Özerklik: Emperyalizmin projesi

Kürt hareketi yalnızca yönetsel değil, siyasi bir “özerklik” statüsü talep ediyor. Yani Kürt bölgesinin ayrı bir parlamentosu olacak, bu parlamento yerel ölçekli kararları, yasaları yapıp, yürütecek.

Yalnızca Türkiye’yi değil, bölgeyi kapsayan bu proje özgürlük ve demokrasi olarak pazarlanıyor.

Oysa, her iki kavram açısından da belirleyici olan üretim araçlarının mülkiyet biçimidir.

Kürt hareketi üretim araçlarının özel mülkiyet rejimi içerisinde bir “özerklik” talep ediyor. Kürt “özerkliği” kapitalist üretim ilişkilerini sahipleniyor.

Bunun demokrasiyle ilişkisi yoktur. Demokrasi eşitliği, eşitlik ise kamusal mülkiyeti zorunlu kılar.

Kürt “özerkliği” özgürlükçü de değildir. Özgürlük bağımsızlığı, bağımsızlık ise emperyalist sistemden kopuşu gerektirir.

Her iki hali itibariyle Kürt “özerkliği” kapitalist emperyalist sistemi, kendi yerelliğinde yeniden üretmeye adaydır.

“Kürtlerin bilecekleri iştir, kendi kaderlerini tayin hakları ve arkasında da büyük kitle desteği vardır” demek de planın içine düşmek anlamına gelir. Çünkü, plan yalnızca Kürtleri değil, Türkiye ve bölge halk sınıflarını doğrudan etkilemektedir.

Bu işin ilk adımı sosyalist sistemin çökertilmesiydi. Postsovyetik aşamada ise hem coğrafi hem de nüfus olarak cüsseli devletlerin parçalanması devreye sokuldu.

Parçalama, özellikle etnik ve mezhebi ayrışmaların bulunduğu durumlarda bu sorunların kaşınması üzerinden yürütülür. Ortadoğu coğrafyası ve Türkiye bu bakımdan hedef ve deney alanıdır.

Etnik ve mezhebi kaşımalar, parçala-hakimiyet kur planının, özgürlük retoriği üzerinden şekillendirilmesine olanak sunmaktadır.

Dökülen kan ve çekilen acılar “özgürlük” retoriğinin kutsanmasına, emperyal planın ise gözden saklanmasına yaramaktadır. Burada, acı çekmeyi özgürlüğün garantisi olarak gören düz bir mantık söz konusudur.

Kürt özerkliğinin kapsamlı bir emperyalist projenin bileşeni olduğuna dair bolca ampirik veri de birikmiştir.

Örneğin Rojava’da (Kürtlerin “devrim” diye kutsadıkları) gelişmeler böyledir. ABD IŞİD’in Kobani’ye saldırısını son ana kadar seyretmiş, kent tam düşecekken IŞİD mevzilerini bombalamaya başlamış, aynı anda kente askeri mühimmat indirmiş, Barzani kuvvetlerinin Türkiye’den geçişi konusunda Erdoğan’ı dize getirmiştir. Şu anda Rojava’da iki Amerikan üssü vardır. Daha birkaç gün önce Obama’nın temsilcisi bölgeye özel bir ziyaret gerçekleştirmiştir. YPG Amerikan silahlarıyla savaşmakta, Amerika’nın hava desteğiyle ilerlemektedir.

İmralı tutanaklarına yansıyan gerçekler de aynı yöne işaret etmektedir: En başından beri istihbarat örgütleri “sürece” dahildir. Öcalan İngiliz ve İsrail istihbaratının görüşmelerde hazır bulunduğunu, meşhur Nevruz konuşmasının kimi bölümlerini AKP’nin yazdığını bizzat söylemektedir.

Kürt hareketinin önünde tarihsel olarak iki seçenek vardır. Ya Türkiye halk sınıflarıyla birlikte ortak mücadele verilecek, ya da emperyalizmle işbirliği yapılacaktır.

Kürt hareketi ikincisini tercih etmiş ve emperyalist “özerklik” projesine yedeklenmiştir.

İlk tercihin kilitleneceği hedef sosyalizmdir. Sosyalizm, antiemperyalist duruşuyla, halk sınıflarımızın eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış ve demokrasi yoludur.

“Özerklik” ise, emperyalizme bağımlılık ve kapitalist üretim ilişkilerini korumak karşılığında bir bölge vermeyi vaat etmektedir.

Vatandaşlık, ortak yurt ve sosyalizm birbirlerinin gereğidir.

Kardeşçe ve eşit bir arada yaşamak istiyorsak birlikte sosyalizme ilerleyeceğiz, sınıfın ve yurdun bütünlüğünü böyle sağlayacağız.

Aksi, birbirine düşman, ABD’nin elinde, emeği alabildiğine sömüren, iki küçük devlet olacak.