Savaş merkeze taşındı: AB çöküyor

AB’nin demokratikleşmeyle, insan haklarıyla, emeğin Avrupasıyla hiç ilgisi yoktu.

AB emperyalist bir projeydi. Tekeller iktisadi egemenlik alanlarını genişletebilmek için devlet güvencesine gerek duyarlar. Tekelci devlet kapitalizmi bu nesnelliğin sonunda ortaya çıktı. AB bu Leninist gerçeğin kendisini kanıtladığı global ölçekli en net, iddialı gelişmeydi.

En başından itibaren, kendi doğasına tamamen uygun olarak, Almanya tarafından organize edildi,  diğer ülkeler yine Almanya tarafından içine çekildi.

İki dünya savaşı, Alman sermayesinin kendi coğrafi sınırlarına tıkıştırılmasına itirazı sonucunda patlamıştı. Tekellerin, sermaye hareketlerinin sınırlanmasını kabul etmesi piyasa iktisadının ruhuna aykırıdır.

Almanya hegemonyasını güçlendirebilmek için, ABD’nin de desteğiyle, yeni bir dünya savaşı yerine, bu kez “barışçıl” bir sermaye diktatörlüğü projesini uygulamaya koydu. AB buydu.

İngiltere Birliğe başından itibaren müteredditti. AB, sermayenin serbest dolaşımı için Avrupa’yı birleştirip, emek sömürüsünü standardize ettiğinde, daha işin başında güçlü ülkelerin tekellerine büyük avantaj sunmuş oluyordu. Almanya liderdi ve Birliğin muhatap kalacağı iktisadi, mali sorunların faturasının diğer ülkelere kesileceği açıktı.

Şimdi, İngiliz halkı bu maliyete kendince yanıt veriyor.

Gelinen noktada belirleyici unsur şüphesiz 2008 krizidir. Bu kriz kapitalizmin, 1970’lerde içine düştüğü daralmayı aşmasının olanaklı olmadığını bir kez daha kanıtlamış ve tekelci devlet kapitalizminin çelişkilerini keskinleştirmiştir.  

Almanya AB bütünleşmesiyle kendi iktisadi sorunlarını Birliğin zayıf ülkelerine aktararak ekonomisini büyütmekte, cari dengesini pozitifte tutmaktadır ve bu bakımdan neredeyse istisnadır. Cari fazlasını açık veren ülkelere satarak hem para kazanmakta, hem de patronajını güvenceye almaktadır. Yunanistan’ın iflası doğrudan buna bağlıdır.

Emperyalizmin kuralıdır: Kapitalist üretim ilişkileri var olduğu sürece artı değer sömürüsü devam eder. Sömürü kapitalizmdir ve talebi daraltır. Bu nedenle kapitalizmin doğası krizlidir. Özünde sömürü ve kriz bulunan bir sistemin Avrupa ölçekli organizasyonunun istikrar ve demokrasi diye alkışlanması hep iki yüzlülüktü.

İngiltere’de ortaya çıkan gelişmeyi anlayabilmek için iki olguyu daha dikkate almalıyız.

Birincisi şudur: Almanya’nın tepesinde yer aldığı çok katmanlı bir Birlik gerçeğinden söz ediyoruz. Sonradan üye olan eski sosyalist ülkeler en alt katmanda yer alıyorlar. Birliğe üye olmak ve Euro’ya geçiş üye ülkelerin enflasyonist politikalar kullanmasını da olanaksızlaştırdığı için, 2008 krizi alt katmanları fazlasıyla ağır biçimde etkiledi. Bunun doğal sonucu yukarı katmanda yer alan ülkelere doğru nitelikli olanları da kapsayan emek gücü akışı oldu. Polonyalı işçiler İngilizlerin yerine çalışmaya başladığında İngiliz işçi sınıfının elinden milliyetçiliğe sarılmaktan başka bir şey gelmedi. Fransa’da da durum aynı. Dolayısıyla AB’ye karşı gelişen tepkilerin zemininde, kapitalizmin krizinden kaynaklı, ama Birlik olgusunun ayrıca etkilediği bir işsizlik sorunu mevcut. Avrupa’da yükselen ırkçılığın sorumlusu adına AB denilen tekelci devlet kapitalizmidir.

İkinci olguya gelince: Suriye savaşıdır. Bu savaşın hem başlatılmasında, hem de sürdürülmesinde Almanya, Fransa ve İngiltere’nin katkısını hiç kimse inkar edemez. Üst katmandakiler mülteci krizinin sorumlularıdır aynı zamanda. İngiliz halkının kararında mülteci sorunu özel olarak etkili oldu. Brexist sürecinde AB karşıtlarının “Türkler geliyor” kozunu öne çıkarması, AB taraftarlarının ise buna ancak “yakın zamanda değil” biçiminde karşılık verebilmiş olması manidar. Türkiye’deki 3 milyon Suriyeli mülteci ile yurtları harabeye çevrilmiş Kürtlerimizin fırsat tanındığında Avrupa’nın merkezine doğru akacakları kesin.

Bunlar emperyalizmin yapısal sorunları. Çözemez: İşsizlik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, sömürü. Bunlarla ilgileniyorsak antikapitalist, sosyalist mücadeleyi yükselteceğiz. Sosyalizmin güncel bir hedef olmadığını, hiç olmazsa demokrasinin düzeyini geliştirmek için AB üyeliği konusunda çaba harcamamız gerektiğini iddia edenler umarım yaşananlardan ders alırlar.