Çalışma hakkı mı tatil hakkı mı?

Diyelim ki büyük bir mağazada çalışan bir işçisiniz. Pazar günü, diğer pek çok işçi gibi tatil hakkınız mı olsun istersiniz yoksa iki misli mesai ücretiyle çalışmayı mı tercih edersiniz?

Fransa’da son dönemde tartışılan önemli başlıklardan biri de bu.

Fransa ya da bir hafta sonu bulunduysanız, Pazar günü neredeyse tüm dükkan ve mağazaların kapalı olduğunu görür ve Türkiye gibi Pazar günleri ailecek alışveriş merkezine gitme gibi bir alışkanlığın olduğu bir ülkeden geliyorsanız çok şaşırırsınız. Pazar günü hava güzelse vatandaşların büyük çoğunluğu ile şehirlerin önemli bir bölümünü oluşturan parklarda karşılaşırsınız. Kış Pazarlarında ise sokaklar neredeyse bomboştur. Türklerin ya da Arapların işlettiği bakkallar dışında neredeyse ekmek alacak yer bulamazsınız.

Çünkü yasalara göre Fransa’da Pazar günü çalışanlar için tatildir. Yani dükkan açmak, işçi “çalıştırmak” yasaktır. Mağazalar ancak özel izinle yılda birkaç kere Pazar günleri açık kalabilirler.

Şimdi bazı büyük mağazalar diyorlar ki “İnsanların Pazar günü alışveriş yapma, işçilerin de Pazar günü daha çok çalışıp daha fazla kazanma haklarını ellerinden nasıl alırsınız? Bakın İtalya’ya, New York’a, oraya, buraya, dünyanın bütün büyük, turistik şehirlerinde mağazalar Pazar günleri de açık, insanlar Pazar günü de alışveriş yapmak istiyor, mağaza çalışanları Pazar günü de çalışmak, para kazanmak istiyor. Bu arkaik yasaktan kurtulalım artık!”. Sonra televizyonlarda genellikle 20’li yaşlarda ve çoğu öğrenci mağaza çalışanları ile röportajlar yapıldığını ve gençlerin isyan ettiğini görüyoruz: “Biz Pazar günü de çalışabilmek istiyoruz, Pazar çalışınca normal mesai ücretimizin iki katı ücret alacağız, paraya ihriyacımız var!”

Bu durumda “Madem çalışanlar da öyle istiyor, Pazar tatili zorunlu olmakta çıksın, isteyen çalışır istemeyen çalışmaz” mı demek gerekiyor?
Bu meselenin bir çalışma hakkı mı yoksa tatil hakkı mı olduğuna karar verebilmek için iki olguya bakmak gerek.

Birincisi Pazar tatilinin kapitalizm koşullarında nasıl tatil haline geldiği.

Tatil günlerden Pazar olunca, katoliklerin dini açıdan kutsal saymalarından kaynaklı bir tatil günü olduğu akla geliyor olabilir ve esasen doğrudur (Hıristiyan inancına göre tanrı dünyayı 6 günde yaratmış ve Pazar günü de dinlenmiş). Tatil için Pazar’ın seçilmiş olması kapitalizmin ortaya çıkıp geliştiği çoğunluğu Katolik-Hıristiyan ülkelerdeki dini geleneklerden kaynaklanıyor. Tatilin tarihsel izlerini Hıristiyanlığı seçen ilk Roma imparatoru Konstantin’e kadar götürmek mümkün görünüyor.

Esasında Pazar gününün tatil olmaktan çıkması ilk olarak Fransız Devrimi ile gündeme geliyor. Devrim sonrası 1792’de kurulan iktidar Hıristiyan dinine dayalı takvimi yürürlükten kaldırdığı gibi Pazar tatilini de ortadan kaldırıyor ancak tatil hakkını ortadan kaldırmak için değil Pazar’ı gün olarak toptan kaldırdığı hatta yine dini nedenlerle 7 gün olan haftayı 10 gün yaptığı için. 19. yüzyıl boyunca işçilerin Pazar tatili hakları kısa sürelerle yeniden resmi hale geliyor. Ancak sanayi devrimi ve ihtiyaç duyduğu geniş işgücü, Pazar’ı da giderek daha fazla diğerleri gibi bir iş günü haline getiriyor.

Fransa için Pazar’ın yeniden zorunlu tatil haline gelmesi 20. yüzyılın başında işçilerin birebir mücadelesinin sonucu. 1906 yılında meydana gelen bir grizu patlaması ve tahmin edileceği üzere idarenin ihmali sonucu 1100 maden işçisinin hayatını kaybetmesi ile başlayan grevler ve işçi kalkışmasının sonuçlarından biri de Pazar gününün resmen tüm işçiler için tatil olarak kabul edilmesi.

Yani esasında mesele Pazar günü değil, tüm işçilere 6 gün çalışmanın ardından bir gün tatil hakkı verilmesinin güvence altına alınması. Örneğin, Fransa’daki iş kanununa göre de iş arayan bir kişi Pazar günü çalışmayı içeren bir iş teklifini kabul etmediği taktirde iş arayanlar listesinden kaydı silinmiyor.Yani işçilerin Pazar günü çalışmayı içeren bir işi reddetme hakkı tanınıyor.

İkinci olgumuz ise Pazar günü çalışmanın serbest olduğu ülkeler. Patronların yaptığı gibi ABD’den, neo-liberalizme daha hızlı teslim olmayı seçmiş Avrupa ülkelerinden örnekler vermek mümkün. Ama biz en yakınımıza yani kendi ülkemize bakalım. Sayıları hergün artan alışveriş merkezlerinde Cumartesi Pazar demeden, sabah 8, gece ise 10 bazen 12’ye kadar günde 12 saatten fazla çalışan genç işçiler “bu işyerinde asgari ücret uygulanmaktadır” tabelasının önünde canlarından bezmiş halde kasada dururken “ne güzel Pazar da çalışabiliyoruz” diye mi düşünüyor acaba?

Türkiye’de de bu duruma bir günde gelinmedi. 8 saatlik iş günü, hafta tatili gibi işçi hakları her seferinde biraz delindi, esnetildi sonunda büsbütün ortadan kaldırıldı.

Peki Fransa’ya dönerek soralım: genç mağaza çalışanları Pazar günü “çalışma haklarını” talep etmekte haksız mı? Ne diyelim, cehennemin yolları bazen iyi niyet taşlarıyla da döşenebiliyor.

[email protected]