Light Kemal-İzm

CHP üzerine en son 24 Mayıs tarihinde yazmışım. Kılıçdaroğlu'nun başkanlığa seçilmesinin hemen sonrasında. O zamanki değerlendirmelerimin kimi okurlara acımasız geldiğini hatırlıyorum.

Oysa hiç de öyle değil, CHP hem teorik hem de (rant mekanizmalarına tutunmak isteyenlerin de içinde at koşturduğu bir yapı olarak) pratik düzlemde solla ilişkisiz bir örgüttür.

Ancak, daha da önemlisi, Kılıçdaroğlu sonrasında, sol için tutunma noktası anlamına gelen (olduğu kadarıyla) kimi siyasal ve ideolojik referanslarını da terk etme yoluna düşmüş olmasıdır.

* * *

CHP, kendisini solcu sayanların biriktikleri, sığındıkları, mücadele mekanı olarak gördükleri bir yapı olduğu için, en geniş anlamda sol ve sosyalistler için önemlidir. Bir başka ifade ile sosyalist mücadele açısından önemli olan CHP'nin kendisi değil tabanıdır.

Yoksa, CHP, genel başkanı bir kasetle vurulduğunda gıkını çıkaramayan, özel yaşam alanının dokunulmazlığı üzerinden bile muhalefet yapamayan bir yapıdır. Bu sessizliğin nedeni, “arkasından başka kasetler de çıkar mı” korkaklığı da olabilir, “acaba bir başka başkanla yıllardır içimizde biriken beklentileri patlatabilir miyiz” fırsatçılığı da. Fark etmez. CHP böyle bir şeydir.

Ancak, Baykal'ın indirilmesinin nedeni tamamen siyasaldır. CHP çok uzun süredir Amerikancı, piyasacıydı. Ancak AKP ile arasında orduyla ilişkiler, laiklik, cumhuriyetin kuruluş paradigmasına yaklaşım gibi başlıklarda göz ardı edilemeyecek farklılıklar vardı. Dünyanın yeni düzeninde tahammül gösterilmesi olanaklı olamayacak farklılıklardı bunlar.

Baykal bir pürüzdü. “Usulüne uygun” biçimde (en azından Anayasa ve seçim sürecinde) devre dışı bırakıldı. CHP bu operasyona bir tür ölüm anı mutluluğu durumuyla yanıt verdi.

Baykal'dan sonra başkan seçilecek olanın, önünde yalnızca iki seçenek vardı: Ya bu siyasal oyunu görerek üzerine gidecek ya da Baykal'ı yani birinci cumhuriyet bağlantısını yok eden güçlerin istediği gibi davranacaktı.

Bu dönemin Türkiye'sinin CHP'sinden ikinci seçeneğin çıkması hemen hemen olanaksızdı.

* * *

Kılıçdaroğlu birinci cumhuriyetçi CHP'yi yok emek üzere işbaşı yapmıştır.

Her şey bunu gösteriyor, hem de en başından beri. İlk günlerde bunu özelleştirme konusundaki açıklamalarıyla ortaya koymuştu. Buna sonradan pek çok başka argüman eklendi: Türbanın çözümü, 27 Mayısın reddi, Menderes'in ülkemiz için ne denli kıymetli olduğu, laikliğin tehdit altında olmadığı yönündeki yaklaşımlar.

Hepsi CHP'nin “iktidar” için AKP kulvarına yaklaştığını göstermektedir. AKP nasıl sağın hemen tamamını kendisinde topluyorsa, CHP'yi de kendi yörüngesinde sabitlemektedir.

CHP, liberal, muhafazakar, dinci onlarca köşe yazarının, TV yorumcusunun kendisini görmek istediği noktaya demir atmakta, demokratlık adına gericiliği onaylamaktadır.

* * *

Şimdi burada CHP tabanının kendisine ne beklediğini, ne istediğini, nasıl bir Türkiye'de, nasıl bir düzende yaşamayı arzuladığını, ne için mücadele edilmesi gerektiğini sorması gerekir.

Sorgulamamak güce tapınmadır, korkaklıktır. Muhalif olabilmek için savunduğunuz değerlerinizin olması gerekir. Laiklik, gericiliğe muhalefet, kamuculuk, CHP bunların tümünden resmi olarak da vazgeçtiyse CHP tabanını CHP'ye bağlayan nedir ? Tersinden soralım: CHP tabanının CHP'den vazgeçmesi için CHP yönetiminin daha ne yapması gerekir ?

Çok ilginç biçimde, CHP'ye oy verenlerin pek çoğu Kılıçdaroğlu'nun bu söylediklerini, halk kitlelerini ürkütmemek için söylediğini, yani takiyye yaptığını düşünüyor. Burada hem siyasal bir ahlaksızlığın hem de takiyye ile egemenlerden onay almış bir partinin iktidara gelip gerçek düşüncelerini yaşama geçirmek istediğinde iktidarda tutulmayacağını hesaplayamayan bir cehaletin, saflığın ya da bir başka şeyin söz konusu olduğu açık.

Eğer laiklik için, gericiliğe karşı mücadele gerekiyorsa bunun CHP'ye karşı yapılması gerektiği CHP tabanı tarafından da kabul edilmelidir.