonu’nu Suriye halkının “meşru” temsilcisi olarak tanıdığını ilan eden ilk iki ülkeden biri olmuştu. Hatta Hollande bir adım daha ileri giderek, Suriye’de muhalefete resmi olarak silah sağlamayı da tartışmak gerektiğinden bahsetmişti.

Fransız medyası “bu konuda acele mi ettik” diye çok tartıştı ancak bu tartışmalarda “kim oluyoruz da Suriye halkının meşru temsilcisinin kim olduğuna biz karar veriyoruz” sorusu pek cılız kaldı.

Ne yazık ki Fransa’da bu konuda başı çeken yalnızca yeni sosyal demokrat iktidar olmadı. Fransız Komünist Partisi de günlük gazetesi Humanité aracılığıyla “Suriye halkına özgürlük” adı altında büyük bir Esad karşıtı kampanyaya girişmiş durumda. Bundan bir buçuk yıl önce bu tutum öyle fazla önemsenmeyebilir, zaten uzun süredir emperyalizm sözcüğünü ağzına almaya tövbe etmiş bir partinin hiç de şaşırtıcı olmayan bir tutumu olarak bir kenara konabilirdi. Ancak Suriye’de adım adım bir uluslararası müdahalenin taşları Türkçesiyle “Esed karşıtlığı” üzerinden döşenirken, İslamcı militanlar ülkede her gün yeni bir katliam yaparken, El Kaide savaşçıları ülkedeki Alevi ve Hıristiyanların can güvenliğini tehdit ederken ve “Esad kimyasal silahlar kullanmaya hazırlanıyor” diyerek göz göre göre bir provokasyon planlanıyorken, bunlara gözünü, kulaklarını kapatarak “Suriye halkının iyiliği için müdahale edilsin” diye sağda solda çağrılar yapmak ve eylemler düzenlemek, emperyalistliğin kendisi olarak nitelenmeyi hak ediyor.

Bundan birkaç gün önce Humanité, Libération gazetesi ile ortak bir eyleme imza attı. Paris’ten Strazburg’a “Suriye halkı için özgürlük treni” adıyla bir tren seferi düzenlendi. Büyük ölçüde milletvekilleri, öğretim üyeleri ve aydınlardan oluşan bu tren yolcuları Strazburg’da Avrupa Parlamentosu’nun önüne giderek Suriye halkının Esad diktatörlüğünden kurtarılması için hazırlamış oldukları eylem planını milletvekillerinin dikkatine sundular. Ve bu plan içerisinde Suriye’de muhalefetin silahlandırılmasının önündeki engellerin kaldırılması talebi de vardı. Bundan sadece birkaç gün sonra muhaliflerin bir okula attıkları bomba sonucu 29 öğrenci ve bir öğretmen hayatını kaybetti.

Öte yandan Suriye’de muhalefetin katliamlarına ve açık İslamcı karakterine gözleri tam olarak kapamak da imkansız hale geldiğinden, ülkedeki muhalefetin İslamcılardan ibaret olmadığı, muhalefet içerisinde laik unsurların da bulunduğu ve Suriye Ulusal Koalisyonu’nun bu unsurların bir araya gelmesinden oluştuğu miti öne çıkartılıyor. Hatta buna göre (bir dönem bakanlık da yapmış komünist eski milletvekili Jack Ralite’ten alıntı yaparak) İslamcılar muhalefet içerisinde aslında marjinal bir unsur ancak Esad’ın işine geldiği için bu tehdit abartılıyor. Suriye’de İslamcıların güçlenmesini engellemek için de muhalefete yani Suriye Ulusal Konseyi’ne yardım etmek, onları silahlandırmak gerekiyor.

Birileri Esad’ı profesyonelce tehdit ederken birileri de muhalefetin nasıl silahlandırılacağı konusunda Fransa ve İngiltere’deki silah tekellerine ayrıntılı planlar sunuyor. Avrupa Parlamentosu’nda Yeşiller Partisi’nin eş-başkanı olan Daniel Cohn-Bendit de bir mektup yazarak Hollande ve Cameron’a sesleniyor ve kendilerinden Fransız ve İngiliz silah sanayinin Özgür Suriye Ordusu’na silah sağlaması için inisiyatif almalarını istiyor. Aynen şunları yazıyor: “İki nedenle yabancı birliklerin Suriye’ye havadan ya da karadan bir müdahalede bulunmasına taraftar değiliz. Öncelikle, Beyrut’a 300, Kudüs’e 500 ve Tahran’a 1.200 km uzaklıkta Amerikan ya da Avrupalı askerlerin varlığı bugün halihazırda Esad karşıtı olan Avrupa kamuoyunu aleyhimize çevirebilir. İkincisi, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) askeri kapasitesinin ne derece yıkıcı olabileceğini kanıtlamıştır, her gün başlı başına bir askeri güce sahip olduğuna tanıklık ediyoruz.”

Görüldüğü gibi emperyalizm gerçekten de değişiyor, dönüşüyor. Artık bir ülkeye dış müdahalenin sözcülüğünü tek başına Bush’ların, Obama’ların yapması gerekmiyor. Avrupa solcusu bu misyonu çok daha “insani” bir söylemle kendisi üstlenebiliyor. Katkı Türkiye’den olunca, elin ayarı biraz kaçıyor anlaşılan.