Şam yerine Kut-ül Ammare

Geçen hafta Kutlu Doğum denilen uyduruk şenlikten sonra bir de Kut-ül Ammare hezeyanı yaşandı. Siyaseti bir tarafa bırakmak mümkün olsa, şizofrenik bir ruh halinin tutsağı olduklarını söylemek gerekecek.

Kut-ül Ammare, Dicle kıyısında, Basra körfezinin 350 km kuzeyinde, Bağdat’ın 170 km güneyinde bir yerleşim yeri. 1915 sayımında 6500 nüfuslu.

29 Nisan 1916 tarihinde, birinci dünya savaşı hezimetinin ortasında, Osmanlı İngilizlerden aldığı için AKP’nin şanlı tarihine girmeye hak kazanıyor. İngiliz ordusu denildiyse, tamamen Hintlilerden oluşuyor. Emperyalizm bu, çölün ortasında kendi askerini telef eder mi?

Davutoğlu ve Erdoğan Cuma günkü 100. yıl kutlama mesailerinde neler demediler: Kut-ül Ammare’yi anlamayan 23 Nisan’ı da, Çanakkale’yi anlayamazmış, Sykes-Picot değil, Kut-ül Ammare kazanacakmış, vb.

Davutoğlu bu ikinci cümleyi öyle çok yineledi ki, ben kendisinin de söylediğine inanma ihtiyacının olduğu kanaatine vardım. Bir de bıyığı düşecek hissine kapıldım. Aynı gün, tesadüf, Binali’nin, kabinedeki Erdoğan oluyor, il-ilçe başkanlıklarını elinden almak suretiyle kendisine darbe yaptığı vakitti. Davutoğlu bir yandan da güven tazeleme ihtiyacında gibiydi.

Tam bir çıkışsızlık içindeler. Siyasi, ideolojik, askeri, mali, her bakımdan. Aynı zamanda da bir türlü kuramadıkları bir ikinci cumhuriyetleri mevcut. Halkımızı ikna etmeleri de, dize getirmeleri de mümkün olamıyor. Saldırılmalı, laiklik bitirilmeli, bütün kurumlar ele geçirilmeli.

Ancak yetmez. Biliyorlar. Ayrıca bir kurtuluş ve kuruluş hikâyesi gerekiyor. Malum Kürt illerinin yakılıp, yıkılmasıyla olacak iş değil. Şam da hala Esad’ın elinde.

Sonra ortada kahramanlar ve kahramanlıklar da yok. Nasıl olacak? Çocuklar eğitim ayağına Amerikalara sıyırtmış, erkek evlatlar çürük raporuyla askerlikten yırtmış, gemicikler, kumarhanelerde para yemeler. Şehitlik üstüne ayet indirseler kimse inanmaz.

Bir taraftan da Osmanlıcılar. Ama o bakımdan da tık yok. Yeni Osmanlı dediler, sultan diye çığırdılar olmadı. Ortadoğu halkları niyetlerini pek çabuk kavradı. Savaşı, cihatçıları kışkırtmak derken Ortadoğu sınır boylarını da YPG ile IŞİD tuttu.

Tek çıkar yol Osmanlı’dan hikâye devşirmek olarak kalıyor.

Kut-ül Ammare tam buraya oturuyor. Dicle’nin aşağı kıyısından, 4 aylık bir kuşatmadan, 10 bin kayıptan, 13 bin İngiliz esirden (doğruysa) tarih yazmaya, referans inşa etmeye çalışıyorlar. Ortadoğu’daki bunca yenilgiden, AB meselesinde yaşanan hezimetten, Obama’nın elinde sopayla verdiği Erdoğan pozundan sonra anca kendilerini kandırırlar.

Akıl aramak tam bir akılsızlık olur. Skys Picot’u döveriz diyorlar, şu anki konjonktürü belirleyen Skys Picot. İngilizler 29 Nisan’daki yenilginin acısını yalnızca 15 gün sonra çıkarmışlar, tarihi sağlam kazığa bağlamışlar, Osmanlı’yı cetvelle parçalayıp, parmaklarının ucuna ucuna vurmuşlar.

Osmanlı…  Bir dönemin hâkim dünya devletiymiş. Ancak iktisaden, yani üretim tarzı bağlamında, nefesi ancak 16. yüzyılın sonuna kadar yetmiş. Batı buharlı makinenin ucunda sanayi tüttürürken, Osmanlı dumanında nefessiz kalmış.

Sovyet devrimi ve Kemalist strateji olmasa el avuç yalanacakmış. Dört bir yandaki bütün cephelerde kaybetmiş bir rejimin, 6500 kişilik bir siperdeki muharebesi için ayin düzenliyorlar.

Sefillik. Aklen, askeri bakımdan…

Kurtuluş Savaşı kazanılamasaydı Çanakkale’nin adı bile anılmazdı. Çanakkale, Kurtuluş Savaşı ile kurtuluyor. Kut-ül Ammare neyin nesi? İçi geçmiş bir imparatorluğun çöküşü. Referansa bak?

Yıkılacakları, bir büyük hezimetin ucundaki bir küçük siperin içinde tapınmalarından belli. Ne için ruh çağırıyorlar? Kut-ül Ammare’ye mi inecekler, Şam olmadı, Bağdat’ta mı namaz kılacaklar? Hepsi gerçek dışı saçmalık.

Bir de bu saçmalıklara inanan birilerini bulabilmeleri bakımından, Türkiye’de dinselleşmeyi derinleştirmeleri gerekiyor.